|
Volume: 36 Issue: 4 Year: 2024
|
|
Ağrı: 34 (4)Volume: 34 Issue: 4 - 2022 |
|
Hide Abstracts | << Back | CONTENTS |
1. | Frontmatters
Pages I - V
|
|
EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES |
2. | Investigation of antinociceptive effects of vitamin D and EB1089 in rats Seda Gündüz Başçıl, Asuman Gölgeli PMID: 36300743 doi: 10.14744/agri.2022.60590 Pages 229 - 234
Amaç: Bu çalışmanın amacı, vitamin D’nin sıçanlarda ağrı eşiği üzerine olan etkisini araştırmaktır. Ayrıca, bir vitamin D reseptör agonisti olan EB1089’unda, reseptörün etkilerini artırarak bu mekanizmaya katkı sağlayıp sağlamayacağını incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmada 24 adet, üç aylık ortalama 240-260 gram Wistar Albino erkek sıçan kullanıldı. Hayvanlar rastgele her grupta sekiz hayvan olmak üzere üç gruba ayrıldı. Gruplar; kontrol, vitamin D (10 µg/kg) ve EB1089 (10 µg/kg) olarak belirlendi. Antinosiseptif etkinin değerlendirilmesinde tail flick ve hot plate testleri kullanıldı. Ölçümler ilaç uygulamalarından önce sıfırıncı dakika ve ilaç sonrasını takiben 30, 60 ve 90. dakikalarda alındı ve süreler saniye cinsinden kaydedildi. Deney sonunda alınan intrakardiyak kan örneklerinden elde edilen plazmada, ELISA yöntemiyle serotonin düzeyleri de incelendi. Bulgular: Vitamin D ve EB1089, tail flick testinde kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde ağrıya dayanma süresini artırdı (p<0,05). Hot plate testinde ise EB1089 grubu, kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde ağrı eşiği süresini uzatırken (p<0,05), vitamin D grubu, kontrol grubundan yüksek latense sahip olmasına rağmen anlamlı fark oluşturmadı (p>0,05). Serotonin düzeyleri açısından ise gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamadı (p>0,05). Sonuç: Çalışmanın sonucunda vitamin D ve EB1089 uygulaması hayvanlarda ağrı eşiğini artırarak ağrıya karşı dayanıklılığı artırdı. Objectives: The aim of this study is to investigate the effect of vitamin D on pain threshold in rats. In addition, to examine, whether EB1089, which is a vitamin D receptor agonist, can contribute to this mechanism by increasing the effects of the receptor. Methods: In the study, 24 male Wistar Albino rats of 3 months, an average of 240–260 g, were used. The animals were randomly divided into three groups, eight animals in each group. Groups; control, vitamin D (10 µg/kg), and EB1089 (10 µg/kg). Tail flick and hot plate tests were used to evaluate the antinociceptive effect. Measurements were taken at 0 min before drug administration and at 30, 60, and 90 min after drug administration and times were recorded in seconds. Serotonin levels were also analyzed by ELISA method in plasma obtained from intracardiac blood samples taken at the end of the experiment. Results: Vitamin D and EB1089 significantly increased the time to endure pain in the tail flick test compared to the control group (p<0.05). In the hot plate test, EB1089 group significantly extended the pain threshold compared to the control group (p<0.05), while the vitamin D group did not create a significant difference, although it had a higher latency than the control group (p>0.05). There was no significant difference between the groups in terms of serotonin levels (p>0.05). Conclusion: As a result of our study, the administration of vitamin D and EB1089 increased the pain threshold in animals and increased pain resistance. |
|
3. | Quantitative sensory test findings in cervical radicular pain and their relationship with the symptoms Göksel Tanıgör, Simin Hepgüler, İdris Köken, Meltem Uyar PMID: 36300747 doi: 10.14744/agri.2021.88972 Pages 235 - 244
Amaç: Bu çalışma, nöropatik ağrılı servikal radikülopati hastalarında duyusal fenotipleri klinik muayene ve kantitatif duyusal testleri (QST) kullanarak tanımlamayı ve sağlıklı gönüllülerle karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın bir diğer amacı, Pain-Detect anketinin (PDQ) semptomatik bileşenlerinin, QST bulguları ile ilişkilerini göstererek klinik pratikte duyusal anomalileri olan hastaların özellikli bir test olmaksızın tespitini sağlamada yardımcı olmaktır. Gereç ve Yöntem: Nöropatik ağrılı hastalar (n=20) ve sağlıklı gönüllüler (n=37) olmak üzere 57 katılımcı çalışmaya dahil edildi. Katılımcıların sosyodemografik ve klinik verileri alındıktan sonra hastalara PDQ ve ardından tüm katılımcılarda QST analizi yapıldı. Bulgular: Ağrılı ve ağrısız ekstremiteler arasındaki analizlerde QST için tüm gruplarda fark bulunmadı (p>0,05). Duyusal eşikler sağlıklı gönüllülere göre nöropatik ağrılı grupta daha yüksek, ağrı eşiği testleri daha düşük bulundu (p<0,05). Tarif edilen değişiklikler hem ağrılı hem de ağrısız ekstremitelerde saptandı. PDQ komponenti olan hafif basınçla ağrı, daha düşük ısı ağrı eşik değerleri ile korele bulundu (R=-0,602, p=0,005). Sonuç: Nöropatik ağrılı hastaların sağlıklı gönüllülere göre daha düşük ağrı eşiklerine ve daha yüksek duyusal eşiklere sahip olduğu görüldü. Ayrıca, PDQ’da ağrı ile basınç bileşeni ve QST’de hiperaljezi arasında bir korelasyon gösterildi. Objectives: This study aims to define and compare sensory phenotypes in cervical radiculopathy patients exhibiting neuropathic pain (NP) components with healthy volunteers using clinical examination and quantitative sensory test (QST) findings. Another aim of the study is to show whether symptomatic components of the pain detect questionnaire (PDQ) are correlated with the QST findings, which may help clinicians indicate patients with sensory abnormalities without the use of specialized tests. Methods: Fifty-seven participants were included in the study, including patients with NP (n=20) and healthy volunteers (n=37). After obtaining the sociodemographic and clinical data of the participants, the PDQ was performed in patients with pain followed by QST analysis in all participants. Results: Analyses between painful and non-painful extremities yielded no differences in all groups for QST (p>0.05). Sensory thresholds were found to be higher in the NP group compared to healthy volunteers, and the pain threshold test was found to be lower (p<0.05) in the intergroup analyses. The changes described were found in both painful and non-painful limbs. Pain with slight pressure was found to be correlated with the lower heat pain threshold values (R=−0.602, p=0.005). Conclusion: Patients with NP were found to have lower thresholds for pain and higher sensory thresholds when compared to healthy volunteers. Moreover, pain with pressure component in PDQ was found to be associated with hyperalgesia in QST. |
|
4. | Development of nursing students’ attitudes scale toward pain assessment Hülya Bulut, Sevil Güler, İnci Mercan Annak, Çiğdem Berk Özcan PMID: 36300748 doi: 10.14744/agri.2022.90018 Pages 245 - 253
Amaç: Bu çalışmanın amacı, hemşirelik öğrencilerinin ağrı değerlendirmesine yönelik tutumlarını ölçmek için kullanılabilecek bir ölçek geliştirmek, geliştirilen ölçeğin geçerlilik ve güvenilirliğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: 2018 eğitim öğretim yılında öğrenim gören 300 öğrenci ile metodolojik olarak yapıldı. Literatür taraması ve öğrenci görüşleri ile 51 maddelik bir ölçek oluşturuldu. Ölçek beş uzmanın görüşüne sunuldu, içerik ve kapsam değerlendirmesi yapıldı ve 45 maddelik son haline getirildi. Ölçek yapısının belirlenmesi için açıklayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri yapıldı. Ölçeğin güvenilirliğine ilişkin olarak, Cronbach Alfa (Crα) iç tutarlık katsayıları ve 190 öğrenci üzerinde ise test tekrar test güvenilirliği hesaplandı. Bulgular: Yapılan döndürülmüş temel bileşenler analizi sonucunda ölçek 15 maddeden oluşan iki faktörlü bir yapıya ulaştı. Birinci faktör 12, ikinci faktör üç maddeden oluşmaktadır. Bu iki faktör tutum değişkenine ait toplam varyansın %65,953’ünü açıklamaktadır. Ölçeğin madde test korelasyonları hesaplandı ve 0,463 ile 0,924 arasında değerler bulundu. Yapılan iç tutarlılık güvenilirlik testi sonucunda ölçeğin Crα değeri 0,918; test tekrar test Crα değeri de 0,738 bulundu. Sonuç: Faktör analizi sonucu ölçeğin, tatmin edici düzeyde yapı geçerliğine ve iki faktörlü yapıya sahip olduğunu belirtmekte-dir. Madde test korelasyonu bulguları ise ölçek maddelerinin geçerliğini ve aynı yapıyı ölçtüğünü göstermektedir. Ayrıca bütün Crα değerlerinin 0,70’ten yüksek olması ölçeğin tatmin edici düzeyde güvenilirliğe sahip olduğunu açıklamaktadır. Ölçeğin geçerlilik ve güvenilirliğine ait bulgular, üniversitede öğrenim gören hemşirelik öğrencilerinin ilgili özelliğe ilişkin tutumlarını belirlemek üzere kullanılabilir nitelikte olduğunu göstermektedir. Objectives: This study aims to the development of nursing students’ attitudes scale toward pain assessment and establish its validity and reliability. Methods: This was a methodological study conducted in the 2017–2018 academic year. The sample consisted of 300 nursing students attending at the Department of Nursing of Gazi and Selçuk Universities. First, a 51-item draft was developed based on a literature review and interviews with 25 students. Five experts were consulted for content validity. The items were revised, and six items were removed based on their feedback. The 45-item final version was applied to participants. Afterward, exploratory and confirmatory factor analyses were performed to determine the scale structure. Test-retest reliability was determined on 190 participants selected randomly from the sample. Results: A 51-item draft was developed based on a literature review and interviews. Five experts were consulted for content validity, and six items were removed based on their feedback. The rotated principal component analysis revealed 15 items loaded on two factors. The total scale had internal consistency reliability (Cronbach’s alpha; α) of 0.918 and test-retest reliability of 0.738. Conclusion: Factor analyses showed that the scale had satisfactory construct validity and a two-factor structure. All α values were higher than 0.70, indicating that the scale had a satisfactory level of reliability. All in all, it is a valid and reliable scale that can be used to measure nursing students’ attitudes toward pain assessment. |
|
5. | Evaluation of musculoskeletal pain and related factors in school-age children (8–12 years) Seide Karasel, Nedime Karasel, Dua Cebeci PMID: 36300740 doi: 10.14744/agri.2021.04378 Pages 254 - 263
Amaç: Bu çalışmanın amacı, çocuklarda kas iskelet sisteminde ağrı sıklığını ve ilişkili faktörleri değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Gazimağusa il merkezi ve çevre köylerde gerçekleştirilen bu kesitsel çalışmada 313 ilkokul öğrencisi analiz edildi. Öğrencilerin fiziksel aktiviteleri, kas iskelet sistemi ağrı düzeyleri, sağlıkla ilgili yaşam kaliteleri, beden kitle indeksleri, boyları ve okul çantası ağırlıkları kör bir araştırmacı tarafından ölçüldü. Bulgular: Çalışma grubunu yaş ortalaması 9,53±0,82 yıl olan 164 (%52,4) erkek ve 149 (%47,6) kız öğrenci oluşturdu. Bu çalışmada, kas iskelet sistemi ağrısı sıklığı %39,0 olarak bulundu. Kas iskelet sistemi ağrısı ile yaş, cinsiyet, beden kitle indeksi, haftalık beden dersi saati, spora düzenli katılım, haftalık spor yapma süresi, okul çantası tipi ve okul çantası ağırlığı parametreleri arasında bir ilişki yoktu. Bu parametreler ile ağrı bölgesi arasında da bir ilişki yoktu. Sonuç: Aşırı yürüme ve oturma kas iskelet sistemi ağrısı ile ilişkiliydi. Sanılanın aksine okul çantası ağırlığı ve okul çantası tipinin kas iskelet sistemi ağrısı üzerinde etkili olmadığı bulundu. Objectives: The aim of this study was to evaluate the frequency of pain and related factors in musculoskeletal system in children. Methods: A total of 313 primary school students were analyzed in this cross-sectional study conducted in the Famagusta city center and surrounding villages. The physical activity musculoskeletal pain (MSP) level, health-related quality of life weight, height, and school bag weights of the students were measured by a blinded researcher. Results: The study group consisted of 164 (52.40%) boys and 149 (47.6%) girls with a mean age of 9.53±0.82 years. In the present study, MSP frequency was found to be 39.0%. There was no relationship between MSP and the following parameters: Age, sex, body mass index, hours of weekly gym lesson, regular participation in sports, weekly time spent with sports, school bag type, and school bag weight. There was also no relationship between these parameters and region of pain. Conclusion: Excessive walking and sitting were associated with increased MSP. Contrary to popular opinion, it was found that school bag weight and school bag type were not effective on MSP. Our results show that the quality of life of children can be improved by reducing MSP. |
|
6. | Evaluation of the effectiveness duration of peripheral blocks applied with high concentration local anesthetic and steroid in trigeminal neuralgia Esra Ertilav, Osman Nuri Aydın PMID: 36300746 doi: 10.14744/agri.2021.77854 Pages 264 - 271
Amaç: Bu çalışmanın amacı, trigeminal nevraljide yüksek konsantrasyonda lokal anestezik ve steroid ile uygulanan periferik blokların etkinlik süresinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Kırk sekiz hastanın (dokuz hastaya medikal tedavi, 39 hastaya girişimsel işlem: periferik blok ve gasser ganglion radyofrekans termokoagülasyon [RFT]) verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların kullandığı ilaçlar, girişimsel işlem uygu-lanan hastaların işlem öncesi ve sonrası visuel analog skala (VAS) skorları, işlemin etkililik süresi 36 aylık takiplerle değerlendirildi. Bulgular: Primer ve sekonder etyolojilerle tedavi edilen 48 hasta (32’si kadın, 16’sı erkek) değerlendirildi. Üç hasta V1, 12 hasta V2, 25 hasta V3, sekiz hasta V2+V3 trigeminal sinir dallarına uygun klinik semptomları tanımladı. Otuz bir hastaya sadece periferik blok, sekiz hastaya ise periferik blok sonrası gasser ganglion RFT uygulandı. Periferik blok uygulanan ağrı şiddetinde ≥%50 azalma gözlenen hastalarda periferik blokların ortalama etkinlik süresi 7,5 aydı. Gasser ganglion RFT uygulanan sekiz hastanın hepsinde ağrı şiddeti ≥%50 azalma gösterdi, gasser ganglion RFT’nin ortalama etkinlik süresi 22,7 aydı (p=0,002). RFT sonrası bir hastada damakta hipoestezi varken ciddi bir yan etki kaydedilmedi. Sonuç: Trigeminal nevraljide periferik dal blokları için ağrı kontrolü süresi RFT kadar uzun değildir. Ancak periferik blok uygulaması kullanılan yüksek konsantrasyonlu lokal anesteziğin nörotoksisitesinden dolayı iyi etkinlik süresi ile nispeten daha az invaziv ve daha kolay uygulanan bir girişimsel tekniktir. Objectives: The aim of this study was to investigate the effectiveness duration of the peripheral blocks applied with high concentration local anesthetic and steroid in trigeminal neuralgia. Methods: The data of 48 patients (nine patients received medical treatment and 39 patients underwent interventional procedure for peripheral block and Gasser ganglion radiofrequency thermocoagulation [RFT]) were analyzed retrospectively. The medications used by patients, pre-operative and post-operative visual analog scale scores who underwent interventional procedures, and duration for effectiveness of the procedure were evaluated with 36 months follow-up. Results: Forty-eight patients (32 females and 16 males) who were treated with primary and secondary etiologies were evaluated. Three patients V1, 12 patients V2, 25 patients V3, and eight patients V2+V3 trigeminal nerve branches described appropriate clinical symptoms. Only peripheral block was applied to 31 patients and Gasser ganglion RFT was applied to eight patients after peripheral block. In 24 patients who underwent peripheral block, pain severity reduction was ≥50%, mean effectiveness duration of peripheral block was 7.5 months. The eight patients undergoing Gasser ganglion RFT had ≥50% pain intensity reduction, mean effectiveness duration of Gasser ganglion RFT was 22.7 months (p=0.002). While one patient had hypoesthesia in the palate after RFT, no serious side effects were recorded. Conclusion: The duration of pain control for peripheral branch blocks in trigeminal neuralgia is not as long as RFT, but it is a relatively less invasive and less complicated interventional technique with good efficacy duration due to neurotoxicity of the used high concentrated local anesthetic. |
|
INTERVENTIONAL TREATMENT |
7. | Does the application of pulse radiofrequency to the suprascapular nerve provide additional benefit in patients who have undergone glenohumeral intra-articular steroid injection and suprascapular nerve block? Halil Çetingök, Gökhan Işık Serçe PMID: 36300751 doi: 10.14744/agri.2022.44342 Pages 272 - 277
Amaç: Omuz ağrısı, kas iskelet sistemi ağrı sendromları arasında en sık görülenlerden biridir. Konservatif tedavilere yanıt vermeyen hastalarda girişimsel tedaviler uygulanabilir. Eklem içi steroid enjeksiyonu ve supraskapuler sinir blokunun her ikisi de kısa etkilidir ve bazı durumlarda klinik olarak yetersiz kalabilmektedir. Bu çalışmada, supraskapuler sinire pulse radyofrekans uygulamasının bu girişimlere ek fayda sağlayıp sağlamadığı sorusunun cevabı araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Ekim 2016 ile Nisan 2018 tarihleri arasında omuz ağrısı olan ve enjeksiyon yapılan hastalar geriye dönük olarak değerlendirildi. Toplamda omuz enjeksiyonu uygulanan 160 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar iki gruba ayrıldı. Grup 1’e omuz içi steroid enjeksiyonu ve supraskapuler sinir bloku uygulanan 114 hasta; Grup 2’ye ise omuz eklem içi steroid enjeksiyonu ve supraskapuler sinir blokuna ek olarak supraskapuler sinire pulse radyofrekans uygulanan 46 hasta alındı. Bulgular: Girişim öncesi NRS skorlarında gruplar arasında istatistiksel fark yoktu. Müdahaleden bir ay sonra grup 2’nin NRS skorları grup 1’den anlamlı derecede düşük bulundu. Her iki grupta da girişimden bir ay sonraki NRS skorları girişim öncesine göre anlamlı derecede düşüktü. Grup 2’de enjeksiyonun etki süresi grup 1’den daha uzundu. Grup 2’deki hastaların memnuniyet yüzdeleri grup 1’den istatistiksel olarak daha yüksek bulundu. Sonuç: Glenohumeral eklem içi steroid enjeksiyonu ve supraskapuler sinir blokuna ek olarak supraskapuler sinire pulse radyofrekans uygulaması NRS skorları, etki süresi ve hasta memnuniyeti açısından ek fayda sağlamaktadır. Objectives: Shoulder pain is one of the most common musculoskeletal pain syndromes. Interventional treatments can be applied to patients who do not respond to conservative therapies. Intra-articular steroid injection and suprascapular nerve block are both short-acting and may sometimes be clinically inadequate. In this study, the answer to the question of whether pulse radiofrequency application to the suprascapular nerve provides additional benefit was investigated. Methods: Patients who had shoulder pain and were injected between October 2016 and April 2018 were evaluated retrospectively. Totally 160 patients who underwent shoulder injections were included in the study. Patients were divided into two groups: 114 patients who underwent shoulder intra-articular steroid injection and suprascapular nerve block, as Group 1 and 46 patients who underwent pulse radiofrequency to the suprascapular nerve, in addition to shoulder intra-articular steroid injection and suprascapular nerve block, as Group 2. Results: There was no statistical difference between the groups in pre-intervention numerical rating scale (NRS) scores. One month after the intervention, NRS scores of Group 2 were significantly lower than Group 1. In both groups, 1 month after the intervention NRS scores were significantly lower than pre-intervention. The duration of pain relief for Group 2 was longer than Group 1. The satisfaction percentages of patients for Group 2 were higher than Group 1. Conclusion: In addition to glenohumeral intra-articular steroid injection and suprascapular nerve block, pulse radiofrequency application to the suprascapular nerve provides additional benefits in terms of NRS scores, duration of pain relief, and patient satisfaction. |
|
EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES |
8. | Preliminary validation of the Turkish version of the pain catastrophizing scale for children and parents (PCS-C and PCS-P) in primary childhood headache İlteriş Ahmet Şentürk, Egemen Ünal, Mahmut Cem Tarakçıoğlu, Müge Kepekçi, Edibe Pembegül Yıldız PMID: 36300749 doi: 10.14744/agri.2021.92195 Pages 278 - 291
Amaç: Bu çalışmanın amacı, çocuklar ve ebeveynler için ağrı felaketleştirme ölçeğini Türkçeye (AFÖ-Ç, AFÖ-E) çevirmek ve primer baş ağrısı olan çocuklarda psikometrik özellikleri değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Yapı geçerliliğini test etmek için açıklayıcı faktör analizi kullanıldı. Güvenilirlik: madde-toplam puan korelasyonu, iç tutarlılık (Cronbach α katsayısı), madde silinmişse Cronbach α ve test-tekrar test korelasyonu kullanılarak ölçüldü. Ölçeklerin eş zamanlı geçerliliği ve yakınsak geçerliliği, diğer ölçekler [revize edilmiş çocukların anksiyete ve depresyon ölçeği (RÇADÖ), RÇADÖ-E, çocuklar için yaşam kalitesi ölçeği (ÇİKYO), ÇİKYO-E] ve ilgili bazı özellikler (ağrı yoğunluğu, cep telefonu kullanım süresi, baş ağrısı süresi) ile ilişkilendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan 80 çocuğun 55’i (%68,8) kız, 25’i (%31,2) erkekti. AFÖ-Ç, AFÖ-E için orijinal üç faktörlü yapının desteklenmediği belirlendi. On iki maddeden oluşan AFÖ-Ç için Cronbach α değeri 0,871, 12 maddeden oluşan AFÖ-E için Cronbach α değeri 0,890 olarak bulundu. ÇİKYO puanı arttıkça AFÖ-Ç’nin her üç alanında da negatif korelasyon (p<0,05, r=–0,575) ve RÇADÖ ölçeği ile AFÖ-Ç puanları arasında pozitif korelasyon (p<0,05) vardı. Benzer şekilde, ÇİKYO-E ve AFÖ-E ile negatif korelasyon ve RÇADÖ-E ve AFÖ-E ile pozitif korelasyon vardı (her biri için p<0,05). Sonuç: AFÖ-Ç, AFÖ-E yeterli geçerlilik ve güvenilirliğe sahip bir değerlendirme aracıdır ve primer baş ağrısı olan çocuk hasta çalışmalarında geçerli ve güvenilir bir şekilde kullanılabilir. Objectives: The aims of this study were to translate the pain catastrophizing scale for children and parents (PCS-C and PCS-P) into Turkish (TurPCS-C and TurPCS-P) and evaluate the psychometric properties in children with primary headache. Methods: Exploratory factor analysis was used to test the construct validity. Reliability was measured using item-total score correlation, internal consistency (Cronbach α coefficient), Cronbach α if the item was deleted, and test-retest correlation. Concurrent validity and convergent validity of the scales were correlated with other scales (Revised Children’s Anxiety and Depression Scale [RCADS], RCADS Parent RCADS-P, Quality of Life Scale for Children [PedsQL], and PedsQL-Parents [PedsQL-P]) and some related features (pain intensity, mobile phone usage time, and headache duration). Results: Of the 80 children participating in the study, 55 (68.8%) were girls and 25 (31.2%) were boys. It was determined that the original three-factor structure was not supported for TurPCS-C and TurPCS-P. Cronbach α value was 0.871 for TurPCS-C consisting of 12 items, and Cronbach α value was 0.890 for TurPCS-P consisting of 12 items. As the PedsQL score increased, there was a negative correlation (p<0.05, r=−0.575) in all three areas of TurPCS-C, and there was a positive correlation (p<0.05) among the scores from the RCADS scale and TurPCS-C. Similarly, there was a negative correlation with PedsQL-P and TurPCS-P and positive correlation with RCADS-P and TurPCS-P (p<0.05 for each). Conclusion: TurPCS-C and TurPCS-P are an evaluation instrument with sufficient validity and reliability, and it can be reliably used to examine pediatric patients with primary headache. |
|
9. | The frequency and related factors of primary headaches in patients with Hashimoto thyroiditis Rabia Gökçen Gözübatik Çelik, Derya Uludüz Ulu, Esra Hatipoğlu, Yalçın Hacıoğlu, Bengi Gül Alparslan Türk, Mehmet Ali Sungur, Baki Göksan, Sabahattin Saip, Aksel Siva PMID: 36300741 doi: 10.14744/agri.2021.04874 Pages 292 - 297
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Hashimoto tiroiditi tanısı alan hastalarda primer baş ağrısı insidansını ve potansiyel biyobelirteçleri değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Endokrinoloji polikliniğine başvuran Hashimoto tiroiditi olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Demografik veriler, tiroid fonksiyon test sonuçları ve otoantikor titreleri kaydedildi. Baş ağrısının klinik özellikleri de belirlendi. Aynı araştır-macı, tüm hastalarda baş ağrısı şiddeti derecelendirmesi için görsel analog ölçeği (VAS) kullandı. Bulgular: Primer baş ağrısı olan 95 (%61,3) hastadan 20’si (%21,1) migren, 17’si (%17,9) gerilim tipi baş ağrısı (TTH) ve 20’si (%21,1) yeni günlük kalıcı baş ağrısı (NDPH) tanısı aldı. Yüz elli beş kişiden 38’inde (%24,5) hipotiroidizme bağlı baş ağrısı (HRH) tespit edildi. Baş ağrısı tipi ile yüksek kan antikor düzeyi (anti-TPO) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmazken (p=0,135), tiroid uyarıcı hormon (TSH) ile pozitif korelasyon saptandı (p<0,001). Migrenli Hashimoto hastalarında (n=14, %70,0) daha yüksek kan antikor düzeyleri bulunurken, bu oranlar HRH’de %86,8 (n=33), TTH hastalarında %76,5 (n=13), NDPH hastalarında %60,0 (n=12) olarak saptandı. Elli yedi hasta Hashimoto tanısı aldıktan sonra yeni bir baş ağrısı tanımlarken, hormon tedavisi sonrası baş ağrısı devam eden hasta sayısı 48 idi. Bu da primer baş ağrısı ve Hashimoto hastalığı komorbiditeyi göstermekteydi. Sonuç: Baş ağrısı ile ilişkili tek faktörün TSH düzeyi olması patofizyolojide farklı mekanizmaların rol oynadığını düşündürdü. Primer baş ağrısı tanısında tedavi edilebilen sekonder nedenlerin detaylı araştırılması önem taşımaktadır. Objectives: The purpose of this study was to evaluate the incidence of primary headache and potential biomarkers in patients diagnosed with Hashimoto thyroiditis. Methods: Patients with Hashimoto thyroiditis referred to the outpatient endocrinology clinic were included in the study. The demographic data, thyroid function test results, and autoantibody titers were recorded. The headache’s clinical characteristics were also determined. The same researcher used the visual analog scale for headache severity rating in all patients. Results: 155 patients with Hashimoto thyroiditis were included the study. There were 95 (61.3%) cases diagnosed with headache consisting of 20 (21.1%) migraine cases, 17 (17.9%) tension type headaches (TTHs), and 20 (21.1%) new daily persistent headaches (NDPHs). 38 of 155 (24.5%) had hypothyroidism related headaches (HRHs). There was no statistically significant relationship between the headache type and a high blood antibody level anti thyroid peroxidase antibody (p=0.135), while a positive correlation was found with thyroid stimulating hormone (TSH) (p<0.001). Hashimoto patients with migraine (n=14, 70.0%) were found to have higher blood antibody levels, while these ratios were found as 86.8% (n=33) in HRH-patients, 76.5% (n=13) in TTH-patients, and 60.0% (n=12) in NDPH-patients. 86 of 155 (55.5%) patients reported new onset headaches after a Hashimoto’s thyroiditis diagnosis, and the headaches persisted without hormone therapy in 48 (84.2%) of these patients. These patients diagnosed with primary headache and this was interpreted as demonstrating comorbidity between Hashimoto’s disease and primary headaches. Conclusion: Detection of only the relationship between TSH level and headache suggested that different mechanisms play a role in the pathophysiology. In the diagnosis of primary headache, it is important to look into secondary reasons. |
|
10. | Investigation of the levels of low back pain, depression, and burnout of the personnel providing formal care for children with disability and elderly individuals Seda Karaman, Özlem Çınar Özdemir PMID: 36300744 doi: 10.14744/agri.2021.68094 Pages 298 - 307
Amaç: Çalışmanın amacı, engelli çocuklara ve yaşlı bireylere formal bakım veren personelin bel ağrısı, depresyon ve tükenmişlik düzeylerini incelemek ve karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı, kesitsel bir desende olan bu çalışmaya engelli çocuklara bakım veren 29 personel (grup 1) ve yaşlı bireylere bakım veren 26 personel (grup 2) dahil edildi. Katılımcıların sosyodemografik özellikleri sorgulandı. Bireylerin bel ağrısının değerlendirilmesinde standardize Nordik muskuloskeletal anketinin bel ağrısı ile ilgili kısmı kullanıldı. Bireylerin depresyon düzeylerini değerlendirmede Beck depresyon ölçeği, tükenmişlik düzeylerini ölçmek için Maslak tükenmişlik envanteri kullanıldı. Veri analizinde ortalama, standart sapma, frekans, yüzde değerleri ile karşılaştırmalı istatistiklerden t testi ve kategorik değişkenlerde ki-kare ve Fisher-Exact test kullanıldı. Bulgular: Bel ağrısı parametresinde sadece ağrı sıklığı durumu için iki grup arasında fark olduğu görüldü (p=0,039). Gruplar karşılaştırıldığında depresyon düzeylerinde anlamlı fark olduğu (p=0,001), tükenmişlik düzeyleri karşılaştırıldığında ise fark olmadığı görüldü (duygusal tükenme p=0,21; duyarsızlaşma p=0,952; kişisel başarı p=0,066). Sonuç: Bu çalışmaya dahil edilen engelli çocuklara ve yaşlı bireylere bakım veren personelin benzer şekilde orta düzeyde tükenmişlik yaşadığı, bunun yanında ağrı sıklığı haricinde bel ağrısı bakımından benzer yakınmalara sahip olduğu görüldü. Engelli çocuklara bakım veren personelin depresyon düzeyinin yaşlı bireylere bakım veren personele göre daha yüksek olduğu bulundu. Sonuç olarak, bakım işinin her iki grupta da hem fiziksel hem de psikososyal sorunlara yol açabileceği görüldü. Objectives: The aim of the study was to investigate and compare the low-back pain, depression, and burnout levels among formal caregivers of elderly individuals and children with disability. Methods: This descriptive and cross-sectional study included 29 caregivers of children with disabilities (Group 1) and 26 caregivers of elderly individuals (Group 2). The sociodemographic characteristics of the participants were questioned. The part of low back pain in the Standardized Nordic Musculoskeletal Questionnaire was used to estimate of low back pain. Beck Depression Inventory and Maslach Burnout Inventory were used to evaluate the levels of depression and burnout, respectively. In analysis, percentage values, mean, standard deviation, frequency, and t-test for comparative statistics and Chi-square and Fisher Exact test for categorical variables were used. Results: There was a significant difference between the two groups only for the frequency of pain (p=0.039). There was a significant difference in depression levels between the groups (p=0.001) and no difference in the burnout level of the among groups (emotional exhaustion p=0.21; depersonalization p=0.95; and personal achievement p=0.066). Conclusion: It was observed that the disabled and elderly care personnel included in this study similarly experienced moderate burnout, and they also had similar complaints in terms of low back pain, except for the frequency of pain. It was found that the depression levels of the disabled child caregivers were higher than the elderly caregivers. As a result, it has been seen that care work can cause both physical and psychosocial problems in both groups. |
|
CASE REPORTS |
11. | Spread of anesthetics in peripheral blocks at the neck-shoulder junction according to the localization of clavicle (case series) Ergün Mendeş, Aziz Yarbil, Hüseyin Göçergil, Yusuf Emeli PMID: 36300745 doi: 10.14744/agri.2021.73604 Pages 308 - 310
Brakiyal pleksus bloklarından sonra lokal anestetikler klavikula altına yayılmaz ve sefalik bir eğilimle epidural boşluğa yayılabilir. Periferik bloklara kontrast madde ekleyerek lokal anestezik yayılmanın klavikula bütünlüğüne göre nasıl olacağının gösterilmesi amaçlandı. Boyun-omuz bileşkesinde klavikulanın oluşturduğu bariyerin >2 cm kırıkta kaybolduğu ve ilaç dağılımının kaudal geçiş gösterdiği gözlemlendi. Klavikula kırığının tipi ve derecesinin ilaç difüzyonunu değiştirdiği ve blokun başarısını etkilediği düşünüldü. After the brachial plexus blocks, local anesthetics do not diffuse under the clavicle and can spread to the epidural space with a cephalic tendency. We aimed to show how the local anesthetic spread will be according to the integrity of the clavicle by adding contrast agent to the peripheral blocks. We observed that the barrier created by the clavicle at the neck-shoulder junction disappeared in fracture >2 cm and the drug distribution showed a caudal transition. We think that the type and degree of clavicle fracture changes the drug diffusion and affects the success of the block. |
|
12. | Superior cluneal nerve entrapment neuropathy due to lower crossed syndrome: A case with low back pain Hatice Rana Erdem, Fatmanur Aybala Koçak, Emine Eda Kurt, Figen Tuncay PMID: 36300742 doi: 10.14744/agri.2020.21703 Pages 311 - 315
Süperior kluneal sinir (SKS), alt torasik ve lomber sinir köklerinin dorsal ramusundan köken alan bir duyusal sinirdir. Bel ağrısının gözden kaçan nedenlerinden biri SKS tuzaklanma nöropatisidir. SKS tuzaklanma nöropatisi, bel hareketleri ve paravertebral kas tonus artışı sebebiyle oluşan kötü vücut postürüne bağlı SKS gerilmesi ile de ilişkilendirilebilir. Elli dokuz yaşında kadın hasta sağ iliyak kreste lokalize olan ve sağ kalça, kasık ve bacağa yayılan kronik bel ağrısıyla başvurdu. Hastanın lomber lordozu artmıştı ve anterior pelvik tilti mevcuttu. Sağ iliyak krest üzerinde hassas nokta vardı ve ağrı kalça ve posterolateral uyluğa yayılıyordu (tinel bulgusu +). Hastaya alt çapraz sendrom ve SKS tuzaklanma nöropatisi tanısı konuldu ve terapötik sinir bloku yapıldı. Klinisyenler bel ağrısı tanısında SKS tuzaklanma nöropatisini göz önünde bulundurmalıdırlar. The superior cluneal nerve (SCN) is a sensory nerve known to be originated from the dorsal rami of the lower thoracic and lumbar nerve roots. One of the overlooked causes of low back pain (LBP) is the SCN Entrapment Neuropathy (SCNEN). SCNEN may also be associated with SCN stretching due to lumbar movement and the poor body posture through an increase in the paravertebral muscle tonus. A 59-year-old female patient presented with chronic LBP localized on the right iliac crest and radiating to the right buttock, groin, and leg. She had increased lumbar lordosis and anterior pelvic tilt. She had a tender point over the right iliac crest, and the pain was radiating to the buttock and posterolateral thigh (Tinel sign +). She was diagnosed with lower crossed syndrome and SCNEN, and a therapeutic nerve block was performed. Clinicians should consider SCNEN as a possible diagnosis of LBP. |
|
13. | Spinal cord stimulator for the treatment of ischemic pain-Burger’s disease and Raynaud’s disease: A report of two cases and literature review Esra Ertilav, Osman Nuri Aydın PMID: 36300739 doi: 10.14744/agri.2020.29053 Pages 316 - 321
İskemik ağrı, ekstremitelere yetersiz kan akımıyla sonuçlanan bir grup hastalığın ana semptomudur. Bu semptomatolojide iki ana hastalık ayırt edilir: Kritik vasküler hastalık ve Raynaud fenomeni. Kritik vasküler hastalık diabetes mellitus veya hipertansiyonun neden olduğu aterosklerozun zemininde gelişmektedir. Raynaud fenomeni primer ve sekonder forma ayrılır. Primer form vazospazmdan nedenlidir ve altta yatan bir neden yoktur. İkincil form, altta yatan bağ dokusu veya romatizmal hastalıklar, tromboanjitis obliterans (Burger hastalığı) gibi periferal vasküler hastalıklarla ilişkilidir. Raynaud hastalığında klinik bulgular, soğuğa maruz kalma ile morarma, soğukluk, ağrılı parestezi gibi vazomotor değişiklikler ve kronik iskemiden kaynaklanan ülserlerdir. Kritik iskemik hastalıkta klinik prezentasyon, erken evre için intermittan kladikasyo ve ileri evrelerde istirahat ağrısı, kangren, nekroz ve trofik değişiklikler de eklenir. Raynaud hastalığının erken evrede tedavisi medikal ve konservatiftir. İleri evre iskemik vasküler hastalık, tıbbi tedaviye dirençli ağrı, endovasküler tedaviye yetersiz yanıt, inoperabl olgular gibi durumlarda sempatektomi ve spinal kord stimülasyonu gibi girişimler uygulanabilir. Spinal kord stimülasyonu vazodilatör mediyatörler ile vasküler direnci azaltır ve kan akımını artırır. Spinal kord stimülasyonu ayrıca sempatik vazokonstrüksiyonu baskılar, doku kanlanmasını artırır, doku hasarını azaltır, ülser iyileşmesini sağlar ve ağrıyı azaltır. Bu olgu sunumunda dirençli Raynaud hastalığının ve ileri evre Burger hastalığının spinal kord stimülasyonu ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği gösterildi. Ischemic pain is the main symptom of a group of diseases that result in inadequate blood flow to the extremities and ischemia. In this symptomatology, two major diseases are distinguished: Critical vascular disease and Raynaud’s phenomenon. Critical vascular disease background of atherosclerosis caused by diabetes mellitus or hypertension. Raynaud phenomenon is divided into primary and secondary form. The primary form is due to vasospasm and there is no underlying cause. Secondary form is associated with underlying connective tissue or rheumatic diseases, peripheral vascular diseases such as thromboangitis obliterans (Burger’s disease). Clinical findings in Raynaud’s disease are vasomotor changes with cold exposure such as bruising, coldness, painful paresthesias, and ulcers due to chronic ischemia. Clinic presentation in critical ischemic disease is intermittent claudication for earlier stage and resting pain, gangrene, necrosis, and trophic changes were added in advanced stages. The treatment of the Raynaud ‘s disease in early stage is medical and conservative. In case of advanced stage ischemic vascular disease, medical treatment resistant pain, insufficient response to endovascular treatment, and inoperabl cases, interventions such as sympathectomy and spinal cord stimulation (SCS) can be applicable. SCS reduces vascular resistance through vasodilator mediators and increases blood flow. SCS also suppresses sympathetic vasoconstriction, increases tissue vascularity, reduces tissue damage, provides ulcer healing and pain reduction. In this report, we demonstrated that persistent Raynaud’s disease and advanced stage Burger’s disease were successfully treated with SCS. |
|
LETTER TO THE EDITOR |
14. | Using wireless ultrasound during pandemic: Less contact may be the better Fatih Bağcıer, Ozan Volkan Yurdakul PMID: 36300750 doi: 10.14744/agri.2021.98058 Pages 322 - 323
|
|
|
|
|