ISSN : 1300-0012   E-ISSN 2458-9446 Home      |      Contact      |      TR
 
 
Volume: 36  Issue: 4   Year: 2024
  Ağrı: 24 (4)
Volume: 24  Issue: 4 - 2012
Hide Abstracts | << Back
EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES
1.The characteristics and subtypes of headache in relation with age and gender in a rural community in Eastern Turkey
Gülçin Benbir, Derya Karadeniz, Baki Göksan
PMID: 23364776  doi: 10.5505/agri.2012.85579  Pages 145 - 152
Baş ağrısı tüm yaş gruplarında sık görülen yaygın bir halk sağlığı problemi olmakla birlikte, yaşa, cinsiyete ve toplum özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Bu hastane bazlı çalışmada, Türkiye’nin kırsal bir bölümünde baş ağrısının özellikleri ve alt tipleri cinsiyete ve yaşa göre incelenmiştir. Toplam 11549 hasta değerlendirilmiş ve 4951 hastada (%42.8) baş ağrısı saptanmıştır. Bir yıllık baş ağrısı prevalansı çocuklarda %38.6, erişkinlerde %47.0 ve yaşlı nüfusta ise %23.3 olarak izlenmiştir (p<0.001). Erişkinlerde ve ileri yaşlı hastalarda kadın erkek oranı yüksek olarak saptanmış (p<0.001), çocuklarda ise kadın erkek oranı arasında farklılık izlenmemiştir (p=0.654). Tüm yaş gruplarında en sık tanı sık epizodik gerilimi tipi baş ağrısı olarak izlenmiştir. epileptik nöbetlere ve rinosinüzite bağlı baş ağrıları çocuk yaş grubunda üç kat daha sık olarak görülürken, kronik gerilim tipi başağrısı erişkinlerde ve ileri yaş grubunda üç kat daha sık olarak saptandı. Çocuk yaş grubunda migren hastalarının %60’ı erkek iken, erişkin migren hastalarının %80’i kadın idi. Baş ağrısının ve alt tiplerinin epidemiyolojisinin bilinmesi, tüm yaş gruplarında yüksek bir prevalansa sahip olması ve büyük bir halk sağlığı sorunu oluşturması nedeniyle önemlidir.
Headache is a frequent and widespread symptom constituting a major health problem at all age groups, though vast differences are present according to the age and gender, as well as population characteristics. In this hospital-based study, we investigated the characteristics and subtypes of headache with relation to age and gender in a rural community in eastern part of Turkey. A total of 11549 subjects were evaluated, and 4951 patients (42.8%) had headache. The 1-year headache prevalence was 38.6% in children, 47.0% in adults, and 23.3% in elderly (p<0.001). The female to male ratio was higher in adults (p<0.001) and elderly headache patients (p<0.001), but not in children (p=0.654). The most common diagnosis was frequent episodic tension-type headache in all. The headache attributed to epileptic seizure and rhinosinusitis were about three times more common in children, while chronic tension-type headache was about three times more common in adults and elderly. While 60% of patients with migraine were male in children, about 80% of patients were females in adults. The understanding of the epidemiology of headache and subtypes is important as it constitutes one of the major health problems due to its high prevalence at all age groups.

2.The role of pericranial muscles in the succesful management of episodic tension type headache
Ömer Karadaş, Avni Babacan, Levent Hakan Gül, İlker Hüseyin İpekdal, Ülkü Türk Börü
PMID: 23364777  doi: 10.5505/agri.2012.57704  Pages 153 - 158
Giriş: Gerilim Tipi Baş Ağrısı (GTBA) ’nın gelişiminden periferal ve santral nosiseptif mekanizmalar sorumlu tutulmaktadır. GTBA’nın akut tedavisinde sıklıkla analjezikler, koruyucu tedavisinde ise antidepresanlar kullanılmaktadır. Bu çalışmada Epizodik Gerilim Tipi Baş Ağrılı (EGTBA) ’lı hastalarda lokal lidokain uygulamasının tedavi edici etkinliği araştırıldı.
Materyal Metod: Çalışmamıza perikranial hassasiyeti bulunan 20 EGTBA’lı hasta (Grup 1) ile perikranial hassasiyeti bulunmayan 20 EGTBA’lı hasta (Grup 2) dahil edildi. Her iki gruptaki hastalara üç seans lokal %1’lik lidokain enjeksiyonu uygulandı. Hastaların her birine iki taraflı olmak üzere frontal kaslara, temporal kaslara, masseter kaslarına, sternokloidomastoid kaslara, semispinalis capitis kaslarına, splenius capitis kaslarına ve trapezius kaslarına 1’er ml enjeksiyon uygulandı. Hastaların tedavi öncesi ve tedavi sonrası 1. 2. ve 3. aylarda değerlendirmeleri yapılarak, bir ay içerisindeki ağrılı gün sayıları ve ağrı şiddetleri Vizüel Analog Skala (VAS) olarak kaydedildi.
Bulgular: Çalışmaya 11 erkek 29 bayan hasta alındı. Grup 1’in yaş ortalaması 35,95±9,85 (18-53) yıl, Grup 2’nin yaş ortalaması 34,85±10,04 (20-54) yıl idi. Gruplar arasında yaş ve cinsiyet ve tedavi öncesi ağrı sıklığı ve ağrı şiddeti açısından farklılık saptanmadı (p>0,05). Lokal lidokain uygulanan perikranial hassasiyeti bulunan EGTBA’lı hastaların hem ağrı sıklığı hem de ağrı şiddeti 1., 2. ve 3. ay kontrollerinde lokal lidokain uygulanan perikranial hassasiyeti bulunmayan EGTBA’lı hastaların aynı dönemdeki ağrı sıklığından ve ağrı şiddetinden istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük olduğu saptandı (p<0,05).
Sonuçlar: Lokal lidokain uygulaması, perikranial hassasiyeti olan EGTBA’lı hastaların tedavisinde etkin bir yöntem olarak kullanılabilir.
Objective: Peripheral and central nociceptive mechanisms are responsible in the development of Tension Type Headache (TTH). Analgesics are frequently used in the treatment of acute TTH. Antidepressants are used in the prevention. In this study, therapeutic efficacy of local application of lidocaine was investigated in Episodic Tension Type Headache (ETTH) patients.
Materials and methods: ETTH patients with pericranial tenderness (n=20, Group 1) and without pericranial tenderness (n=20, Group 2) were included into our study. Three sessions of local injection of 1% lidocaine were performed in both groups. Two-sided intramuscular injections of 1 mL were applied for each patient. The muscles were frontal, temporal, masseter, sternokloidomastoid, semispinalis capitis, splenius capitis and trapezius muscles. Patients were evaluated in 1st, 2nd. and 3th months. The number of painful days per month and pain intensities were recorded according to Visual Analog Scale (VAS) before and after the treatment
Results: Of the patients; 11 were males and 29 were females. The mean ages of Group 1 and Group 2 were 35.95 ± 9.85 (18-53) and 34.85 ± 10.04 (20-54) years respectively. There was no difference between the groups in terms of age, gender, pain frequency and pain intensity (p> 0.05). The frequency and severity of pain was significantly lower in pericranial sensitive ETTH patients at 1st, 2nd. and 3th months after local lidocaine injections compared with ETTH patients having pericranial tenderness (p <0.05).
Conclusions: Local lidocaine application can be used as an effective method in the treatment of ETTH patients with pericranial tenderness.

3.Comparison of Ultrasound guided supraclavicular and infraclavicular approaches for brachial plexus blockade.
Yavuz Gürkan, Tülay Hoşten, Murat Tekin, Sertan Acar, Mine Solak, Kamil Toker
PMID: 23364778  doi: 10.5505/agri.2012.38247  Pages 159 - 164
Giriş: Ultrason rehberliğinde yapılan supraklavikuler ve infraklavikuler bloklar üst ekstremite cerrahisinde sıklıkla uygulanmaktadır. Bu çalışmanın birinci amacı ultrason rehberliğinde yapılan supraklavikuler ve infraklavikuler blokların, blok başarısı, blok başlama zamanı ve blok uygulama zamanının, ikinci amacı ise iğne yönlendirme sayısının ve istenmeyen yan etkilerin görülme sıklığının karşılaştırılmasıydı.
Gereç ve yöntem: 110 hasta supraklavikuler (Grup S) ve infraklavikuler (Grup İ) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Lokal anestezik olarak tüm hastalara 20 ml % 5 lik levobupivakain ve 10 ml % 2 lik lidokain karışımı uygulandı. Duyu skoru yedi terminal sinirde 30 dk boyunca her 10 dk da bir olarak değerlendirildi.
Bulgular: Gruplar arasında blok oluşma süresi (Grup İ: 12.5±5; Grup S: 11.6±4 dk) ve blok başarısı (Grup İ: % 92.7; Grup S: % 83.6) benzerdi. Blok uygulama süresi Grup İ’de Grup S’ den anlamlı derecede kısaydı (194.4±65; 226.3±59 sn) (P<0.05) İğne yönlendirme sayısı Grup İ’de Grup S’den anlamlı derecede azdı (p<0.05). Grup İ’de ki hastalarda ulnar ve median sinirlerin blokajı Grup S’deki hastalardan, Grup S’ deki hastalarda ise medial kutanöz sinirin blokajı Grup İ’ dekilerden anlamlı derecede başarılı idi (p<0.05). Grup S’de 9 hastada (%16.3) Horner sendromu, bir hastada (% 1.8) parestezi görüldü.
Sonuç: İnfraklavikuler ve supraklavikuler yaklaşımla blok özellikleri benzer bulunmuştur ancak infraklavikuler yaklaşım geçici yan etkilerinin daha az olması nedeniyle supraklavikuler bloğa tercih edilebilir.
Ultrasound-guided supraclavicular and infraclavicular blocks are commonly used for upper extremity surgery. The primary aims of our study were to compare block success, block onset times and performance times, secondary aims were to compare the number of needle advancement, and incidence of adverse events of ultrasound-guided supraclavicular or infraclavicular blocks.
Methods: 110 patients were randomized into two groups: supraclavicular (Group S) and infraclavicular (Group I). All the patients were administered 20 ml 0.5% levobupivacaine and 10 ml 2% lidocaine as mixture of local anesthetics. The sensory score of the seven terminal nerves was assessed every 10 min for 30 min.
Results: Block success (Group I: % 92.7; Gorup S: % 83.6) and block onset time (Group I: 12.5±4.8; Group S: 11.6±3.9 min) were similar between the groups. Block performance time was shorter in Group I, than Group S (194.4±65; 226.3±59 sec, (P<0.05). The numbers of needle advancement were lower in Group I than Group S, (p<0.05). The Group I patients had a significantly better block of the median and ulnar nerves than Group S and Group S patients had a better block of the medial cutaneous nerve, than Group I (p<0.05). Horner syndrome was observed in 9 patients (16.3%) and paresthesia in one patient (1.8%) in Group S.
Conclusions: Similar block features was observed with infraclavicular and supraclavicular approaches but infraclavicular block may preferable to supraclavicular block due to the lower incidences of transient adverse events.

4.The risk factors of patient’s have low back pain applied to policlinic of Algology department
Pınar Ünde Ayvat, Osman Nuri Aydın, Mustafa Oğurlu
PMID: 23364779  doi: 10.5505/agri.2012.38258  Pages 165 - 170
Amaç: Algoloji polikliniğine bel ağrısı şikâyetiyle başvuran hastaların yaş, cins, medeni durum, meslek, eğitim düzeyleri, sigara ve alkol kullanımı gibi özelliklerini inceleyerek bel ağrısını tetikleyen risk faktörlerini araştırmaktı.
Gereç ve yöntem: Hastaların yaş, cinsiyet, meslek, medeni hal, öğrenim ve ekonomik durumu, sigara ve alkol kullanımı bilgileri soruldu ve ”Ağrı Değerlendirme Formu”na kaydedildi. Hastaların öğrenim durumları sorgulanırken, en son okudukları öğrenim düzeyleri, ekonomik durum herhangi bir gelir düzeyi ile sınırlanmaksızın, hastaların kendi ifade ettikleri yanıtlar göz önüne alındı.
Bulgular: Polikliniğimize başvuran 772 hastanın 200’ünde mekanik bel ağrısı saptandı. Hastaların %23.5’inde disk hernisi, %20’inde faset eklem dejenerasyonu, %18.5’inde dar spinal kanal, %7.5’inde sakroiliyak eklem dejenerasyonu, %20.1’inde birden fazla patoloji, %10.5’inde diğer patolojiler tespit edildi. Bel ağrısı yaşa ve cinsiyete göre farklılık göstermedi. İşçilerde bel ağrısı belirgin olarak yüksek, öğrencilerde düşük saptandı (p=0,005) Bel ağrılı hastaların 170’i evli, 30’u dul veya bekârdı (p=0,059). Yüksek eğitim ile ağrının azaldığı tespit edildi (p=0,001). Düşük ekonomik durumdakilerde daha fazla ağrı saptandı (p=0,042). Sigara içme bel ağrısı ile ilişkili bulunurken (p=0,030), alkol alımı ile bel ağrısı arasındaki ilişki saptanmadı (p=0,638)
Sonuç: Düşük eğitim, düşük ekonomik düzey, ağır işlerde çalışma ve sigara kullanımı ile bel ağrısı arasında anlamlı ilişki bulundu. Risk faktörlerini azaltmaya yönelik önlemlerin alınması ile maddi kayba neden olan, günlük yaşam aktivitelerini engelleyen bel ağrısı sıklığının bir ölçüde azaltılabileceği kanısına varıldı.
Purpose: To study the risk factors that triggered the low back pain such as age, gender, marital status, occupation, education level, smoking and alcohol consumption of patients who applied to Algology Polyclinic.
Material and Method: The patients’ age, gender, occupation, marital status, education, economic level, smoking and alcohol consumption are asked and entered in to “Pain Assessment Form”. When the education levels were questioned, their last education level is asked; when their economic level was questioned, the answers of patients were considered without restricting them between limits.
Results: Out of 772 patients, 200 of them had mechanical low back pain. 23,5% had hernia nucleous pulposus, 20% had facet joint degeneration, 18,5% had narrow spinal channel, 7,5% had sakroiliac joint degeneration, 20,1% had more than one pathology, 10,5% had other pathologies. Low back pain did not differ according to age and gender. Students had significantly low, whereas workers had significantly high low back pain (p=0,005). Of the patients with low back pain, 170 of them were married, 30 widow or single (p=0,059). With higher education the pain significantly decreased (p=0,001). With low economic levels, more pain was examined (p=0,042). There was a correlation between low back pain and smoking (p=0,030, but there was not any correlation between low back pain and alcohol consumption (p=0,638).
Conclusion: Lower education, lower economic level, to work in heavy jobs and smoking were correlated with low back pain. It was concluded that by taking precautions that lower risk factors, low back pain can be decreased.

5.Pediatric nurses view about parental presence during children’s painful procedures
Handan Boztepe
PMID: 23364780  doi: 10.5505/agri.2012.58561  Pages 171 - 179
Aile merkezli bakım pediatri hemşireliğinin en temel ilkelerinden biridir ve çocukların ağrılı işlemler sırasında ebeveynlerinden destek almalarına olanak tanır. Fakat sağlık profesyonelleri ağrılı işlemler sırasında ebeveynlerin bulunmasına ilişkin bazı tereddütler yaşamaktadırlar. Bu tanımlayıcı çalışmanın amacı çocuklara yapılan ağrılı işlemler sırasında ebeveynlerin bulunması hakkında hemşirelerin görüşlerini belirlemektir. Çalışma 15 Mart-15 Haziran 2009 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin ebeveynlerin çocuklarıyla birlikte kalabildikleri servislerinde yapılmıştır. Araştırmaya katılmayı kabul eden toplam hemşire 43’tür (%57). Çalışmada demografik veri formu, açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan görüşme formu kullanılmıştır. Hemşirelerin %62.8’i ebeveynlerin ağrılı işlemler sırasında ebeveynlerin çocukların yanında olmaması gerektiğini ifade etmişlerdir. Hemşireler tarafından ebeveynlerin ağrılı işlemler sırasında çocukların yanında olmasının dezavantajları çocuğun anksiyetesini artırması (%77.1), sağlık personelinin anksiyetesini artırması (%60.0) ve işlemin başarısını etkileme olarak ifade edilmiştir. Hemşirelerin ağrılı işlemlerin çocuk ve ebeveynleri için daha az travmatik olması için yaptıkları önerileri ise sırasıyla; çocuk ve ebeveynlere işlemin açıklanması (%83.7), işlemden önce sedasyon veya lokal anestezi yapılması (%37.2) ve ağrılı işlemlerin uzman ekipler tarafından yapılmasıdır (%20.9).
Family- centered care is one of the basic principles of pediatric nursing and allows pediatric patients having parental support during invasive procedures. But, health care professionals hesitate about parental presence during pediatric invasive procedure. The aim of this descriptive study is determining the views of nurses about parental presence during children’s invasive procedures. This study was conducted between the dates 15th March and 15th July 2009 in a university hospital in whose clinics allowed to parental stay in Ankara. The total number of the nurses accepted to participate in the research is 43 (57%). Demographic data form, open and close ended interview questionnaires were used in the study. The majority of nurses reported that the parents should have not be present with the child during the painful procedure. The disadvantages of parental presence during a painful procedure commonly expressed by the nurses respectively; increased level of children’s anxiety (77.1%), increased level of health professional’s anxiety (60.0%) and detrimental effect of parental presence on the success of the procedure (60.0%). The nurses’ recommendations due to make less traumatic of the painful procedures for both site of children and their parents are respectively; explaining the procedure to the children and parents (83.7%), doing local anesthesia or sedation before procedure (37.2%) and performing the painful procedures by specialized teams (20.9%).

6.Levobupivacaine for Postoperative Pain Management in Circumcision; Caudal Blocks or Dorsal Penile Nerve Block
Züleyha Kazak Bengisun, Perihan Ekmekci, Ahmet Hakan Haliloglu
PMID: 23364781  doi: 10.5505/agri.2012.21931  Pages 180 - 186
Purpose: In this study, we evaluated the analgesic efficacy and adverse effect profile of levobupivacaine in caudal and DPNB in postcircumcision pediatric patients.
Methods: Sixty boys between 2-10 age undergoing circumcision were enrolled. The patients were divided into two groups; Group C (n=30) and Group P (n=30) were applied caudal block and dorsal penile nerve block (DPNB), respectively. Blocks were performed before surgery as a supplement to general anesthesia with 1 mL kg-1 0.25% levobupivacaine. Postoperative pain and sedation scores were assessed on the 10th, 30th minutes, 1th, 2 th, 3 th, 4 th, 5 th and 6th hours. The number of pain free patients for the first 6 hours, duration of analgesia, time to first analgesic administration, walking, micturition, and total paracetamol demands, and length of stay were recorded.
Results: Demographic data were similar between groups. The number of children who spent the first 6 hours pain free was larger in Group C than Group P (p=0.0001). The time to first analgesic (p=0.000033) and walking (p=0,004) were longer in Group C. There were 14 patients with motor block in Group C (p=0.00007). In view of AUC; FPRS, OPS and MPOPS were significantly better in Group C on the first postoperative 6 hours.
Conclusion: Caudal block done by using levobupivacaine for postoperative pain management in circumcision is more successful than penile block; however there is a significant delay in time to first walking and as might be expected there is a risk for motor block.

CASE REPORTS
7.Convulsion due to application of low dose meperidine: a case report
Halit Özkaya, Abdullah Barış Akcan, Gökhan Aydemir, Mert Akbaş
PMID: 23364782  doi: 10.5505/agri.2012.68542  Pages 187 - 190
Meperidin pediatride çeşitli durumlarda kullanılan opoid analjeziktir. Meperidinin aktif metaboliti olan normeperidin merkezi sinir sistemi üzerine uyarıcı etkilidir. Meperidinin irritabilite, hiperrefleksi,tremor, miyoklonus ve nadiren konvülsif nöbete yol açabildiği literatürde yer almaktadır. Bu risk özellikle yüksek meperidin dozunda, hepatik enzimleri indükleyen ilaç kullanımında, böbrek yetersizliğinde ve nöbet eşiğini düşüren fenotiazinlerin kullanımı durumunda artmaktadır. Böbrek işlevi normal hastalarda meperidin kullanımına bağlı konvülsif nöbet literatürde nadir olarak bildirilmektedir. Femur kırığına bağlı şiddetli postoperatif ağrıları olan ve bu amaçla tedavide düşük doz meperidine kullanılan ve meperidine bağlı tonik-klonik konvülsif nöbet geçiren böbrek fonksiyonları normal 10 yaşındaki erkek hastayı sunmayı uygun bulduk.
Meperidine is an opiod analgesic used in a variety of clinical situations. The active metabolite, normeperidine, is a central nervous system excitatory agent and has the ability to cause irritability, hyperreflexia, tremor, myoclonus and seizures. Previously identified risk factors fort he development of meperidine–related seizures include renal failure, high meperidine dosages and co-adminestration of hepatic enzyme inducing medications or phenothiazines which decreases seizure treshold. Patients with normal renal function rarely manifest seizure activity when given meperidine. Here we report a 10 years old boy with femur fraction whom had normal renal function and we used low dose meperidine due to post operative pains.

8.Ultrasound Guided TAP Block For The Treatment of Postoperative Prolonged Pain - An Alternative Approach
Perihan Ekmekçi, Züleyha Kazak Bengisun, Baturay Kansu Kazbek, Serdar Han, Filiz Tüzüner
PMID: 23364783  doi: 10.5505/agri.2012.82905  Pages 191 - 193
Transversus abdominis bloğu (TAB), L1-3 sinir köklerinin kutanöz dallarının, T7-12 interkostal snirlerin, ilioinguinal ve iliohipogastrik sinirlerin internal oblik ve transersus abdominis kasları arasında bloke edildliği görece olarak yeni bir rejyonel anestezi tekniğidir. Bu teknik daha çok abdominal cerrahi sonrası akut postoperatif ağrının tedavisi için kullanılmaktadır. Bu vaka sunumunda üst abdominal cerrahi sonrası transversus abdominis bloğunun kullanılması anlatılmaktadır.
Transversus abdominis plane (TAP) block is a relatively new regional anesthesia technique in which T7-12 intercostal nerves, ilioinguinal and iliohypogastric nerves, cutaneous branches of L1-3 nerves are blocked between the internal oblique and transversus abdominis muscles. This technique is mostly used for the treatment of acute postoperative pain following abdominal surgery. In this case report, we evaluate the usage of TAP block in prolonged pain following upper abdominal surgery.

LETTER TO THE EDITOR
9.A Brachial Plexus Variation Identified During Ultrasound-Guided Interscalene Block
Alper Kılıçaslan, Yavuz Gürkan, Murat Tekin
PMID: 23364784  doi: 10.5505/agri.2012.34966  Pages 194 - 195
Ultrasound rehberliğinde interskalen blok uygulaması sırasında saptadığımız brakial pleksus varyasyonu olgusunu sunuyoruz.
We report a brachial plexus variation identifıed during performance of an ultrasound-guided interscalene Block.



   
Copyright © 2024 The Journal of The Turkish Society of Algology, All Rights Reserved.