DENEYSEL VE KLINIK ÇALIŞMALAR | |
1. | Migren hastalarında ultrason radyofrekans-veri analizi ile subklinik aterosklerozun saptanması, ön sonuçlar Evaluation of subclinical atherosclerosis in migraine patients by ultrasound radiofrequency data technology: preliminary results Idil Güneş Tatar, Onur Ergun, Pınar Çeltikçi, Aydın Kurt, Neşe Yavaşoğlu, Erdem Birgi, Tolga Tatar, Baki HekimoğluPMID: 27813037 doi: 10.5505/agri.2016.00378 Sayfalar 121 - 126 Amaç: Migren, toplumun yaklaşık %12’sini ve ağırlıklı olarak da kadın bireyleri etkileyen bir baş ağrısı bozukluğudur. Migren, inme ve kalp-damar hastalığı gibi vasküler patolojiler ile ilişkilendirilmiştir. Bu vasküler bozukluklar ile ateroskleroz arasındaki yakın bağlantı iyi bilinmektedir. Karotis arter intima media kalınlığı, subklinik aterosklerozun saptanması için bir göstergedir. Biz bu çalışmada; migren hastalarında subklinik aterosklerozun varlığını incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Karotis arter intima media kalınlığı, 25 kadın migren hastasında ve 27 kadın kontrol grubunda yeni bir teknik olan ultrason radyofrekans-veri teknolojisi ile değerlendirildi. Hasta ve kontrol gruplarında fark varlığını analiz etmek için Mann–Whitney U testi kullanıldı. Bulgular: Migren hastaları ve kontrol grubu arasında ortalama karotis intima media kalınlığı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.005). Ortalama karotis intima media kalınlığı migren hastalarında 701±114 mikrometre iken kontrol grubunda 400±64 mikrometre ölçüldü. Sonuç: Migren hastaları, sağlıklı bireylere oranla ateroskleroza daha yatkındır. Sonografi ile karotis arter intima media kalınlığı ölçümü bu hastalarda subklinik aterosklerozun tanınması amacıyla takiplerde kullanılabilir. |
2. | Fantom Ekstremite Ağrısının Yönetiminde Ayna Terapisinin Etkisi The Effect of Mirror Therapy on the Management of Phantom Limb Pain Meltem Yıldırım, Nevin KananPMID: 27813030 doi: 10.5505/agri.2016.48343 Sayfalar 127 - 134 Giriş ve Amaç: Son iki dekatta, ayna terapisi fantom ekstremite ağrısının (FEA) yönetiminde sıkça kullanılmaya başlanan bir yöntemdir. Ancak, literatürde ayna terapisinde hemşirenin rolüne ilişkin yeterince bulgu yoktur. Bu çalışma, FEA üzerinde ayna terapisinin etkisini incelemek ve ampüte hastalara verilen hemşirelik bakımında ayna terapisinin kullanımının önemini vurgulamak amacıyla gerçekleştirildi. Gereç ve Yöntem: Yarı deneysel düzendeki bu çalışma FEA bildiren 15 ampüte hasta ile İstanbul’daki bir üniversite hastanesi ve özel bir protez kliniğinde gerçekleştirildi. Verilen 40 dakikalık ayna terapisi eğitiminden sonra hastalardan 4 hafta boyunca terapiye evde devam etmeleri ve 0-10 Sayısal Ağrı Şiddeti Skalası kullanarak günlük FEA puanlarını terapiden önce ve sonra kaydetmeleri istendi. Bulgular: Dört hafta boyunca her gün uygulanan ayna terapisi ile FEA şiddetinde anlamlı bir düşüşün olduğu saptandı. Ayna terapisi uygulaması ile hastaların demografik özellikleri, ampütasyon ve/veya FEA ile ilişkili özellikleri arasında anlamlı bir ilişki görülmedi. Protez kullanmayan hastaların ayna terapisinden daha fazla yarar gördüğü saptandı. Sonuç: Ayna terapisi FEA’nın tıbbi ve cerrahi tedavisine ek olarak destekleyici bir yöntem olarak uygulanabilir. Bu yöntem, aynı zamanda hastanın bağımsız olarak uygulayabileceği bir yöntem olması nedeniyle hastaların ağrı yönetimindeki öz-kontrollerini de arttıracaktır. Bu bağlamda ayna terapisinin güvenli, ekonomik ve kullanımı kolay bir yöntem olması nedeniyle, FEA’sı olan hastaların hemşirelik bakım planına dahil edilmesi önemlidir. |
3. | Açık Septorinoplasti Olgularında Preemptif Analjezi Uygulamalarının Postoperatif Analjezideki Etkinliği Nedir? The Effectiveness of Preemptive Analgesic Techniques on Postoperative Analgesia In Patients Undergoing Open Septorhinoplasty İlknur Keskioğlu, Meltem Aktay İnal, Onur ÖzlüPMID: 27813031 doi: 10.5505/agri.2015.17894 Sayfalar 135 - 142 Amaç: Elektif septorinoplasti cerrahisi uygulanan hastalarda, cerrahi insizyon öncesi iv deksketoprofen trometamol ve asetaminofen uygulamasının, postoperatif ağrı skorları, analjezik ihtiyaçları, hemodinamik parametreler, 24 saat sonunda hasta memnuniyeti ve hasta kontrollü analjezi yöntemi ile toplam tramadol tüketimi üzerindeki etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: Genel anestezi altında elektif septorinoplasti planlanan, 60 olgu, üç gruba ayrıldı.. Grup D’de (n=20) 50 mg iv deksketoprofen trometamol, Grup A’da 1gr iv asetaminofen cilt insizyonundan önce uygulandı. Grup K’da (n=20) cerrahi insizyon öncesi analjezik uygulanmadı Postoperatif analjezi, iv hasta kontrollü analjezi yöntemi ile tramadol uygulayarak sağlandı. Postoperatif 15, 30. dakika, 1., 2., 6., 12., 24. saatlerde VAS skorları, sistolik, diastolik, ortalama arter basınçları, kalp atım hızı ile 24. saatin sonundaki toplam tramadol tüketim miktarları ve hasta memnuniyeti değerlendirildi. Bulgular: Gruplar arasında demografik özellikler, anestezi ve cerrahi süreleri açısından istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). VAS değerleri en yüksek Grup K’da, en düşük ise Grup D’de saptandı (p<0.001). Toplam tramadol tüketim miktarları karşılaştırıldığında Grup K ve Grup A arasında istatistiksel anlamlı fark olmamakla birlikte Grup D’den daha yüksek dozda tramadol tüketildiği gözlenmiştir (p=0.649 ve p<0.05) İlk analjezik istem zamanı ve yan etkiler gruplar arasında benzer bulundu. Sonuç: Genel anestezi altında yapılan septorinoplasti ameliyatlarının erken postoperatif döneminde analjezi sağlamada, preemptif intavenöz deksketoprofen trometamol veya asetaminofen uygulamasının postoperatif ağrı tedavisinde etkin analjezi sağladığını gözlemledik. Ayrıca preemptif deksketoprofen trometamol uygulamasının erken postoperatif analjezi sağlamada asetaminofene göre daha etkili olduğunu tespit ettik. |
4. | Migren atak tedavisinde triptan, NSAİİ ve kombinasyon tedavisinin karşılaştırması Comparison of triptans, NSAID and combination in migraine attack treatment Taskın Duman, Hava Özlem Dede, Gülşah SeydaoğluPMID: 27813032 doi: 10.5505/agri.2015.00483 Sayfalar 143 - 149 Amaç: Migren atağında baş ağrısı aynı atak içinde rekürrens gösterebilmektedir. Çalışmamızın amacı migren atağını sonlandırmak için yaygın kullanılan nonsteroid antienflamatuvar ilaçlar (NSAİİ) ve triptan gruplarından seçilen birer ajanın ve bunların kombine kullanımının migren atağını sonlandırma üzerindeki etkilerini göstermek ve karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Altmış yedi migren hastasına ait 201 atak değerlendirildi. Hastalar sıra ile üç ayrı tedavi grubuna bire birer alındılar. Birinci grup hastanın baş ağrısı atağı başladığında rizatriptan 10 mg, ikinci grubun tenoksikam 20 mg, üçüncü grubun rizatriptan 10 mg ve ek olarak tenoksikam 20 mg alması sağlandı. Hastalar ağrıyı hissettikleri ve ilaçlarını aldıkları anda, 30 dakika, 60 dakika, bir saat, iki saat, dört saat, sekiz saat sonra ve ertesi gündeki baş ağrısı şiddetlerini Vizüel Analog Skalası’nda (VAS) işaretlediler. Her hasta için toplam üç ayrı atak değerlendirildi. Ataklar, her tedavi alternatifi için ayrı ayrı değerlendirilerek karşılaştırıldı. Bulgular: Tedavi gruplarının VAS değerleri atak başlangıcında farksız iken, Rizatriptan grubunda ve kombinasyon grubunda 30. dakikadan itibaren VAS puanları tenoksikama göre daha düşük bulundu. Rizatriptan grubunda ve kombinasyon grubunda 60. dakikada VAS ortalama değeri 4’ün altına düştü. Tenoksikam grubunda ise 60. dakika VAS değeri dördün üzerinde kaldı ve bu gruptaki VAS ortalaması hem rizatriptan hem de kombinasyon grubundan anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Yirmi dördüncü saat değerlendirmesinde ise kombinasyon ve tenoksikam gruplarının VAS puanları birbirine eşi, rizatriptan grubunun VAS ortalaması diğer iki gruptan yüksek bulundu. Sonuç: Tek ilaç ile yeterli kontrol sağlanamayan ataklarda hızlı etkili triptan ve uzun etkili NSAİİ uygun bir tedavi seçeneği olarak görünmektedir. |
5. | Orak Hücre Anemili Çocuklarda, Hasta Kontrollü Analjezi Yönteminin Etkinliğini, Kullanicilarin Değerlendirmesi Evaluation of the efficiency of patient controlled analgesia in children with sickle cell anemia from the perspective of health care professionals and parents. Ayşegül Turaç, Şebnem Rumeli AtıcıPMID: 27813033 doi: 10.5505/agri.2015.09326 Sayfalar 150 - 154 Amaç: Orak hücreli anemi (OHA) tanılı çocukların ağrılı krizlerinde, Hasta Kontrollü Analjezi (HKA) yöntemi ağrı tedavisinde tercih edilen bir yöntemdir.Bu çalışma ile OHA tanılı çocuklarda iv HKA yöntemini uygulayan sağlık personeli ve ebevenlerin, yöntem hakkındaki düşüncelerinin ve ilaç uygulama tutumlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Algoloji Bilim Dalı tarafından iv HKA yöntemi uygulanan OHA tanılı çocuk hastaların ebeveynleri (n= 54) ve tedavileri ile ilgilenen sağlık personelleri (doktor, hemşire) (n=32) olmak üzere toplam 86 kişi çalışmaya alındı. Yöntemin etkinliğinin değerlendirilmesi için katılımcılara anket uygulandı.Kullanıcıların HKA yöntemi hakkındaki bilgi düzeyleri, avantaj ve dezavantajları hakkındaki görüşleri sorgulandı. İstatistiksel olarak p<0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Sağlık personellerinin %65,6’sı (n=21) HKA yönteminin “akut dönemde gerekli” olduğunu düşündüğü saptandı.Ağrının gece ve gündüz daha iyi kontrol edildiğini düşünenlerin oranı % 93 (n=80) idi.Ebeveynlerin %83,3’ü (n=45) sağlık personelinin %87,5’i (n=28) yöntemin ilaca ulaşamama korkusunu azalttığını belirtmiş idi.Ağrının yeniden başlama korkusundaki azalma sağlık personeline göre ebeveynlerde daha belirgindi (sırasıyla %37, %9,4) (p<0,05).Bağımlılık ve yüksek doz ilaç endişesi nedeniyle ebeveynlerin %87’sinin (n=47) istek dozunu kullanmak için ağrı şiddetinin artmasını beklediği saptandı.Yöntemin dezavantajı olarak en çok alarmların giderilmesi (%48; n=26) ve tekrar doldurma için beklenilen sürenin (%48; n=26) uzunluğu belirtilmiş idi. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda, OHA’li çocukların ağrılı durumlarında iv HKA yönteminin hem sağlık personelleri hem de ebeveynler tarafından etkili bulunduğu saptandı.Bununla birlikte kullanıcıların ilaç hakkındaki yanlı bilgilerinin yeterli analjezi düzeyine ulaşmayı engelleyebileceği fark edildi.Yöntemin etkinliğinin arttırılabilmesi için kullanıcı endişelerinin yanıt bulacağı eğitimlerin düzenlenmesinin gerekli olduğu kanısına varıldı. |
OLGU SUNUMU | |
6. | Kombine Spinal-Epidural Anestezi Sonrası Horner Sendromu Horner Syndrome Following Combined Spinal-Epidural Anaesthesia Ömer Karaca, Sezen Kumaş Solak, Serdar Demirgan, Mehmet BademciPMID: 27813034 doi: 10.5505/agri.2015.15010 Sayfalar 155 - 157 Horner sendromu epidural anestezide nadir olarak görülür. Pitozis, enoftalmi, miyozis, anizokori, konjunktival hiperemi, etkilenen yüz yarısında kızarma (flushing) ve anhidroz ile karakterizedir. Genellikle kalıcı nörolojik kusur bırakmadan düzelen bir komplikasyondur. İntraoral anestezi, stellat, servikal ve brakiyal pleksus bloğu, torakal, lomber, kaudal epidural anestezi yöntemleri, ayrıca intraplevral analjezi Horner sendromunun başlıca anestezi ile ilgili nedenleridir. Diğer nedenler arasında baş-boyun cerrahisi, travma ve internal juguler ven ponksiyonu yer alır. Bu olguda aortabifemoral bypass uygulanan lomber kombine spinal epidural anestezi sonrası ortaya çıkan tek taraflı Horner sendromunu sunmayı amaçladık. |
7. | Uzun süre servikal diskopati tanısı ile izlenen; skalen kas hipertrofisinin neden olduğu Torasik outlet sendromu Thoracic outlet syndrome: A case with scalene muscle hypertropy who was followed by a long time in the diagnosis of cervical discopathy Damla Yürük, Güngör Enver Özgencil, Ahmet Yılmaz, Merve Hayriye Kocaoğlu, Sırrı Sinan Bilgin, İbrahim AşıkPMID: 27813035 doi: 10.5505/agri.2015.20981 Sayfalar 158 - 161 Bu yazımızda, skalen kas hipertrofisi sonucu mixt tip torasik outlet sendromu gelişen olgumuzun tanı ve tedavi sürecini sunduk. Ayırıcı tanıda pek çok hastalığın düşünülmesi gereken zengin semptomlara sahip bu sendromunun kesin tanısının konulabilmesi için günlük yaşam aktivitelerinin sorgulanması, fizik muayene bulgularına ek olarak provokatif testlerin, elektrofizyolojik incelemelerin ve görüntüleme yöntemlerinin yapılması gerekmektedir. Tanı konulduktan sonra konservatif tedaviye rağmen şikayetleri azalmayan hastalarda cerrahi tedavi gerekmektedir. Ancak geç tanı konulmuş hastalarda cerrahi tedavi sonrası şikayetlerin azalmasına rağmen öncesindeki nörolojik sekeller devam etmektedir. |
EDITÖRE MEKTUP | |
8. | atipik yerleşimli küme baş ağrısı Atypically Located Cluster Headache Taner Ozbenli, Cetin Kursad AkpinarPMID: 27813036 doi: 10.5505/agri.2015.86094 Sayfalar 162 - 163 Küme baş ağrısı, orbital, supraorbital veya temporal yerleşimli, her zaman tek taraflı ciddi ağrı atakları ile karakterizedir. Ağrıya, aynı taraflı otonomik özellikler eşlik eder. 45 yaşında erkek hastanın 1 yıldır başın sağ tarafında ağrı yakınması vardı. Ağrıları sağ pariyetal bölgede acı veren yanma tarzında idi. Nörolojik muayenesi sağ koldaki %20'lik kas gücü kaybı hariç normaldi. Biz sağ kol güçsüzlüğü ile ilişkili atipik yerleşimli küme baş ağrısı sunduk. |