ISSN : 1300-0012   E-ISSN 2458-9446 Home      |      Contact      |      TR
 
 
Volume: 36  Issue: 2   Year: 2024
  Ağrı: 24 (3)
Volume: 24  Issue: 3 - 2012
Hide Abstracts | << Back
REVIEW
1.Evidence based rehabilitation in chronic pain syndromes
Gülseren Akyüz, Özlem Özkök
PMID: 22865515  doi: 10.5505/agri.2012.46320  Pages 97 - 103
Kronik ağrı sendromu kompleks bir durum olup etyolojisinin net olmaması ve değişik tedavilere iyi yanıt alınamaması ile hekimler tarafından büyük bir bilinmezlik olarak kabul görmektedir. Kronisite, beklenen iyileşme sürecinden sonra da ağrının devam etmesi şeklinde yorumlanır. Hastaların yaşamı üzerine kronik ağrının etkisi hafif kısıtlanmadan bağımsızlığın tümden kaybedilmesine kadar değişen bir yelpazede ortaya çıkar. Kronik ağrı sendromlarının rehabilitasyonu multi-disipliner yaklaşım gerektirir ve fizyoterapi, uğraşı terapisi, manuel terapi, akuaterapi, bilişsel/davranışsal terapi, biofeedback, psikoterapi ve diğer birçok yeni tedavi yöntemini içerir. Son yıllarda, kronik ağrı tedavisine bakış büyük oranda değişmiş ve en iyi yaklaşımın multidisipliner olduğu, rehabilitatif sürecin tedaviye dahil edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Tedavi protokolü bireysel olarak planlanmalı ve gerektiğinde modifiye edilmelidir. Birçok metodun kombine edilmesi söz konusu ise de özellikle yeni tedavi seçenekleri üzerinde uzun dönemde yapılmış kanıta dayalı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Chronic pain syndrome (CPS) is a complex condition that presents a major challenge to physicians because of its unknown etiology, and poor response to all kinds of therapies. It has been suggested that chronicity should be considered when pain persists longer than the acceptable healing time. The impact of chronic pain on patients' lives varies from minor limitations to complete loss of independence. The rehabilitation of chronic pain syndromes is multi- disciplinary and involves physical therapy, occupational therapy, manual therapy, aquatherapy, cognitive/behavioral therapy, biofeedback, psychotherapy and some new therapies. In recent years, point of view in chronic pain management changed substantially chronic pain syndrome is managed best with a multidisciplinary approach, including rehabilitative process. Treatment protocol should be planned and modified individually. Combination of several methods has been tried, but, long term evidence-based studies are needed for new treatment modalities.

EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES
2.Our percutaneous vertebroplasty applications in vertebral compression fratures
Haktan Karaman, Sedat Kaya, Adnan Tüfek, Gönül Ölmez Kavak, Zeynep Baysal Yıldırım, Feyzi Çelik, Mehmet Salim Akdemir
PMID: 22865516  doi: 10.5505/agri.2012.64497  Pages 104 - 110
Amaç: Vertebra kompresyon kırıklarında perkütan vertebroplasti (PVP) uygulamasının etkinliğini ve komplikasyonlarını araştırmak.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamız Ekim 2006 ile Aralık 2009 tarihleri arasında benign ya da malign nedenlere bağlı vertebral kompresyon kırığı olan hastalara uygulanmış olan PVP uygulamalarının retrospektif olarak derlenmesi ile yürütülmüştür. Hastaların ağrıları görsel analog skala (VAS) ile değerlendirildi. Ayrıca enjekte edilen sement miktarı, korpus dışına sement kaçışının olup olmadığı, operasyon esnasında veya sonra karşılaşılabilecek komplikasyonlar kayıt altına alındı. Hastaların yaşları, cinsiyetleri, ağrı süreleri, kırık vertebra sayısı ve düzeyleri ile uygulama sonrası takip süreleri de değerlendirme için toplandı.
Bulgular: Toplam 15 hasta değerlendirilmeye alındı. Hastaların 13 tanesi kadınlardan oluşurken, ortalama yaş 69.5±8.5 yıl idi. 15 hastaya toplam 19 PVP uygulanmıştır. Başlangıç VAS skorları 7.9±1.6 iken, ortalama 10.3±3.8 (aralık: 4-18) aylık takip sonunda 2.6±2.7 düşmüştü. Ağrı skorunda başlangıca göre en az %50 azalma bildiren hasta oranı %80 olarak hesaplanırken, hastaların %86.7’si VAS skorlarında en az 2 puanlık azalma bildirmişlerdir. Üç hastada komşu intervertebral diske sement kaçağı gelişti.
Sonuç: Medikal tedaviye yanıt vermeyen semptomatik vertebra kompresyon kırıklarında perkütan vertebroplasti, oldukça düşük komplikasyon oranı ile başarıyla uygulanabilmektedir.
Objectives: To investigate the effectiveness and complications of the percutaneous vertebroplasty (PVP) applications in vertebral compression fractures.
Methods: Our study was carried out as a retrospective study in which PVP conducted on patients with vertebral compression fractures due to benign or malign reasons between October 2006 and December 2009. The patients’ pains were evaluated on the visual analog scale (VAS). In addition, the amounts of cement injected, whether any leakage out of the vertebrae corpus were seen or not, as well as any complications resulting from the application during or after the operation were recorded. The age and gender of the patients, the duration of pain, number and location of fractured vertebrae, and the length of follow-up time were also collected for evaluation.
Results: A total of 15 patients were included in the assessment. Of the patients, 13 were women, while the mean age was 69.5±8.5 years. A total of 19 PVP were applied out on the 15 patients. While initial VAS scores were 7.9±1.6, at the end of an average 10.3±3.8 (range: 4-18) months of follow up, they had fallen to 2.6±2.7. 80% of the patients reported at least a 50% reduction in pain scores compared to initial pain scores, and 86.7% of them reported at least a 2 points decrease in VAS scores. In three patients, a leakage of cement into the intervertebral disc occurred.
Conclusion: Percutaneous vertebroplasty in symptomatic vertebral compression fractures not responding to medical treatment may successfully be used at low rate of complications.

3.The comparison of TRANSDERMAL FENTANYL for the management of cancer pain in the adults and the elders
Ayşegül Bilen, Achmet Ali, İrem Alkan, Aysel Altan
PMID: 22865517  doi: 10.5505/agri.2012.87528  Pages 111 - 116
Amaç: Transdermal fentanil (TDF) günümüzde kronik kanser ağrısının tedavisinde sıklıkla tercih edilen bir ajandır. Biz, çalışmamızda TDF’in analjezik etkinliğini, yan etki sıklığını ve hasta memnuniyetini; erişkin ve geriatrik hasta grubunda karşılaştırmayı hedefledik.
Gereç ve Yöntem: Ağrı polikliniğimizde takip edilen hastalar içerisinden kriterlere uyan 181 hastanın verileri (TDF kullanımı ile başlayan 4 aylık dönem) retrospektif taranarak çalışmaya alındı. Hastalar yaşlarına göre Grup E ( Grup Erişkin; 18 ile 65 yaş arası, n= 95 ) ve Grup G ( Grup Geriatrik; 65 yaş üstü, n= 86 ) olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların demografik özellikleri, kanser türleri, kanser ağrısı çekme süreleri, visüel analog skala ( VAS ) skorları, tedavi değerlendirme skalası ( TDS ) skorları, kullandıkları TDF dozu, belirttikleri yan etkiler ve TDF tedavisi sonlandırılan hasta sayısı kaydedildi.
Bulgular: Her iki grupta da TDF kullanımı sonrası ağrı şiddetinde azalma saptandı (p<0.001). Tedavi değerlendirme skalası skoru 1. ay sonunda gruplar arasında benzer fakat izleyen diğer zamanlarda Grup G’de daha düşük saptandı (p<0.05). Grup G’de konstipasyon, ağız kuruluğu, somnolans, dispne daha sık görüldü ve yan etkiler nedeniyle TDF tedavisi sonlandırılan hasta sayısı daha fazlaydı (p<0.05).
Sonuç: TDF, erişkin hasta grubunda olduğu gibi geriatrik hasta grubunda da kanser ağrısı tedavisinde uygun bir seçenektir. Fakat geriatrik hastalarda yan etki insidansının daha fazla olduğu unutulmamalı ve bu hasta grubu daha yakından takip edilmelidir.
Objectives: The transdermal fentanyl ( TDF ) patch has become widely used in the treatment of cancer pain. We aimed to compare analgesic efficiency, side effects and patient satisfaction of TDF in the adult and geriatric patients.

Methods: Data of the 181 patients whom we observed in our pain clinic have been included in this retrospective study. There were 95 patients in the adult group ( Group A ) and 86 patients in the geriatric group ( Group G ). Demographic data, cancer type, duration of pain, side effects, visual analog scale ( VAS ) score, treatment assessment scale ( TAS ) score, TDF dosage and the number of patients in whom therapy has beeen terminated.

Results: After the usage of TDF reducement in pain score have been observed in the both groups ( p < 0.001 ). TAS score was similar between the groups at the end of the first mounth, but it was fewer in Group G, in the following months. Constipation, dry mouth, somnolance and dyspnea were seen more frequently in group G. Because of these side effects, the number of patients in whom therapy was terminated were more in group G.

Conclusion: TDF patch is a good choice for cancer pain treatment for both adults and geriatric patients. We have seen that incidence of side effects are more in the geriatric patients. Because of that, geriatric patients needed to be treated more carefully.

4.Evaluation of Platelet Serotonin Levels in Migraine without Aura
Sunay Ayalp, Şevki Şahin, Fehime Benli Aksungar, Sibel Karşıdağ
PMID: 22865518  doi: 10.5505/agri.2012.74946  Pages 117 - 122
Amaç: Migren ile serotonin düzeyleri arasındaki ilişki net değildir. Daha önceki çalışmalarda migrenlilerde plazma serotonin düzeyleri araştırılmıştır. Ancak güncel literatürde santral sinir sistemindeki düzeyi yansıtması açısından trombositlerdeki serotonin düzeyinin daha güvenilir sonuçlar vereceği belirtilmektedir.
Gereç ve Yöntem: Çalışma Uluslararası Başağrısı Derneği’nin ölçütlerine göre tanı almış 30 aurasız migrenli kadın hasta ile yaş ve cinsiyet olarak uyumlu 20 sağlıklı kontrolle gerçekleştirildi. Tüm hasta ve kontrollere Hamilton Depresyon Ölçeği (HAM-D) uygulandı ve 10 puanın üzerinde alanlar çalışmaya alınmadı. Olgulardan sabah açlık venöz kan örnekleri alındı. Trombositten zengin ve fakir plazma hazırlanarak yüksek performanslı sıvı kromatografisi cihazında değerlendirildi ve trombosit serotonin konsantrasyonu hesaplandı.
Bulgular: Çalışmamızda migrenlilerin trombosit serotonin konsantrasyonunu kontrol gurubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük olduğu saptandı. Hasta grubunda ailede migren görülme oranı kontrol grubundan belirgin oranda yüksek bulundu. Migrenlilerin HAM-D puanları kontrol grubundan belirgin düzeyde yüksek bulundu. Atak sayısı ve süresi ile düşük serotonin düzeyleri arasında zayıf bir korelasyon görülse de istatiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı.
Sonuç: Sonuçlarımız migren patojenezinde düşük serotonin düzeylerine ve migrende kalıtımın rolüne işaret etmektedir. Çalışmaya alınan tüm olgular klinik depresyon puanının altında seçilmiş olmalarına rağmen, migrenlilerde kontrollere göre HAM-D puanları daha yüksek bulunmuştur. Bu durum migrenlilerde düşük serotonin düzeyi ile ilişkili subklinik depresyonun varlığına işaret edebilir. Hem ağrılı hem de ağrısız dönemleri içeren ve serotonin dışında da belirteçleri kapsayan geniş ölçekli çalışmalara ihtiyaç vardır.
Objectives: The relation between migraine and serotonin levels is not clear. Plasma serotonin levels in migraineurs were studied in previous studies. However, in the current literature, it is stated that measuring serotonin level in platelets will give more reliable results.
Methods: Thirty female migraine without aura patients who have been diagnosed according to criteria of International Headache Society and 20 healthy controls were enrolled in the study. The Hamilton depression scale (HAM-D) was applied to all subjects and the ones who have 10 and above were not considered. Fasting venous blood samples were taken from subjects in the morning. Platelet rich and poor plasma were prepared. The samples measured with high performance liquid chromatography and platelet serotonin concentration was calculated.
Results: Our results suggest that migraineurs have significantly low platelet serotonin concentration than the controls. The ratio of family history of migraine in patient group is clearly higher than controls. HAM-D scores in migraineurs were significantly higher in control group. Although, there was a weak correlation between low serotonin levels and attack duration and number, there was no statistical significance.
Conclusion: Our results suggest that the role of heredity and low serotonin levels in migraine pathogenesis. Despite, all subjects enrolled in the study had scores under depression level, HAM-D scores were higher in migraineurs than controls. It may indicate the presence of subclinical depression associated with low serotonin levels in migraineurs. Extensive studies including both serotonin and other markers during pain and pain free periods are needed.

5.The evaluation of knowledge, attitude and behaviors of individuals who suffer from pain towards Complementary and Alternative Medicines
Zeynep Güngörmüş, Emine Kıyak
PMID: 22865519  doi: 10.5505/agri.2012.63325  Pages 123 - 129
Amaç: Bu araştırma ağrı yaşayan bireylerin Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi’ye (TAT) ilişkin bilgi, tutum ve davranışlarını değerlendirmek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma 5 Eylül -30 Kasım 2010 tarihlerinde Erzurum il merkezindeki bir aile sağlığı merkezine gelen, 535 ağrı yaşayan yetişkin birey üzerinde yapılmıştır. Veriler anket formu ile toplanmıştır, ve bilgisayar ortamında değerlendirilmiştir.
Bulgular: Bireylerin %42.4’ü yaşadıkları ağrıyı gidermek için TAT kullandığını, %83.7’si kullandıkları yöntemin ağrılarını geçirdiğini ve %39.6’sı ise tavsiye üzerine TAT’ı kullandığını belirtmişlerdir. Katılımcıların %95.5’i pozitif düşünmenin küçük hastalıkları yenmemize yardımcı olabileceğine, %91.6’sı TAT’ın daha fazla bilimsel testlere tabi tutulması gerektiğine, %65.6’sı TAT’ın insanların tam bir tedavi almasını önleyerek tehlikeli olabileceğine, %68.4’ü TAT’ın yalnızca geleneksel tıbbın hiçbir çözüm sunamadığı zaman son çare olarak kullanılabileceğine, %93.6’sı insanların bir dizi stresli olay yaşaması durumunda muhtemelen hasta olabileceğine, %61.9’u doktora gitmeden önce TAT’ın denemeye değer olmadığına, %68.2’si TAT’ın yalnızca küçük rahatsızlıklarda kullanılmasına daha ciddi hastalıkların tedavisinde kullanılmaması gerektiğine, %76.3’ü ise TAT’ın vücudun kendi savunmasını güçlendirerek kalıcı tedaviye yardım etmekte olduğuna inandıkları görülmüştür.
Sonuç: Sonuç olarak ağrı yaşayan bireylerin öncelikle modern tıbba başvurdukları ve TAT’a karşı olumlu bir tutum içinde oldukları belirlenmiştir.
Purpose: This study was carried out as descriptively in order to evaluate the knowledge, attitude and behaviors of individuals who suffer from pain towards Complementary and Alternative Medicines (CAM).
Material and Method: The research was applied to 535 adult individuals suffer from pain who visited a family health centre in Erzurum between September 5th and November 30th in 2010. The data were collected by questionnaire form, and computer environment are evaluated.
Results: 42.4% of the individuals mentioned that they use CAM in order to eliminate pain, 83.7% of them mentioned that the method they applied eliminated their pain and 39.6% of them used CAM by the recommendation. It was observed that 95.5% of the participants believe in that positive thinking helps the patients recover from their minor diseases, 91.6% of them believe in that it is necessary to perform much more scientific tests on CAM, 65.6% of them believe in that CAM may be dangerous, 68.4% of them believe in that CAM may be used as a last resort, 93.6% of people believe in that they are likely to be ill by range of stressful events, 61.9% believe in that it is worthless to try CAM before seeing the doctor, 68.2% believe in that CAM should not be used for serious diseases, 76.3% believe in that CAM helps the lasting treatment.
Conclusion: It was founded out that people who suffer from the pain apply for the modern medicine and have positive attitudes towards CAM.

6.Cervical epidural steroid injections for symptomatic disc herniations
Burhanettin Usta, Bünyamin Muslu, Rüveyda İrem Demircioğlu, Hüseyin Sert, Muhammet Gözdemir, Safinaz Karabayırlı
PMID: 22865520  doi: 10.5505/agri.2012.75537  Pages 130 - 134
Servikal radikülopati toplumda yaygın olup, tedavisinde kullanılan yöntemler konservatif tedaviden cerrahi tedaviye kadar geniş bir aralıkta yer almaktadır. Optimal radiküler ağrı tedavisinde invaziv yaklaşımlar açısından henüz tam bir fikir birliği bulunmamaktadır. Servikal diskopati semptomları gösteren hastalarda servikal epidural steroid injeksiyonu (SESİ) bu tedavi yaklaşımlarından birisidir. 1 yıllık dönem içerisinde semptomatik servikal radikülopati tanısı almış 58 hastaya uyguladığımız SESİ tedavisinin 6 aylık dönemdeki sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalar oturur ve baş fleksiyon pozisyonda iken standart sterilizasyon sonrası C7-T1 aralığından median yaklaşım ve asılı damla tekniği kullanılarak epidural aralığa girildi ve daha önceden hazırlanmış olan, içerisinde 80 mg triamsinolon ile 10 mg levobupivakainin bulunduğu 6 ml’lik solüsyon enjekte edildi. SESİ uygulaması sonrası hastaların VAS değerlerinin tedavi öncesi değerlere göre anlamlı olarak daha düşük bulundu. SESİ tedavisinde başarı oranları 1. ayda %93, 3. ayda %86 ve 6.ayda %72 idi. SESİ uygulaması servikal radikülopati tedavisinde etkili bir yöntemdir ve hastaların cerrahiye ihtiyaç duyma oranlarını düşürmektedir.
Cervical radiculopathy is widespread in society, the methods used in the treatment of a wide range of conservative treatment, surgical treatment is located. Invasive approaches are optimal for the treatment of radicular pain there is no consensus yet. However, cervical epidural steroid injection (CESI) has been used for the patients with symptoms of cervical discopathy. The 6-month period of treatment results of 58 patients, diagnosed as symptomatic cervical radiculopathy and applied CESI within one year period, were evaluated retrospectively. While the patients were in a sitting position and the head flexed after sterilization, the C7-T1 epidural space was entered using the median approach and the hanging drop technique and the 6 ml solution, consisted of triamsinolon 80 mg with 10 mg levobupivacaine, was injected prepared previously. Following the CESI application, the posttreatment VAS values of the patients were significantly lower than pretreatment VAS values. The treatment success rates for CESI application were 93% in first month, 86% in 3th months, 72% in 6th months respectively. The CESI application is an effective method in the treatment of cervical radiculopathy and reduces the rate of patients needing surgery.

CASE REPORTS
7.Headache case which responds to the alendronate treatment in Paget's disease.
Dilek Bozkurt, Fazilet Hız, Meral Çınar, Meltem Can
PMID: 22865521  doi: 10.5505/agri.2012.27576  Pages 135 - 138
Paget hastalığı kemik ağrısı, deformitesi, patolojik kırıklar, nörolojik semptomlarla (başağrısı, işitme kaybı, tinnitus vb.) karakterize kronik, fokal bir iskelet hastalığıdır.
İleri yaş grubunda sık görülür. Etyolojisinde viral ve genetik faktörler rol oynar. Hastaların çoğu asemptomatiktir. Tanı sıklıkla radyografi çekilirken rastlantısal bir bulgu olarak veya beklenmeyen serum alkalen fosfataz yüksekliği ile konur. Gelişebilecek kemik deformiteleri ve nörolojik komplikasyonlar nedeniyle yaşam kalitesi olumsuz etkilenir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi önem taşır. Tedavide en sık kullanılan ilaçlar bifosfanatlardır.
Burada başağrısı yakınması ile başvuran ve Paget hastalığı tanısı alan bir olgu sunulmuştur. Paget hastalığının tanı ve tedavisi, nörolojik komplikasyonları literatür ışığında gözden geçirilmiştir.
Paget’s disease of bone is a chronic, focal skeletal disease which is characterized with bone pain and deformity, pathological fractures and neurological symptoms such as headache, hearing loss and tinnitus, etc. The frequency of the the disease increases in further ages. Viral and genetical factors play role in the etiology.. In the majority of cases are asymptomatic. It is often diagnosed with an incidental finding on radiography or an unexpected high serum alkaline phosphatase level. Bone fractures or neurological complications can negatively affect the quality of life. Early diagnosis and treatment is very because of these reasons. Bisphosphonates are the most frequently used medication in the treatment.
We present a case, who seeked medical help because of headache and diagnosed as Paget’s disease. Neurological complications, the diagnosis and treatment of Paget’s disease were reviewed in the literature.

8.A Commonly Seen Cause Of Abdominal Pain: Abdominal Cutaneous Nerve Entrapment Syndrome
İlker Solmaz, Mustafa Talay, Şükrü Tekindur, Ercan Kurt
PMID: 22865522  doi: 10.5505/agri.2012.60783  Pages 139 - 141
Abdominal kutanöz sinir tuzak sendromu ( AKSES ) klinisyenler tarafından nadir görülen bir hastalık gibi görülmesine karşın, klinik belirtiler ile karın ağrısının açıklanamadığı zamanlarda olağan tanılar içinde en üst sıralarda olması gereken bir sendromdur.
Karın ağrısı çoğu zaman biz hekimler tarafından intraabdominal sebeplere dayandırılmaktadır. Sonuç olarak hasta için gereksiz konsültasyonlar ve testler istenmekte hatta hasta gereksiz abdominal cerrahiye maruz kalabilmektedir. Bu tip ağrısı olan hastalar birçok kliniğe gitmekte çoğu zaman da asıl tanıları konulamadığı için psikiatrik hasta olarak değerlendirilmektedirler. Aslında, abdominal duvar ağrısının sık görülen nedenlerinden biri de rektus abdominis kasının lateral kenarındaki sinir tuzaklanmasıdır.
Bu yazımızda kronik karın ağrısı ile gelmiş fakat bize gelene kadar kendisinden birçok konsültasyon, tetkik istenen farklı klinikler tarafından tedaviye alınan ve en son olarak abdominal cerrahiye karar verilen hastanın teşhisi ve tedavisi ile ilgili bilgileri paylaşmak istiyoruz.
Although abdominal cutaneous nerve entrapment syndrome (ACNES) is accepted as a rare condition, it is a syndrome that should be more common diagnosis when the clinical signs can not explain the cause of abdominal pain.
Abdominal pain is commonly based on intra-abdominal causes by physicians. Consequently redundant tests and consultations are asked for the patients, and unnecessary surgical procedures may be applied. The patients with these types of pain are counsulted by many clinics, and because their definitive diagnoses can not be done they are assessed as psychiatric patients. Actually a common cause of abdominal wall pain is the nerve entrapment on the lateral edge of rectus abdominis muscle.
In this paper we would like to share information about diagnosis and treatment of a patient who until come to us has applied to different clinics for chronic abdominal pain and many tests and consultations were asked, and eventually abdominal surgery have decided.

LETTER TO THE EDITOR
9.Can We Use ''Coin Sign'' Wiew To Predict Block Success After Sciatic Nerve Block Performance
Yavuz Gürkan, Çiğdem Nur Ohtaroğlu
PMID: 22865523  doi: 10.5505/agri.2012.96636  Pages 142 - 143
Ultrasound guidance during peripheral nerve block is a revolutionary approach in clinical practice. For a successful block, local anesthetics(LA) should surround the nerve circumferentially. Circumferential distrubution of local anesthetic is discribed as ''coin sign'' view which may predict block success of sciatic nerve.



   
Copyright © 2024 The Journal of The Turkish Society of Algology, All Rights Reserved.