ISSN : 1300-0012   E-ISSN 2458-9446 Home      |      Contact      |      TR
 
 
Volume: 36  Issue: 2   Year: 2024
  Ağrı: 25 (1)
Volume: 25  Issue: 1 - 2013
Hide Abstracts | << Back
REVIEW
1.Neuropathic pain after dental treatment
Neslihan Tınastepe, Koray Oral
PMID: 23588863  doi: 10.5505/agri.2013.55477  Pages 1 - 6
Baş ve boyun bölgesi vucudun kronik ağrılardan en çok etkilenen bölgesidir. Nöropatik ağrılar, periferal ya da santral sinir sistemindeki primer bir lezyon, disfonksiyon ya da geçici bir bozukluk sonucu başlayan kronik ağrılardan birisidir. Trigeminal nöralji, atipik odontalji (fantom diş ağrısı), yanan ağız sendromu, travmatik nöropatiler, postherpetik nöralji ve kompleks bölgesel ağrı sendromu diş ve ağrı kliniklerinde karşılaşılabilecek nöpatik orofasial ağrılardandır. Ağız içersinde şikayete neden olan ağrıların bir kısmının nöropatik ağrılar olabileceği hatırlanmadığında yanlış tanı konulmakta ve etkilenen bölgedeki dişlere gereksiz tedaviler yapılmaktadır. Makalede, dental işlemler sonrası ortaya çıkabilen posttravmatik periferal ağrılı nöropatiler tartışılacaktır.
Summary
The head and neck region is the most common site of the human body to be involved in a chronic pain condition. Neuropathic pain is one of those and refers to all pain initiated or caused by a primary lesion or dysfunction or transitory perturbation in the peripheral or central nervous system (CNS). Trigeminal neuralgia, atypical odontalgia (phantom tooth pain), burning mouth syndrome, traumatic neuropathies, postherpetic neuralgias and complex regional pain syndrome are the neuropathic pain conditions in orofacial region can be encountered in pain and dental clinics. Most of the time this problem misdiagnosed by the dentist causing unnecessary treatments including endodontic treatment and extraction of the tooth or teeth in the region. In this review, only post-traumatic peripheral painful neuropathies seen after dental treatments will be discussed.

EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES
2.Concomitant use of strong and weak opiods in management of chronic cancer pain
Ayşegül Bilen, Achmet Ali, Fulya Baturay, Beysim Özcan, Aysel Altan
PMID: 23588864  doi: 10.5505/agri.2013.60252  Pages 7 - 12
Amaç: Çalışmamızda, Transdermal fentanil ( TDF ) kullanılan kronik kanser hastalarında doz artımı gerektiğinde TDF dozunda artım yapmadan önce tedaviye Tramadol eklenmesinin kanser ağrısı kontrolünde avantaj sağlayıp sağlamayacağını araştırdık.
Gereç ve Yöntem: Hastalar; Grup Kontrol(GrupK) ve Grup Tramadol(GrupT) olarak iki gruba ayrıldı. Hastalar ağrı polikliniğimize ilk başvurduklarında demografik özellikleri, kanser türü, ağrı çekme süresi ve ilk VAS değerleri kaydedildi.Hastalara muayene sonrası ilk tedavi olarak 25µg/saat fentanil içeren TDF verildi.Çalışma esnasında, Grup K’de hastaların kullandığı TDF dozu; doz yükseltilmesine gerek duyulan her muayenede 25µg/saat yükseltildi.Tramadol Grubunda ise ilk doz yükseltilmesi gerektiğinde TDF dozu arttırılmadan tedaviye 200mg tramadol eklendi. Grup T’de daha sonra doz artırımı gerektiğinde tramadol kesilmeden TDF dozu ardışık olarak ihtiyaç halinde 25µg/saat arttırıldı. Hastaların her poliklinik muayenesinde VAS skorları, yan etkiler kaydedildi. Ayda bir hastaların uyguladığımız ağrı tedavisini Tedavi Değerlendirme Skalası(TDS) ile değerlendirmeleri istendi. Çalışma sonunda hastaların; çalışmaya katılım süreleri ve ulaşılan en üst TDF dozu kaydedildi. Ayrıca hastaların 50 µg/saat,75 µg/saat,100 µg/saat,125 µg/saat ve 150 µg/saat TDF dozlarına kaç gün içerisinde ulaştıkları saptandı.
Bulgular: Çalışma başlangıcından 1ay ve 2ay sonra ölçülen TDS skoru gruplar arasında benzer bulundu. Fakat 3.ay ve 4.ay sonunda ölçülen TDS skoru GrupT’de anlamlı ölçüde yüksek saptandı. Çalışma sonunda ulaşılan ortalama TDF dozu Grup K’de GrupT’ye göre anlamlı ölçüde yüksek bulundu.Çalışmaya katılan hastalarda kaşıntı Grup K’de anlamlı ölçüde daha sık görüldü.
Sonuç: Çalışmamızda TDF ile Tramadol’un birlikte kullanıldığında, TDF ihtiyacını azalttığını buna bağlı olarak kronik ağrı tedavisi protokolümüzün hastalar tarafından daha iyi tolere edildiğini saptadık. Çalışmamız verileri ışığında, kanser ağrısı tedavisinde güçlü ve zayıf opioid analjeziklerin birlikte kullanılmasını önermekteyiz.
Objectives: Our aim was to search addition of Tramadol to the treatment, when a dose increase is needed; before increasing transdermal fentanyl(TDF) dose in cancer patients using TDF would have any advantages.
Methods: Patients were divided in two groups as ControlGroup(GroupK) and TramadolGroup(GroupT).When patients were first came to polyclinic, demographic data,duration of pain and first VAS values were recorded.Following the first examination, all patients were given TDF containing 25µg/hfentanyl as initial treatment. During study period, TDF dose of patients in GroupK was increased in step of 25µg/h whenever needed. In GroupT, 200mgTramadol was added to treatment whitout increasing TDF dose when a dose increase is needed.In subsequent dose increase requirements in GroupT, TDF dose was sequentially increased 25µg/h when needed without stoping tramadol.Patients VAS score,advers effects were recorded in each polyclinic examination. Patients were asked to asses pain treatment with Treatment Assesment Scale(TAS).Each patient’s participation to the study and highest TDF dose reached were recorded.
Results: The TDS scores measured 1month and 2months after start of study were found similar.However, TAS scores measured at the end of 3rd and 4th months were found significantly higher in GroupT. Mean TDF dose reached at end of the study was found significantly higher in GroupK compared to GroupT.Itching was observed significantly more frequent among patients of GroupK.
Conclusion: We found out in our study, when TDF and Tramadol are use together,TDF need is reduced and pain managment protocol is beter tolerated by patients.Based on results of our study;we suggest concomitant use of strong and weak opioids.

3.Pretreatment with a very low dose of intravenous esmolol reduces propofol injection pain.
Ebru Akgün Salman, Lale Titiz, Elif Akpek, Gülnaz Arslan
PMID: 23588865  doi: 10.5505/agri.2012.29484  Pages 13 - 18
Objective: Propofol causes considerable pain on injection, although different methods and propofol formulations have been used to decrease it. We aimed to investigate the effect of i.v esmolol pretreatment on the propofol injection pain.
Methods: Ninety ASA I-II patients undergoing elective surgery under general anesthesia were randomly assigned into three groups, tirthy each. A 20 G cannula was inserted into the dorsum of the nondependent hand. After venous occlusion for one minute, groups E, L and S were pretreated with 5 mg/cc (total 2cc) esmolol, 40 mg lidocaine and 2cc saline i.v respectively. After release of venous occlusion, one fourth of total propofol dose was administered at a rate of 0.5 ml/sec. During the injection of both pretreatment solution and propofol, patient pain was assessed by using 4 point scale. Heart rate and noninvasive arterial blood pressure values were recorded before induction, just after entubation and five minutes after entubation.
Results: Demographic values were similar among groups. Incidence of pain on injection of propofol in control, esmolol and lidocaine groups was 90%, 33.3%, 50% respectively.(p<0.05) Heart rate, systolic arterial pressure, diastolic arterial pressure values were not different between the groups.
Conclusions: Pretreatment with low dose esmolol i.v seems to be effective in attenuating pain during propofol injection.

4.The Comparison of epidural continuous infusion and epidural patient controlled bolus administration in labor analgesia
Döndü Genç Moralar, Ülkü Aygen Türkmen, Aysel Altan, Resul Arısoy Arısoy, Emre Tahaoğlu, Ekrem Özakın
PMID: 23588866  doi: 10.5505/agri.2013.50465  Pages 19 - 26
AMAÇ: Çalışmamızda vaginal doğumda epidural katater takılarak düşük doz levobupivakain ve fentanil kombinasyonu ile yapılan sürekli infüzyon ve hasta kontrollü bolus uygulamanın anne, bebek ve doğum süreci üzerine etkisini karşılaştırmayı amaçladık. GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmaya katılan 45 gebe randomizasyon yöntemine göre Grup HKEB (hasta kontrollü epidural bolus) ve Grup SEİ (sürekli epidural infüzyon) olarak iki gruba ayrıldı. Gebelerin hemodinamik parametreleri ve VAS değerleri, fetal kalp tepe atımı, bebek APGAR skorları, doğum evrelerinin süreleri, doğum şekilleri ve yan etkiler kaydedildi. T10 dermatoma ulaşma süreleri belirlendi. Motor blokaj düzeyleri modifiye Bromage skalası ile değerlendirildi. Ek analjezik ihtiyaçları takip edildi, toplam ilaç tüketimleri karşılaştırıldı. BULGULAR: Hasta kontrollü epidural bolus uygulamada toplam ilaç tüketiminin anlamlı olarak daha az olduğunu görüldü (p<0,01). SONUÇ: Analjezi seviyesini sürekli koruyacak bazal bir ilaç dozunun bolus verilmesinin ve hasta talep ettiğinde ek ilaç yapmasının hem gebelerin gereksiz dozda ilaç kullanımından kaçınarak ağrılı bir dönem geçirmesini önleyeceği, hem de gebenin kendi ağrı karakterine göre istediği zaman ilaç talep etmesi konforunu ve güvenini sağlayacağı kanısındayız.
OBJECTIVES: We aimed to compare the efficacies of patient controlled bolus administration and continuous infusion of low dose Fentanyl and Levobupivacaine combination by epidural catheter during vaginal labor on mother, baby and the duration of labor. METHODS: The 45 pregnants involved in the study were divided randomly into two groups, Group HKEB (patient controlled epidural bolus) and Group SEI (continuous epidural infusion). Hemodynamic parameters and VAS values of the pregnants, fetal heart rate, Apgar scores, duration of labor stages, types of delivery and side effects were recorded. Time to reach T10 dermatome was determined. Motor block was evaluated with modified Bromage scale. Additional analgesic needs were followed up and total drug consumptions were compared. RESULTS: Drug consumption was found to be significantly lower in HKEB admiistration(p<0,01). CONCLISION: Bolus administration of a basal dose that will keep analgesia level constant and additional drug administred upon patient requests both will prevent pregnants to experience a painful period and will give confidence and comfort to patient to ask for drug when she needs according to her pain character.

5.The Lifetime and Point Prevalences of Neck, Upper Back and Low Back Pain of the People Living in the Central Malatya with the Influencing Factors.
Filiz Özdemir, Leyla Karaoğlu, Özlem Özfırat
PMID: 23588867  doi: 10.5505/agri.2013.96977  Pages 27 - 35
Amaç: Malatya il merkezinde yaşayan 18-69 yaş arası bireylerde boyun, sırt ve bel ağrısı prevalanslarını ve ilişkili faktörleri saptamaktır.
Materyal ve Metod: Bu araştırma kesitsel tipte bir araştırmadır. Otuz küme örnekleme yöntemi ile Malatya il merkezindeki sağlık ocaklarına bağlı otuz sağlık evi bölgesi sistematik örnekleme ile seçilmiş ve her bir kümeden 20 birey alınarak araştırmaya 600 birey dahil edilmiştir. Veriler 1 Haziran-1 Eylül 2006 tarihleri arasında toplanmıştır. Analizlerde ki-kare, ve lojistik regresyon analizi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırma kapsamına girenlerin %56.2’si kadın, %43.8’i ise erkektir, yaş ortalaması 38.5±0.5 yıldır. Araştırma kapsamına giren kadınların %13.6’sı, erkeklerin ise %2.3’ü ilkokul bitirmemişlerdir. Araştırma kapsamına girenlerde hayat boyu bel, boyun ve sırt ağrısı prevalansları sırasıyla %86.3, %79.3, %59.5’dir. Bel, boyun ve sırt ağrısı nokta prevalansları sırasıyla %18.3, %12.0, %3.0 saptanmıştır. Cinsiyet, yaş ve psikolojik sorunların hayat boyu ağrı prevalansları ile primer ilişkili faktörler olduğu; cinsiyet, psikolojik sorunlar ve beden kitle indeksinin nokta ağrı prevalansları ile primer ilişkili faktörler olduğu görülmüştür.
Sonuç: Araştırma sonuçlarına göre kas-iskelet sistemi hastalıklarının göstergesi olan boyun, sırt ve bel ağrıları Malatya il merkezinde yaygındır. Konu ile ilgili olarak sağlık personeline hizmet içi eğitim verilmelidir. Ağrıların tanınması, önlenmesi ve bildirimi ile ilgili yöntemler geliştirilmelidir.
Objectives: To determine the lifetime and point prevalences of neck, upper back and low back pain of the people living in the central Malatya with the influencing factors.
Methods: This research is a cross-sectional interview survey. Thirty health house spots tied to the health clinics in the city center were chosen as thirty sets with the method of sampling and 600 people by taking 20 people from each set were included in the research. The data were collected between the 1st of June and the 1 st of September. Association between pain prevalences and socio-demographic, health and behavior related characteristics were evaluated. Chi-square and backward stepwise logistic regression tests were used in the analyses.
Results: Of the participants, 56.2% were women, 46.8% were men, and the mean age was 38.5±0.5 years. The lifetime neck, upper back and low back prevalences were 79.3%, 59.5% and 86.3%, respectively. The point prevalences of neck, upper back and low back were, 12.0%, 3.0% and 18.3%, in order. Gender, age, and psychological problems were determined to be the main predictors of life time pain prevalences. For point pain prevalences, the main predictors were gender, psychological problems and body mass index.
Conclusion: Both lifetime and point pain prevalences showed that musculoskeletal disorders symptoms were common in the central Malatya. In-service training of health personnel on the subject, and assessment, notification and prevention methods should be developed.

6.A New Target of Percutaneus Sympathic Radiofrequency Thermocoagulation for Treatment of Palmar Hyperhidrosis: T4
Tarık Purtuloğlu, Süleyman Deniz, Abdulkadir Atım, Şükrü Tekindur, Sedat Gürkök, Ercan Kurt
PMID: 23588868  doi: 10.5505/agri.2013.09226  Pages 36 - 40
Giriş ve amaçlar: Hiperhidrozun sempatik sinir sisteminin fonksiyonel bozukluğu sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Bu çalışmada, konservatif tedaviye yanıt vermeyen palmar hiperhidrozun tedavisinde perkütan T4 sempatik radyofrekans (RF) termokoagülasyon, güvenlik, verimlilik ve hasta memnuniyeti açısından değerlendirildi.
Yöntem: Bu çalışma, 16-48 yaş arası 15 hastanın düzenli kayıtlarından elde edilen veriler geriye dönük olarak incelenerek yapıldı. Hasta memnuniyeti skoru (memnun değil, memnun, çok memnun), tedavi sonrası elin durumu (kuru, hafif kuru, hiçbir iyileşme yok) ve en sık rastlanan komplikasyon olan kompansatuvar hiperhidroz (KH) derecesi (hiç yok,hafif, orta,şiddetli) incelendi.
Sonuçlar: Bir hastada 2 saat süren öksürük krizi, 1 hasta geçici bradikardi ve tüm vakalarda geçici enjeksiyon yerinde ağrı dışında herhangi bir komplikasyon gözlenmemiştir. İki hastada 1. Haftada, üç hastada da 1, 2 ve 6. aylarda nüks gelişti.
Sonuç: Perkutan sempatik T4 RF termokoagülasyon ile ablasyon uzun vadeli (6 ay) hasta memnuniyeti (% 80) sağlamıştır. Ayrıca el terlemesinde (kuru veya hafif kuru % 80) etkili azaltma gözlendi. KH oranı % 27 idi. Bu sonuçlarına göre, Perkutan sempatik T4 RF termokoagülasyonun yüksek hasta memnuniyeti ile güvenli ve etkili bir tedavi yöntemi olduğu düşüncesindeyiz.
Background and aims: Hyperhidrosis is thought to result from functional impairment of sympathic nervous system. In this study, percutaneous T4 sympathic radiofrequency (RF) thermocoagulation was used to treat palmar hyperhidrosis which do not respond to conservative treatment and the results were evaluated in terms of safety, efficiency and patient satisfaction.
Methods: In this study, 15 patients aged 16-48 regularly performed retrospectively on data obtained from records kept. Patient satisfaction scores (very satisfied, satisfied, not satisfied), after treatment of the hand condition (dry, mild dry, no improvement), and whether the most common complication and most patients expressed by the compensatory hyperhidrosis (CH) degree (none, mild, moderate, severe) were analyzed.
Results: No complications were observed except a coughing crisis lasting in 2 hours in one patient, transient bradycardia in 1 patient and transient injection site pain in all cases. Two patients 1 per week and three patients 1, 2 and 6 months developed recurrence.
Conclusions: Sympathic T4 ablation with RF thermocoagulation was found to have a long term (6 months) patient satisfaction (80 %). It was also effective in reducing the sweating of hand (80 % dry or mild dry). The CH rate was 27 %. According to our results, sympathic T4 ablation with RF thermocoagulation is a safe and effective treatment with high patient satisfaction.

CASE REPORTS
7.Migraine With Prolonged Atypical Aura: Report of Two Cases
Arzu Çoban
PMID: 23588869  doi: 10.5505/agri.2013.29981  Pages 41 - 43
Atipik belirtilerle bir arada bulunan migren baş ağrıları “migren varyantları” olarak sınıflandırılabilir. Migren varyantlarının çoğu 2004 yılında yayınlanan baş ağrılarının uluslararası sınıflamasında yeniden tanımlanmıştır. Hemiplejik migren, baziler-tip migren, çocukluk çağı periyodik sendromları, retinal migren, komplike migren, oftalmoplejik migren ve vertijinöz migren “migren varyantları” olarak sınıflandırılabilir. Bu yazıda uzun süren atipik aura belirtileriyle migren varyantlarından biri olan baziler-tip migrene benzeyen farklı yaş grubunda iki olgu sunulmuştur. Migren Varyantları’nın klinik pratikte bilinmesi, çoğunun antimigren profilaksi tedavisine iyi cevaplı olmaları açısından ayırıcı tanıda çok önemlidir. Doğru tanı ile tedaviye alınan cevap tatmin edeci olur.
If migraine does not manifest itself in the form of headache but in some other atypical symptoms with a headache, it is labelled a Migraine Variant. Many migraine variants have been redefined and included in the International Classification of Headache Disorders 2004 classification. These include hemiplegic migraine, basilar-type migraine, childhood periodic syndromes, retinal migraine, complicated migraine, ophthalmoplegic migraine and vertiginous migraine. In this study, we report two patients in different age group who resemble basilar-type migraine with symptoms of prolonged atypical aura. Migraine Variants are important to recognise in clinical practice. Most variants respond well to treatment with antimigraine prophylaxis. If diagnosed correctly, treatment response is always satisfying.

8.CAN RAMADAN FASTING CAUSE RELAPSE and AGGRAVATION of SPONTANEOUS INTRACRANIAL HYPOTENSION?
Sait Albayram, Ayşegül Gündüz, Zehra Işık
PMID: 23588870  doi: 10.5505/agri.2013.60565  Pages 44 - 46
Kronik baş ağrısının açlık ile kötüleştiği bilinmektedir ve açlık kronik baş ağrısı yaşamayan insanlarda dahi baş ağrısına neden olabilir. Baş ağrısı, Müslümanların yılda bir ay boyunca güneşin doğuşundan batışına kadar yemek yemediği, su ve sigara içmediği Ramazan ayı boyunca da kötüleşmektedir. Fakat bu ayda da özellikle migrenliler gibi baş ağrısına yatkın olan kişilerde baş ağrısı ortaya çıkmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla açlık ile tetiklenen baş ağrısı sendromlarına işaret eden bildiri bulunmamaktadır. Burada, spontan intrakraniyal hipotansiyon tanısı konan, konservatif yöntemler ile tedavi edilen ve Ramazan sırasındaki açlık ile tetiklenen baş ağrısı olan 32 yaşında bir olgu sunulacak ve açlık nedeniyle tetiklenen ortostatik baş ağrısının olası mekanizmaları tartışılacaktır.
Chronic headache is known to be aggravated by fasting and fasting even triggers headache among those not suffering from chronic headache. Headache is also aggravated during Ramadan in which The Moslem do not eat and drink anything or smoke from dawn to sunset for about a month in a year. But it mainly increases in people who are prone to headaches like migraine sufferrers. As far as we know there are no reports in specific headache syndromes pointing to precipitating factor of fasting. In this report, we present a 32 years-old man diagnosed as spontaneous intracranial hypotension, treated by conservative means and relapsed after fasting during Ramadan and we aim to discuss the possible underlying mechanisms of precipitation of orthostatic headache during fasting.



   
Copyright © 2024 The Journal of The Turkish Society of Algology, All Rights Reserved.