|
Volume: 36 Issue: 3 Year: 2024
|
|
Ağrı: 36 (3)Volume: 36 Issue: 3 - 2024 |
|
Hide Abstracts | << Back | FRONT MATTER |
1. | Front Matter
Pages I - X
|
|
EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES |
2. | Effects of repeated administration of paracetamol in pregnant rats during pregnancy on newborn’s lung, kidney and liver Naciye Türk Özterlemez, Nurten Inan, Mustafa Arslan, Özlem Gülbahar, Hasan Dağlı, Leyla Memiş, Aysu Sadioğlu PMID: 38985109 doi: 10.14744/agri.2023.90688 Pages 137 - 145
Amaç: Dünyada yaygın olarak kullanılan analjezik ve antipiretiklerin başında gelen parasetamol, gebelik döneminde en sık kullanılan analjezik ve antipiretik ajandır. Parasetamolün karaciğer, akciğer ve böbrek üzerine toksik etkisi olduğu bilinmektedir. Çalışmamızda gebeliğin farklı trimesterlerinde uzun dönem kronik parasetamol maruziyetinin yeni doğan ratlarda akciğer, karaciğer ve böbrek üzerine etkilerini araştırdık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda kontrol (grup C), birinci trimester (grup A), üçüncü trimester (grup B) grupları oluşturuldu. Grup A’ya gebeliğin ilk yedi günü, grup B’ye ise 15–21. günleri arasında parasetamol oral yoldan verildi. Doğum sonrası üçüncü günde yeni doğan ratlara 50 mg/kg ketamin intraperitoneal uygulanarak sakrifiye edildi ve sonrasında akciğer, karaciğer ve böbrek dokuları inceleme için uygun koşullarda alınarak saklandı. Toplam 70 yavru dokularında histopatolojik ve biyokimyasal inceleme yapıldı. Bulgular: Işık mikroskopisi incelemesinde akciğer dokusu konjesyon (p<0.0001), eritrosit varlığı (p<0.0001) açısından, karaciğer dokusunda ise inflamasyon (p<0.0001), vakuoler dejenerasyon (p<0.0001) ve sinüzoidal dilatasyon A ve B gruplarında kontrol grubuna göre anlamlı farklılık bulundu. Böbrek doku incelemesinde anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). MDA ve serbest radikal metabolizmasında etkin olan enzimlerden CAT, GPx, SOD aktiviteleri değerlendirildi. Akciğer ve böbrek dokularında gruplar arasında anlamlı farklar saptanmazken, karaciğer dokusunda oksidan parametreler anlamlı olarak farklı bulundu. Sonuç: Farklı trimesterlerde subakut dozda kronik kullanılan parasetamolün yenidoğan ratların akciğer, karaciğer ve böbrek dokularında hasara neden olduğunu tespit ettik. Objectives: Paracetamol is one of the most widely used analgesics and antipyretics in the world. It is the most commonly used analgesic and antipyretic agent in pregnancy. Paracetamol is known to have toxic effects on the liver, lung, and kidney. In this study, we investigated the effects of long-term chronic paracetamol exposure on the lung, liver, and kidney in newborn rats at different trimesters of pregnancy. Methods: In our study, we formed control (group C), first trimester (group A), and third trimester (group B) groups. Group A had the first seven days of pregnancy and group B had days 15–21. Paracetamol was given orally during the specified periods. On the third postnatal day, pups were euthanized by applying 50 mg/kg ketamine intraperitoneally, and then lung, liver, and kidney tissues were kept under appropriate conditions for examination. A total of 70 pups underwent histopathological examination. Results: The lung revealed congestion (p<0.0001), and erythrocytes (p<0.0001), the liver revealed significant histopathological findings in terms of the presence of inflammation (p<0.0001), vacuolar degeneration (p<0.0001), and sinusoidal dilatation in groups A and B compared to the control group under light microscopy. MDA and free radical metabolism enzyme activities, CAT, GSH, and SOD were evaluated. While there were no significant differences between the groups in lung and kidney tissues, oxidant parameters were significant in liver tissues. Conclusion: Our data point out that subacute doses of paracetamol used chronically in different trimesters caused damage to the lung, liver, and kidney tissues of pups. |
|
3. | Investigation of efficacy of erector spinae plane block administered in different volumes on intraoperative opioid consumption and postoperative analgesia in breast surgery: Randomized, prospective, double-blind study Hasibe Solmaz Demirel, Gülçin Büyükbezirci, Resul Yılmaz, Şule Arıcan, Ayşe Seda Eren Zeydoğlu, Ruhiye Reisli, Sema Tuncer Uzun PMID: 38985107 doi: 10.14744/agri.2023.82346 Pages 146 - 155
Amaç: Bu çalışmada, meme cerrahisinde etkinliği kanıtlanmış erektör spina düzlem bloğunun farklı volümlerde, aynı konsantrasyonda lokal anestezik ile uygulanması durumunda intraoperatif opioid tüketimi ve postoperatif analjezi üzerindeki etkinliği araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışma, randomize, prospektif ve çift-kör olarak dizayn edildi. Çalışmaya, 18–70 yaş arası ASA I-III, elektif meme cerrahisi geçirecek 70 hasta dahil edildi. Grup I’deki 35 hastaya %0.375’lik bupivakain hidroklorür 20 ml ile, Grup II’deki 35 hastaya %0.375’lik bupivakain hidroklorür 30 ml ile unilateral erektör spina düzlem bloğu yapıldı. Ameliyat süresince cerrahi pletismografik indeks ile hastaların analjezik ihtiyacı monitörize edildi. Hastaların intraoperatif ve postoperatif ilk 24 saat opioid tüketimleri ve kurtarıcı analjezik ihtiyaçları ile postoperatif 10. dakika, 1. saat, 6. saat, 12. saat ve 24. saatteki NRS skorları kaydedildi. Bulgular: Hem intraoperatif hem de postoperatif opioid tüketimi gruplar arasında benzerdi (p>0.05). Tutulan dermatom sayıları Grup II’de anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Postoperatif NRS skorları arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Sonuç: Elektif meme cerrahisinde, aynı konsantrasyonda 20 veya 30 ml volümlerde uygulanan erektör spina düzlem bloğu, opioid tüketimi ve postoperatif analjezi üzerinde fark oluşturmamaktadır. Objectives: We investigated the efficacy of the erector spinae plane block, which has been proven to be effective in breast surgery, on intraoperative opioid consumption and postoperative analgesia when administered in different volumes with the same concentration of local anesthetic. Methods: This study is designed as randomized, prospective, and double-blind. Seventy patients aged between 18–70 years, undergoing ASA I-III elective breast surgery, were included. Unilateral erector spinae plane block was achieved by administering 20 mL of 0.375% bupivacaine hydrochloride in 35 patients in Group I and 30 mL of 0.375% bupivacaine hydrochloride in 35 patients in Group II. The analgesic requirement of the patients was monitored with the surgical plethysmographic index throughout the surgery. Intraoperative and postoperative opioid consumption, rescue analgesic requirements in the first 24 hours, and NRS scores at the 10th minute, 1st hour, 6th hour, 12th hour, and 24th hour postoperatively were recorded. Results: Both intraoperative and postoperative opioid consumptions were similar between groups (p>0.05). The number of involved dermatomes was significantly higher in Group II (p<0.05). No significant difference was found between postoperative NRS scores (p>0.05). Conclusion: In elective breast surgery, erector spinae plane block administered at the same concentration in 20 or 30 mL volumes does not make a difference in opioid consumption and postoperative analgesia. |
|
4. | The effect of transnasal sphenopalatine ganglion blockade on pain, functional capacity, sleep, and depression in patients with fibromyalgia Oktay Faysal Tertemiz, Erkan Özduran, Nermin Tepe PMID: 38985105 doi: 10.14744/agri.2023.67790 Pages 156 - 161
Amaç: Pterigopalatin fossada yer alan Sphenopalatine Ganglion (SPG) otonomik sinir sistemindeki rolü gereği baş ağrıları başta olmak üzere kas iskelet sistemi ağrılarında da girişimsel işlemlerin hedefi olmaktadır. Çalışmamız, fibromiyalji hastalarında transnazal sphenopalatine ganglion blokajının (SPGB) ağrı, fonksiyonel kapasite, uyku ve depresyon üzerindeki etkisini araştırmayı amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Standart tıbbi tedavilere yanıt vermeyen ve 10 günlük aralıklarla altı seans bilateral transnazal SPGB geçiren fibromiyalji hastalarının Ocak-Mayıs 2021 arasında Algoloji polikliniğine başvuran hastane kayıtları retrospektif olarak incelendi. Numerical Rating Skala (NRS), fonksiyonel kapasite Fibromiyalji Etki Anketi (FIQ), uyku durumu Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PSQI) ve depresyon şiddeti Beck Depresyon Envanteri (BDI) verileri tedavi sürecinde toplandı. Bulgular: Tedavi öncesinde hastaların ortalama NRS skoru 8.1852±1.71053 iken, tedaviden sonra 6.2593±2.29703 idi. Tedavi öncesi hastaların ortalama FIQ skoru 73.0359±13.55302 iken, tedaviden sonra 54.2507±16.1906 idi. Tedavi sonrasında, hastaların ağrı skoru, fonksiyonel kapasite, uyku kalitesi ve depresyonu tedavi öncesi ile istatistiksel olarak önemli farklılık gösterdi (p<0.001). Sonuç: SPGB’nin, fibromiyalji hastalarında ağrı, fonksiyonel kapasite, uyku bozuklukları ve depresyonu olumlu yönde etkilediği bulunmuştur. Objectives: The Sphenopalatine Ganglion (SPG) is the target of interventional procedures in musculoskeletal pain, especially headaches, due to its role in the autonomic nervous system. Our study aimed to investigate the effect of transnasal sphenopalatine ganglion blockade (SPGB) on pain, functional capacity, sleep, and depression in fibromyalgia patients. Methods: The hospital records of fibromyalgia patients who applied to the Algology outpatient clinic between January and May 2021, unresponsive to standard medical treatments, and underwent six sessions of bilateral transnasal SPGB at 10-day intervals were analyzed retrospectively. Numerical Rating Scale (NRS), functional capacity Fibromyalgia Impact Questionnaire (FIQ), sleep status Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI), and depression severity Beck Depression Inventory (BDI) data were collected during the treatment process. Results: The mean NRS score of the patients before the treatment was 8.1852±1.71053, compared with 6.2593±2.29703 after the treatment. The mean FIQ score of the patients before the treatment was 73.0359±13.55302, compared with 54.2507±16.1906 after the treatment. After the treatment, the pain score, functional capacity, sleep quality, and depression of the patients were statistically significantly different than pretreatment (p<0.001). Conclusion: SPGB has been found to positively affect pain, functional capacity, sleep disorders, and depression in patients with fibromyalgia. |
|
5. | Intra-articular injection of autologous fat tissue in the treatment of patients with chronic knee pain due to osteoarthritis Derya Bayram, İbrahim Aşık, Güngör Enver Özgencil PMID: 38985100 doi: 10.14744/agri.2023.34445 Pages 162 - 170
Amaç: Bu çalışmanın amacı, osteoartrit tedavisinde diz eklemine enjekte edilen otolog yağ dokusunun güvenilirliğini ve etkinliğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Diz osteoartriti için intraartiküler otolog yağ dokusu enjeksiyonu yapılan 165 hastayı inceledik. Tedavinin etkinliği 1, 3, 6 ve 12 aylık takiplerde Vizüel Analog Skala (VAS), Western Ontario ve McMaster Üniversiteleri Osteoartrit İndeksi (WOMAC) ve Oxford Diz Skoru (OKS) kullanılarak değerlendirildi. Diz artritli hastalar Kellgren-Lawrence (K-L) skalasına göre evre I-IV olarak sınıflandırıldı. Hastaların klinik ve demografik bilgileri, NSAİİ veya opioid kullanımı ve işleme ilişkin yan etkiler kaydedildi. Bulgular: 62 erkek ve 103 kadın hasta mevcuttu. Ortalama yaş 61,28±11,4 yıl ve ortalama VKİ 26,23±4,49 idi. K-L evre I-III osteoartriti olan hastaların VAS, WOMAC ve OKS değerlerinde anlamlı bir iyileşme (p<0.001) gözlendi. K-L evre IV osteoartriti olan hastalar istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme göstermedi. Hastalarda ciddi bir komplikasyon gözlenmedi. Ayrıca, günlük parasetamol/tramadol dozlarında ve 12 aylık izlemde NSAİİ kullanmaya devam eden hasta sayısında istatistiksel olarak anlamlı azalma saptandı. Sonuç: Çalışmanın sonuçları, minimal manipüle edilmiş otolog yağ dokusu enjeksiyonunun evre I-III diz osteoartriti mevcut hastalarda etkili ve güvenli bir tedavi yöntemi olduğunu düşündürmektedir. Şiddetli osteoartritte sınırlı iyileştirme yeteneği nedeniyle sonuçlar tatmin edici olmayabilir. Objectives: The purpose of this study was to evaluate the safety and efficacy of autologous fat tissue injection into the knee joint for the treatment of osteoarthritis. Methods: We reviewed 165 patients who received an intra-articular injection of autologous fat tissue for knee osteoarthritis. The efficacy of the treatment was evaluated at 1, 3, 6, and 12 months follow-up using the Visual Analogue Scale (VAS), Western Ontario and McMaster Universities Osteoarthritis Index (WOMAC), and Oxford Knee Score (OKS). Patients with knee arthritis were classified as grades I-IV according to the Kellgren-Lawrence scale (K-L). The clinical and demographic information of the patients, NSAIDs or opioid use, and the side effects related to the procedure were recorded. Results: There were 62 male and 103 female patients. The mean age was 61.28±11.4 years, and the mean BMI was 26.23±4.49. A significant improvement (p<0.001) was observed in VAS, WOMAC, and OKS values of patients with K-L grade I-III osteoarthritis. Patients with K-L grade IV osteoarthritis showed no statistically significant improvement. No serious complications were observed in the patients. In addition, a statistically significant decrease was found in the daily doses of paracetamol/tramadol and in the number of patients who continued to use NSAIDs after 12 months of follow-up. Conclusion: The results of the study suggest that minimally manipulated autologous fat tissue injections are effective and safe treatment methods for patients with grade I-III knee osteoarthritis. The results may not be satisfactory in severe osteoarthritis due to the limited capabilities. |
|
6. | Low back pain frequency and the related risk factors in nurses and caregivers Gülnur Yıldırım Kalabalık, Özgür Ortancıl, Ferhat Ege PMID: 38985102 doi: 10.14744/agri.2023.51196 Pages 171 - 180
Amaç: Bu çalışmanın amacı, hastane çalışanlarında bel ağrısı sıklığını ve bel ağrısı ile kişisel ve mesleki risk faktörleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın örneklemini bir üniversite hastanesinde çalışan 270 hemşire ve 189 hasta bakıcı oluşturmaktadır. Demografik özellikler, bel ağrısı öyküsü ve bel ağrısı risk faktörleri kişisel bildirim anketleri ile sorgulandı. Gövde ekstansör kaslarının dayanıklılığını değerlendirmek için Biering-Sorensen Testi kullanıldı. Ayrıca Oswestry Engellilik İndeksi (ODI) ve Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği (HADÖ) kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan hastane çalışanlarının %56.5’inde son bir ayda bel ağrısı, %81,9’unda ise bel ağrısı öyküsü vardı. Stresli bir çalışma ortamında çalışanlarda, uzun süre ayakta duranlarda, hasta veya ağır nesneleri kaldırma aracı kullanmadan kaldıranlarda ve hastaları tek başına nakledenlerde bel ağrısı sıklığı anlamlı olarak daha yüksekti. Ayrıca, düzenli spor yapan ve işinden memnun olanların bel ağrılarının anlamlı olarak daha az olduğu belirlendi (p<0.05). Biering-Sorensen testi orta-lamasında iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.001). Bel ağrısı olan ve olmayan gruplar arasında HAD-Anksiyete ve HAD-Depresyon alt ölçek puanları arasında anlamlı fark vardı. Sonuç: Araştırma bulguları, hastane çalışanı olmanın bel ağrısı için bir risk faktörü olduğunu ve bel kaslarının kuvvet ve dayanıklılığındaki azalmanın bel ağrısı riskini artırdığını göstermiştir. Objectives: The objective of this study is to investigate the frequency of low back pain and the relationship between low back pain and personal and occupational risk factors in hospital employees. Methods: The study sample consisted of 270 nurses and 189 caregivers working in a university hospital. Demographic characteristics, low back pain history, and low back pain risk factors were queried by self-report questionnaires. The Biering-Sorensen Test was used to evaluate the endurance of trunk extensor muscles. Also, the Oswestry Disability Index (ODI) and Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) were used. Results: Of the hospital employees included in the study, 56.5% had low back pain in the last month, and 81.9% had a his-tory of low back pain. The frequency of low back pain was significantly higher among those who work in a stressful working environment, stand for extended periods, lift patients or heavy subjects without using a lifting device, and transfer patients alone. In addition, it was determined that those who exercise regularly and are satisfied with their job had significantly less low back pain (p<0.05). The mean Biering-Sorensen test difference between the two groups was statistically significant (p<0.001). There was a significant difference between the groups with and without low back pain in terms of HADS-Anxiety and HADS-Depression subscale scores. Conclusion: The study findings indicated that being a hospital worker is a risk factor for low back pain, and the decrease in the strength and endurance of the lower back muscles increases the risk of low back pain. |
|
7. | Developing an ethical attitude scale for pain management in nursing Emre Namık, Esra Akın, Meltem Uyar PMID: 38985104 doi: 10.14744/agri.2023.62547 Pages 181 - 193
Amaç: Bu araştırmanın amacı, hemşirelerin ağrı yönetiminde etik tutumlarının belirlenmesi için “Hemşirelikte Ağrı Yönetiminde Etik Tutum Ölçeği”nin geliştirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evrenini, İzmir iline bağlı bir üniversite hastanesinde görev yapan hemşireler (n=411) oluşturmuştur. Hemşirelikte Ağrı Yönetiminde Etik Tutum Ölçeği, araştırmacılar tarafından “Bakım ve Onur,” “Etik Değerler,” “Tutum,” “Haklar” ve “Ağrı Yönetimi” olmak üzere beş alt boyutta, literatürde yer alan hemşirelikte ağrı yönetimi ile ilgili pek çok araştırma incelenerek ve uzman görüşleri alınarak geliştirilmiştir. İlk geliştirildiğinde 36 maddeden oluşan taslak ölçek, uzman görüşleri ve geçerlik analizleri sonucunda önce 34 maddelik şeklini almış, sonrasında yapılan geçerlik güvenirlik analizleri neticesinde 23 maddeden oluşmuştur. Bu bağlamda; ölçeğin geliştirilmesinde “Açımlayıcı Faktör Analizi, Doğrulayıcı Faktör Analizi, Barlett Testi, Ki-Kare Uyum Testi, Cronbach Alfa Testi, Shapiro-Wilk Testi, Hotelling’s T Testi, Spearman Brown Katsayısı, Guttman Split-Half Coefficient Testi, ROC Eğrisi Analizi” kullanılmıştır. Bulgular: Ölçeğin toplam Cronbach alfa değeri 0.862 olarak belirlenirken; faktörlere ait Cronbach alfa değerleri incelendiğinde ise sonuçlar: “Bakım ve Onur” alt boyutuna ait Cronbach alfa katsayısı değeri 0.889; “Etik Değerler” alt boyutuna ait Cronbach alfa katsayısı değeri 0.838; “Tutum” alt boyutuna ait Cronbach alfa katsayısı değeri 0.861; “Haklar” alt boyutuna ait Cronbach alfa katsayısı değeri 0.795; “Ağrı Yönetimi” alt boyutuna ait Cronbach alfa katsayısı değeri 0.721 olarak saptanmıştır. Sonuç: Bu veriler doğrultusunda, “Hemşirelikte Ağrı Yönetiminde Etik Tutum Ölçeği”nin geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu belirlenmiştir. Objectives: The aim of this study is to develop the “Developing an Ethical Attitude Scale for Pain Management in Nursing” to assign the ethical attitudes of nurses in pain management. Methods: The population of the study comprised nurses (n=411) working in a university hospital in İzmir. The Ethical Attitude Scale in Nursing Pain Management was developed in five sub-dimensions: “Care and Dignity,” “Ethical Values,” “Attitude,” “Rights,” and “Pain Management.” This scale was created by examining many research studies related to pain management in nursing in the literature and taking expert opinions. “The Ethical Attitude Scale in Nursing Pain Management” initially consisted of 36 items. After expert opinions and validity analyses, the draft scale was reduced to 34 items, and then reliability analysis further reduced the scale to 23 items. Results: In the validity and reliability study of “The Ethical Attitude Scale in Nursing Pain Management,” the total Cronbach’s alpha value of the scale was 0.86. The Cronbach’s alpha value for the “Care and Dignity” sub-dimension was 0.88; for the “Ethical Values” sub-dimension, it was 0.83; for the “Attitude” sub-dimension, it was 0.86; for the “Rights” sub-dimension, it was 0.79; and for the “Pain Management” sub-dimension, it was 0.72. Conclusion: According to these data, it was determined that “The Ethical Attitude Scale in Nursing Pain Management” is a valid and reliable scale. |
|
CASE REPORTS |
8. | Bilateral percutaneous cervical cordotomy for cancer pain: A case report Mert Akbaş, Ferhat Ege, Gözde Dağıstan PMID: 38985103 doi: 10.14744/agri.2022.60486 Pages 194 - 197
Kanser, sistemik ve ilerleyici bir hastalıktır. Ağrı, hastalar için ciddi bir problemdir. Kordotomi, dirençli kanser ağrısı için en etkili tedavi yöntemlerinden biridir. Bilateral perkütan servikal kordotomi, bilateral ekstremite ağrısı olan hastalarda yapılabilir. Buna göre, bu olgu sunumunda, yumuşak doku sarkomlu 69 yaşında bir kadın olgu temelinde dirençli kanser ağrısının tedavisinde bilateral servikal perkütan kordotomi kullanımı tartışılmıştır. Cancer is a systemic and progressive disease, and pain is a serious problem for patients. Cordotomy is one of the most effective treatments for refractory cancer pain. Bilateral percutaneous cervical cordotomy can be performed in patients with bilateral extremity pain. Accordingly, this case report discusses the use of bilateral cervical percutaneous cordotomy in the treatment of refractory cancer pain based on a 69-year-old woman with soft tissue sarcoma. |
|
9. | West Nile virus meningitis presenting with migrainous headache Esra Koçhan Kızılkılıç, Merve Aktan Süzgün, İlker İnanç Balkan, Sabahattin Saip PMID: 38985101 doi: 10.14744/agri.2021.35492 Pages 198 - 201
Batı Nil virüsü (BNV) enfeksiyonu, doğal konağı olan vahşi kuşlardan sivrisinekler aracılığıyla insanlara bulaşan ve genellikle asemptomatik seyir gösteren bir klinik tablodur. Semptomatik olan bireylerde sıklıkla gribal enfeksiyon benzeri BNV ateşi görülmekte, daha nadiren ise nöroinvazif seyir izlenmektedir. Nöroinvazif BNV, geniş spektrumlu bir nörolojik belirti ve bulgu profiline sahiptir. BNV menenjiti, en sık görülen nöroinvazif BNV formlarından biridir ve diğer viral menenjitlerden klinik ve radyolojik olarak belirgin farklılığı bulunmamaktadır. Primer baş ağrılarını taklit edebilen sekonder baş ağrıları etiyolojisinde, özellikle yaz aylarında başvuran olgularda akılda tutulması gereken bir enfeksiyon etkenidir. Bu çalışmada migrenöz karakterde baş ağrısıyla prezente olan BNV menenjiti vakası sunulmuştur. West Nile Virus (WNV) infection is a clinical picture that is transmitted from wild birds, its natural host, to humans through mosquitoes and generally shows an asymptomatic course. Influenza-like WNV fever is frequently seen in symptomatic individuals, and a neuroinvasive course is more rarely observed. Neuroinvasive WNV has a broad-spectrum profile of neurological signs and symptoms. WNV meningitis is one of the most common neuroinvasive forms of WNV, and it does not differ clinically and radiologically from other viral meningitis. Secondary headaches, which can mimic primary headaches, are an infectious factor that should be kept in mind in the etiology, especially in cases presenting in the summer months. In this study, a case of WNV meningitis presenting with a headache of migrainous character is presented. |
|
10. | A rare cause of pelvic pain: Osteitis pubis treated with steroid injection under fluoroscopy guidance Hamit Göksu, Şeref Çelik, Erkan Yavuz Akçaboy PMID: 38985106 doi: 10.14744/agri.2021.69346 Pages 202 - 205
Osteitis pubis (OP), pubik kemiği, simfizisi ve komşu yapıları etkileyen nadir görülen inflamatuvar bir hastalıktır. OP, ürolojik ve jinekolojik cerrahi sonrası ve sporcularda bildirilmiştir. OP kendi kendini sınırlayan bir durumdur ancak bazen semptomlar uzun süre devam edebilir. OP genellikle konservatif yöntemler ile tedavi edilebilir. Burada floroskopi rehberliğinde steroid enjeksiyonu ile tedavi edilen bir hastayı bildirdik. 63 yaşındaki erkek hastada prostat cerrahisi sonrası nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlara dirençli pelvik ağrı gelişmişti. Floroskopi altında steroid enjeksiyonu yapılan hastanın günlük yaşam aktivitelerini ve yürümeyi etkileyen ağrıları üç ay boyunca hafifletildi. Osteitis pubis (OP) is a rare, inflammatory disorder that affects the pubic bone, symphysis, and adjacent structures. OP is reported after urological and gynecological surgeries and documented in athletes. OP is a self-limiting condition, but sometimes symptoms may persist for a long time. Conservative modalities are generally able to treat OP. Here we report a patient treated with a steroid injection under fluoroscopy guidance. A 63-year-old male patient developed pelvic pain after prostate surgery, and the pain was intractable to non-steroidal anti-inflammatory drugs. He underwent a steroid injection under fluoroscopy, and his pain affecting daily living activities and walking was eased for three months. |
|
LETTER TO THE EDITOR |
11. | Progression of disc herniation after transforaminal epidural steroid injection: Should it be progression or regression? Yasin Okumuş, Rekib Saçaklıdır, Savaş Şencan, Osman Gündüz PMID: 38985108 doi: 10.14744/agri.2023.89656 Pages 206 - 208
|
|
|
|
|