|
Cilt: 36 Sayı: 4 Yıl: 2024
|
|
Ağrı: 26 (2)Cilt: 26 Sayı: 2 - 2014 |
|
Özetleri Gizle | << Geri | 1. | Front Matter Front Matter Sayfalar I - V
|
|
DERLEME |
2. | Kanser Hastasının Palyatif Bakımında Vaka Yönetimine Dayalı Multidispliner Bakım Protokolü Case Management Based Multidisciplinary Care Protocol In The Palliative Care Of Cancer Patients Hanife Özçelik, Çiçek Fadıloğlu, Bülent Karabulut, Meltem Uyar, Hayriye Elbi, Sibel Eyigör, Özen Önen Sertöz, Can Eyigör, Derya Hophancı Bıçaklı, Zehra Çalışkan, Gül Özaydemir, Yasemin Güzel, Yasemin Kuzeyli Yıldırım PMID: 24943853 doi: 10.5505/agri.2014.93585 Sayfalar 47 - 56
Günümüzde ileri evre kanser hastalarının palyatif bakımı için çok yönlü yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Bu hastalar için temel hedef ağrı ve diğer semptomların giderilmesi, psikososyal ve spiritüel gereksinimlerinin karşılanması ve yaşam kalitelerinin yükseltilmesidir. Bunun yanında bakım verici aile üyelerin fiziksel ve psikososyal gereksinimlerinin karşılanması talepleri karşımızda durmaktadır. Amacı hasta ve ailesine bütüncül bir yaklaşımla etkili ve kaliteli bakım sunma olan, bakım koordinasyonu ve multidisipliner ekip iş birliğine dayalı yaklaşımlardan biri vaka yönetimidir. Vaka yönetiminde multidisipliner ekip tarafından hazırlanan bakım protokolleri kullanılmaktadır. Bakım protokolü belirlenen hasta bakım sonuçlarına ulaşmak için ilgili disiplinler tarafından yapılması gereken aktiviteleri belli bir zaman çizelgesi üzerinde gösteren, multidisipliner bir klinik yönetim aracıdır. Palyatif bakım protokolünde hasta ve ailesi için ulaşılacak hedefler, tanı, tedavi ve bakım uygulamaları, ekip üyelerinin sorumlulukları bulunmaktadır. Bir çok rehber ve uzman bir ekip ile geliştirilen bu bakım protokolünün palyatif bakım aktivitelerine katkı sağlayacağı ve bu hastalarla çalışan ekip üyelerine yol gösterici olacağı düşünülmektedir. Today, multifaceted approach is needed for the palliative care of advanced stage cancer patients. The main objective for these patients, elimination of pain and other symptoms, psychosocial and spiritual needs are met and to increase the quality of life. We are also faced with the challenge of meeting the physical and psychosocial needs of family members. The purpose of a holistic approach to patient and family who provide effective and quality care, care coordination and case management of a multidisciplinary team approach is based on cooperation. Care protocols specified patient care activities to be carried by the related disciplines to achieve results on a timeline that shows a certain, a multidisciplinary clinical management tool. A lot of care guidelines and protocols developed by a team of experts to contribute to the palliative care activities, and this is thought to be a guiding team members, working with patients. |
|
DENEYSEL VE KLINIK ÇALIŞMALAR |
3. | Huzurevinde Yaşayan Yaşlılarda Ağrı Yönetimi Pain Management of Elderly in Nursing Homes Filiz Özel, Yasemin Yıldırım, Çiçek Fadıloğlu PMID: 24943854 doi: 10.5505/agri.2014.41103 Sayfalar 57 - 64
Amaç: Bu çalışma, huzurevinde yaşayan yaşlıların ağrı yönetim durumunun belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı olarak yapılan bu çalışma Şubat-Temmuz 2012 tarihleri arasında İzmir’de iki huzurevinde yapılmıştır. Çalışmaya toplam 82 yaşlı birey katılmıştır. Çalışmada veriler Yaşlı Tanıtım Formu, Mini-Mental Skala, McGill Ağrı Skalası (MAS), Ağrı Yönetim Envanteri ile toplanmıştır. Bulgular: Çalışmada yaşlı bireylerin en yüksek oranlarda %64.6 diz ve %58.5 baş ağrısı yaşadıkları belirlenmiştir. Çalışmaya katılan yaşlıların ağrı yönetiminde en yüksek oranda %96.3’ü ağrı kesici kullandıkları ve kullandıkları yöntemler arasında en yüksek oranda dinlenme ve dikkati başka yöne çekme (X=5.76±0.87) ve reçete edilen ağrı kesiciyi almayı (X=5.69±0.87) yararlı buldukları saptanmıştır. Sonuç: Yaşlı bireylerde ağrının farmakolojik ve nonfarmakolojik yöntemlerle kullanılarak yönetilmesi önemlidir. Bu nedenle yaşlı bireylerin ağrı yönetiminde en çok kullandığı yöntemlerin belirlenmesi ve bakım planına entegre edilmesi önerilmektedir. Objectives: The aim of this study was to determine pain management status of the elderly in nursing homes. Methods: The descriptive study sample included 82 elderly who presented to two nursing homes in İzmir between February-July 2012. In this study, Elderly Identification Form, Mini-Mental Scale, McGill Pain Scale (MAS) and Pain Management Inventory were used as the data collection tool. Results: It was determined that the highest rates of complaints the elderly individuals had were knee pain (64.6%) and headache (58.5%) in this study. Of the elderly people participating in the study, 96.3% took pain relievers for pain management and according to their statements, of the pain management methods they used, resting and directing attention to something else (X = 5.76 ± 0.87) and taking prescribed pain relievers (X = 5.69 ± 0.87) were very beneficial. Conclusion: In elderly individuals, it is important to use pharmacological and non-pharmacological methods for pain management. Therefore, it is recommended to determine the most frequently used methods for pain management by the elderly and to integrate them into the care plan. |
|
4. | İntravenöz Rejyonal Anestezi Tekniğinde Prilokain ve Prilokaine Eklenen Deksketoprofen ve Deksametazonun Etkinliklerinin Karşılaştırılması Comparison the Effects of Prilocaine and the Addition of Dexketoprofen and Dexamethasone to Prilocaine for Intravenous Regional Anesthesia Hale Borazan, Osman Şahin, Mehmet Selçuk Uluer, Ahmet Keçecioğlu, Tuba Berra Sarıtaş, Şeref Otelcioğlu PMID: 24943855 doi: 10.5505/agri.2014.93064 Sayfalar 65 - 72
Amaç: Bu çalışmada intravenöz rejyonal anestezide (IVRA) prilokain ve buna eklenen deksketoprofen ve deksametazonun anestezik ve analjezik etkinliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: El ve el bileği cerrahisi geçirecek 18-60 yaş, ASA I-II 45 olgu rastgele 3 gruba ayrıldı. Grup P’ye 3 mg/kg % 0.5 prilokain, Grup PDK’ya 3 mg/kg % 0.5 prilokain ile 50 mg deksketoprofen, Grup PDM’ye 3 mg/kg % 0.5 prilokain ile 8 mg deksametazon total 40 ml verildi. Duyusal ve motor blok başlama ve dönüş zamanları, hemodinamik veriler, analjezi süresi, turnike süresi, intraoperatif fentanil alan hasta sayısı, ilk analjezik zamanı, vizüel analog skala (VAS), 24 saat analjezik tüketimi ve hasta memnuniyet skorları kaydedildi. Bulgular: Duyusal blok başlama zamanı Grup P’de uzun bulunurken,motor blok başlama zamanı daha uzun ve motor blok dönme zamanı daha kısa bulundu (p<0.05). Duyusal blok dönme zamanları açısından 3 grup arasında anlamlı fark bulunmadı İntraoperatif turnike ağrısı başlama zamanı Grup PDM ve Grup PDK’da daha uzun bulunurken (p<0.05), intraoperatif fentanil ihtiyacı olan hasta sayısı Grup P’de daha fazlaydı (p<0.05). İlk analjezi verilme zamanı Grup PDK’da her iki gruptan uzun (p<0.05) bulunurken, total analjezik tüketimi Grup P’de diğer iki gruptan daha fazla (p<0.05), Grup PDM’de de Grup PDK’dan fazla bulundu (p<0.05). Grup P’de intraoperatif VAS değerleri daha yüksek (p<0.05) bulunurken, hasta memnuniyet skorları daha düşük bulundu (p<0.05) Sonuç: IVRA’de prilokaine eklenen deksketoprofen ve deksametazonun hem analjezik hem de anestezik kaliteyi artırdığı ancak deksketoprofenin postoperatif ilk 24 saatte daha iyi analjezi sağladığı gösterilmiştir. Objective: The aim of this study was to compare the anesthetic and analgesic effects of prilocaine alone, prilocaine added dexketoprofen and dexamethasone during intravenous regional anesthesia (IVRA). Methods: Forty five patients undergoing forearm or hand surgery were randomly assigned to one of three groups to receive (Group P) 3 mg/kg 0.5% prilocaine; (Group PDK) 3 mg/kg 0.5% prilocaine plus 50 mg dexketoprofen; (Group PDM) 3 mg/kg 0.5% prilocaine plus 8 mg dexamethasone in total 40 ml volume for IVRA. The onset and duration of sensory and motor blocks, hemodynamic datas, duration of analgesia and tourniquet, time to first analgesic requirement, visual analog scale (VAS), total analgesic consumption in 24 hours and patient satisfaction score were assessed and recorded. Results: Time to onset of sensory block was found to be longer in Group P (p<0.05), though no significance was found according to sensory block recovery times amoung groups. Time to onset of motor block was found to be longer and recovery time of motor block was found to be shorter in Group P (p<0.05). Time to first analgesic requirement was found to be longer in Group PDK,and was found to be high in Group PDM than Group PDK(p<0.05). The VAS scores was found to be high and patient satisfaction scale was found to be low in Group P (p<0.05). Conclusion: The addition of dexketoprofen and dexamethasone to prilocaine during IVRA improves the quality of both anesthesia and analgesia moreover dexketoprofen provides beter postoperative analgesia during the first 24 hour after surgery. |
|
5. | Fonksiyonel Endoskopik Sinüs Cerrahisinde Gabapentin ve Nimesulidin Preemptif Analjezik Etkinliği Preemptive Analgesic Efficacy of Gabapentin and Nimesulide in the Functional Endoscopic Sinus Surgery Ertuğrul Kilic, Ayşe Mızrak, Sıtkı Göksu, Mehmet Cesur PMID: 24943856 doi: 10.5505/agri.2014.25582 Sayfalar 73 - 81
Preemptif analjezi postoperatif ağrının kontrol altına alınmasında ve cerrahinin oluşturduğu stres yanıtın engellenmesinde önemli bir faktördür. Amacımız gabapentin ve nimesulid’in postoperatif analjezik tüketimine, vizüel analog skala (VAS) üzerine etkisini ve oluşabilecek yan etkilerini plasebo grubu ile karşılaştırmaktır. ASA I-II risk grubunda bulunan 18–70 yaş aralığında, fonksiyonel sinüs cerrahisi (FESC) geçirecek olan 90 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar rastgele üç gruba ayrıldı. Operasyondan bir saat önce hastalara oral yolla Grup 1’de plasebo kapsül, Grup 2'de gabapentin 1200 mg, Grup 3'de nimesulid 100 mg verildi. Bütün hastalarda peroperatif hemodinamik parametreler ölçüldü. Postoperatif ilk 24 saat içerisindeki bulantı kusma, hipotansiyon, hipertansiyon, bradikardi, taşikardi gibi yan etkiler, operasyon bitiminden itibaren ilk diklofenak ihtiyacının olduğu süre ve VAS kaydedildi. Postoperatif 24 saat boyunca yapılan takiplerin hepsinde ilk diklofenak ihtiyaç süresi, operasyon bitiminden itibaren; Grup 2>Grup 3>Grup 1olarak gerçekleşti. Total diklofenak tüketimi Grup 2’ de; Grup 1 ve Grup 3’ e göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde düşük bulundu. Postoperatif VAS değeri Grup 2'de Grup 1 ve 3'e göre daha düşük bulundu. Sonuç olarak, FESC sonrası postoperatif analjezi amacıyla gabapentinin veya nimesulidin preemptif olarak güvenli bir şekilde kullanılabileceğini düşünüyoruz. Preemptive analgesia is an important factor in controlling the postoperative pain and avoiding the stress response caused by the surgery. We aim to compare impact of Gabapentin and Nimesulide on postoperative analgesic consumption on the visual analog scale (VAS) as well as any potential side effects, to those of the placebo group. Ninety patients aged 18–70 under ASA I-II risk, who were to undergo Functional Endoscopic Sinus Surgery (FESS), were included in the study. Patients were randomized into three groups. One hour before the surgery, oral placebo capsules were administered to Group I patients, Gabapentin 1200 mg to Group II patients and Nimesulide 100 mg to Group III patients. Perioperative hemodynamic parameters were measured for all patients. During the first 24 hours of the postoperative period, side effects such as nausea, vomiting, hypotension, hypertension, bradycardia, tachycardia were noted, and the time from end of the surgery to the first diclofenac need was recorded in addition to VAS scores. In all of the follow-ups for 24 hours of the postoperative period, time from end of the surgery until the first diclofenac requirement; Group 2 > Group 3 > Group 1. Total diclofenac consumption of group 2 was found to be significantly lower than Group 1 and Group 3 on a statistical basis. Postoperative VAS score in Group 2 was lower than Group 1 and Group 3.
To conclude, we believe that Gabapentin or Nimesulide may be safely used preemptively for the purposes of postoperative analgesia after FESS procedures. |
|
6. | Lomber Disk Cerrahisi Uygulanan Olgularda İntravenöz Deksketoprofen Kullanımının Postoperatif Analjezik Tüketimine Etkisi Effect of Intravenous Dexketoprofen Use on Postoperative Analgesic Consumption in Patients with Lumbar Disc Surgery Ebru Kelsaka, Fuat Güldoğuş, Erhan Çetinoğlu PMID: 24943857 doi: 10.5505/agri.2014.47550 Sayfalar 82 - 86
Amaç: Bu çalışmanın amacı; lomber mikrodiskektomi uygulanan olgularda preemptif intravenöz tek doz uygulanan deksketoprofenin postoperatif analjezik etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya laminektomi operasyonu olacak ASA I-II toplam 50 olgu alındı. Olgular iki gruba ayrıldı. Operasyon başlamadan 10 dakika önce, verilen ilacın içeriğini bilmeyen anestezi hekimi tarafından, Grup A’daki olgulara 50 mg (2 ml) deksketoprofen, Grup K’daki olgulara ise 2 ml serum fizyolojik intravenöz olarak verildi. Bütün olgulara standart genel anestezi uygulandı. Postoperatif analjezi için tüm hastalara tramadol ile hasta kontrollü analjezi uygulandı. Hastaların postoperatif 1, 4, 8, 16 ve 24.saatlerdeki VAS değerleri, sedasyon skorları ve hasta memnuniyetleri ile toplam tramadol tüketimi değerlendirildi. Bulgular: Deksketoprofen uygulananlarda postoperatif ilk 8 saatte kaydedilen VAS değerleri ile toplam tramadol miktarı kontrol grubuna göre daha düşüktü, hasta memnuniyeti ise daha iyi idi. Sedasyon skorları ve yan etkiler gruplararasında benzerdi. Sonuç: Preemptif intravenöz tek doz uygulanan deksketoprofenin, lomber mikrodiskektomi uygulanan olgularda özellikle ilk 8 saatte postoperatif analjezik etki sağlayıp, toplam tramadol tüketimini azalttığı sonucuna varıldı. Objective: The objective of this study was to evaluate the postoperative analgesic effect of a preemptive, single-dose intravenous dexketoprofen administration in patients undergoing lumbar microdiscectomy. Material and Methods: A total of 50 ASA I-II patients candidate to laminectomy were included in this study. They were divided in two groups. Patients in Group A were given 50 mg (2 mL) dexketoprofen and those in Group K 2 mL normal saline intravenously by a blinded anesthesia physician, 10 minutes before the start of intervention. All cases underwent general anesthesia. All patients received postoperative patient-controlled analgesia with tramadol. The VAS scores 1, 4, 8, 16 and 24 hours following the operation, sedation and patient satisfaction scores and tramadol consumption were evaluated. Results: VAS scores recorded during the first 8 postoperative hours and total tramadol amounts were lower, and the patient satisfaction scores higher, in patients given dexketoprofen than control group. Sedation scores and side effects were similar in both groups. Conclusion: Single-dose preemptive intravenous dexketoprofen provides effective analgesia especially in the first 8 postoperative hours, reducing tramadol use. |
|
OLGU SUNUMU |
7. | Tolosa-Hunt Sendromu ve Diyabetik Kraniyal Mononöropati Birlikteliği: Olgu Sunumu ve Gözden Geçirme The Coexistence of Tolosa-Hunt Syndrome and Diabetic Cranial Mononeuropathy: A Case Report and a Review of Literature Işıl Yazıcı, Alp Sarıteke, Yaşar Zorlu PMID: 24943858 doi: 10.5505/agri.2014.89421 Sayfalar 87 - 92
Tolosa-Hunt sendromu (THS) ağrılı oftalmopleji ile prezente olan, steroide yanıtlı, kavernöz sinüs/superior orbital fissür'ün inflamasyonunun neden olduğu bir hastalıktır. Diyabetik hastalarda kraniyal nöropati nadir görülmekle birlikte yaşlı ve düzenli kan şekeri takibi yapılmayan hastalarda sık görülür. 56 yaşında kadın hasta periorbital ağrı ile eş zamanlı başlayan sağ VI., sol III., IV., VI., VII. kraniyal sinirler ve trigeminal sinirin maksiller dalı tutulumu ile başvurdu. THS ve diyabetik kraniyal nöropati birlikteliği sık görülmemekle birlikte eşzamanlı başlayan multipl kraniyal sinir felci ve ağrılı oftalmoplejisi olan hastalarda tanıda düşünülmelidir. Diyabetik hastamızı ilginç birliktelik ve THS’na fasiyal sinir felcinin de eşlik etmesi nedeniyle tipik kraniyal magnetik rezonans (MR) görüntüleri ile sunmayı uygun bulduk. Tolosa-Hunt syndrome(THS) is described as painful ophtalmoplegia caused by nonspesific inflammation of cavernous sinus or superior orbital fissure, which is response to steroid theraphy. Cranial neuropathies in diabetic patients are extremely rare and occur in older patients with poorly controlled diabetes. 56 year old diabetic female patient who developed simultaneous right VI., left III., IV., VI., VII. and maxiller branch of trigeminal nerve palsies with acute periorbital pain applied to our outpatient clinic. Although the coexistence of THS and diabetic cranial neuropathy is an uncommon condition, this should be considered as a possible diagnosis on patients who are admitted with painful ophtalmoplegia and simultaneous multipl cranial neuropathies. We approved to present our diabetic patient with cranial magnetic imaging because of this interesting unity and fasial nerve palsy accompanying to THS. |
|
8. | Opioid Hiperaljesi Olan Kolon Kanserli Hastada İntratekal Klonidin ile Ağrı Yönetimi: Olgu Sunumu Pain Management With Intrathecal Clonidine In Colon Cancer Patient With Opioid Hyperalgesia: Case Presentation Lütfiye Pirbudak, Alper Sevinç, Göktürk Maralcan, Ertuğrul Kılıç PMID: 24943859 doi: 10.5505/agri.2014.37233 Sayfalar 93 - 96
Giriş: Hiperaljezi normalde ağrılı olan uyarana karşı verilen cevabın artmasıdır. Opioid hiperaljezisi, genellikle morfinin çok yüksek dozlarda kullanılması sonucu görülmektedir. Olgu: 40 yaşında, 45 kilogram ağırlığında erkek hastaya 2.5 yıl önce evre IV Kolon Ca tanısı konulmuş. Hasta son 1 yıl süresinde artan ağrıları için kontrolsüz ve gelişigüzel NSAII, opioid analjezikler ve steroid preperatları kullanmıştı. Ağrı kontrolü için beş kez başvurdu. Son kontrolde, epidural analjeziğe cevap vermeyen şiddetli abdominal, kasık, rektal ağrıları (VAS 8) olan hasta uykusuz, huzursuz ve panik halindeydi. Opioid toleransı düşünülerek hastaya intratekal 1 mg morfin uygulandı. İşlem sonrası bir saat içinde giderek artan ağrıları (VAS 8-9) olması nedeniyle opioid hiperaljezisi (OIH) düşünülerek hastaya i.v. deksketoprofen, diazem verildi. Şikayetlerinde gerileme olmadı. Sonra i.v. bolus deksmedetomidin (1µg/kg) takiben deksmedetomidin infüzyonu (0.2 µg/kg/h) başlandı. Şikayetleri gerileyen hastaya 3 gün sonra diagnostik intratekal klonidin(30 µg) uygulandı, 30 dakika sonra ağrıları (VAS 1-2) rahatlayan hastaya intratekal port yerleştirildi. 90 µg/gün klonidin ile hem kanser ağrısı hem de OIH kontrol altına alındı. Hasta çok rahatladı, ağrısı ölünceye kadar dayanabilir düzeydeydi.
Tartışma-Sonuç: İntratekal klonidin uygulanması OIH tedavisinde etkili bir yöntem olabilir. Introduction: Hyperalgesia is normally an increase in the response to a painful stimulant. Opioid-induced hyperalgesia (OIH) is a situation frequently encountered in algology clinics. Its treatment is complicated and problematic and often requires alternative methods. Case: A 45-kilogram, 40-year-old male patient had been diagnosed with stage IV colon cancer 2.5 years ago. He had used non-steroid antiinflammatory drugs (NSAIDs), opioid analgesics and steroid preparations casually for his increased pain without any monitoring for one year. He was admitted five times for pain control. In the last visit, he complained of severe abdominal, pubic and rectal pain (visual analogue scale [VAS] 8), which was unresponsive to epidural analgesic, and later presented to the algology clinic; he was sleep-deprived, restless and in a panic state. Intrathecal morphine (1 mg) was applied considering his opioid tolerance. Because of increased pain (VAS 8-9) one hour after surgery for abscess in the liver and peritonea, the patient was given intravenous dexketoprofen trometamol and diazem considering his OIH. Then, bolus dexmedetomidine (1 µg/kg) followed by dexmedetomidine infusion (0.2 µg/kg/h) was started. Three days later, diagnostic intrathecal clonidine (30 µg) was applied, and the patient’s complaints regressed. With the patient reporting relaxed pain (VAS 1-2) after 30 minutes, an intrathecal port was placed. Both cancer pain and OIH were controlled with clonidine 90 µg/day. He was more relaxed, and his pain was tolerable until his death. Discussion-Conclusion: Intrathecal clonidine administration may be an effective method for the treatment of OIH. |
|
9. | Boyun Travması Sonrası yapılan Stellat Ganglion Blokajına Bağlı Komplikasyon Complication belong to Stellate ganglion blockade after cervical trauma Sinem Sarı, Osman Nuri Aydın PMID: 24943860 doi: 10.5505/agri.2014.41961 Sayfalar 97 - 100
Giriş: Stellate ganglion bloğu çok sık kullanılan sempatik blok yöntemlerinden biridir. Deneyimli kişiler tarafından yapılmasına rağmen komplikasyonlar gelişebilmektedir. Olgu: Araç içi trafik kazası sonrası sağ kolda güçsüzlük, ağrı şikayeti ile ortopedi kliniğine başvuran hastaya sağ brakial pleksus hasarı teşhisi koyulmuştur. Bayan, 44 yaşındaki hastanın medikal tedaviye yanıtı yoktu ve sağ kolunda dirsek ekleminin distalinde, radial ve median sinir trasesine uyan alanda duyu kaybı mevcuttu. Hastanın EMG sinde C6-T1 kök avülzyonu, MR’ında sağ alt brakiyel pleksus düzeyinde kök avülzyonu saptandı. Hasta CPRS (Kompleks rejyonel ağrı sendromu) 1. evre olarak değerlendirildi. Medikal tedavisi yeniden düzenlendi ve stellat ganglion blokajı yapıldı. Enjeksiyondan 4-5 dakika sonra solunum arresti geliştiği gözlendi. 2 saat boyunca mekanik ventilatöre bağlandı ve 24 saat sonra hastanın vital fonksiyonlarının normal olması üzerine taburcu edildi. 1 yıl sonra hasta aynı bölgede şiddetli ağrı şikayeti ile yeniden ağrı polikliniğine başvurdu. Stellat ganglion RF yapılması planlandı. C kollu skopi altında RF kanüllerinin birincisi yerleştirildi. İkinci kanül yerleştirilirken BOS geldiği görüldü ve kanül çekildi. Başka bölgeden üçüncü kanül yerleştirildi ve iki kanülden konvansiyonel RF işlemi uygulandı. Anatomik yapı defekti olabileceği düşünülerek, servikal MR myelografi planlandı. Servikal MR myelografi bulgusunda, C5-T1 brakial pleksus düzeyinde travmatik psödomeningosel görüldü. Bu sebeple stellat ganglion blokajı sırasında intraspinal blok yapıldığı anlaşıldı. Sonuç: Travma sonrası tedavi nedeniyle yapılan stellat ganglion blokajının ultrason veya floroskopi ile yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Aim: Stellate ganglion block (SGB) is one of the most often used sympathetic blockade procedure. Despite performed by experienced physicians some complications may occur. Case: The right brachial plexus injury was diagnosed in the patient who admitted to orthopedia clinic, with weakness in the right arm, and pain after motor vehicle accident. There was no response to medical treatment of fortyfour-years-old female patient and there was loosing of sensation from dis the right elbow joint to fingers on the radial and median nerve tracing. In the electromyelography; C5-T1 root avulsion, and MRI; Patient was evaluated as CPRS I (Complex regional pain syndrome) phase 1. In spite of medical treatment, SGB was performed. Respiratory arrest occurred 4-5 minutes after injection. Patient was breated with mechanical ventilator during 2 hours, and discharged 24 hours later with normal vital functions. One year later, the patient admitted the algology polyclinic with strong pain in the same area. Stellate ganglion Radyofreguency (RF) was planned. The first RF cannula was placed under fluoroscopy. Cerebrospinal fluid was seen in the second canula, and canula was withdrawn. Third cannula was placed in another region, and conventional RF was performed through two canuls. For anatomical structure defect, we planned cervical MR myelography. In the cervical MR myelography, traumatic pseudomeningocele was observed at the level of C6-T1 on the brachial plexus. Intraspinal block was thought to develop during blockade of stellate ganglion due to this. |
|
|
|
|