ISSN : 1300-0012   E-ISSN 2458-9446 Home      |      Contact      |      TR
 
 
Volume: 36  Issue: 3   Year: 2024
  Ağrı: 22 (2)
Volume: 22  Issue: 2 - 2010
Hide Abstracts | << Back
REVIEW
1.Is postoperative pain only a nociceptive pain?
Dilek Ceyhan, Mehmet Sacit Güleç
Pages 47 - 52
Cerrahi geçiren hastaların dörtte üçünde akut ağrı gelişmektedir. Bu ağrının büyük bir kısmıda kronik ağrı şekline dönüşmektedir. Postoperatif ağrının tedavisi günümüzde opioid ağırlıklı olarak yapılmaktadır. Ancak başarılı sonuçlar alınamamaktadır. Postoperatif ağrı cerrahi girişim nedeniyle oluşan doku hasarı ve kas spazmın birlikte olduğu bir ağrı olarak tanımlanmaktadır. Ancak postoperatif ağrı oluşum mekanizmalarında periferik ve santral sensitizasyonun gösterilmesi, postoperatif ağrı tedavisi için antikonvülzan ilaçların kullanılması ve elde edilen başarılı sonuçlar postoperatif ağrı pür nosiseptif bir ağrı mıdır sorusunu gündeme getirmektedir. Yine her cerrahi işlem de bir sinir hasarı söz konusu olduğuna göre postoperatif ağrının nöropatik ağrı karakterleri taşıması şaşırtıcı olmamalıdır. Tüm bunların ışığında postoperatif ağrıyı pür bir ağrı olarak değerlendirmek yerine nosiseptif, enflamatuvar ve nöropatik kompanentleri olan kombine bir ağrı olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Uygulanacak tedavide tüm bu kompanentleri kapsayacak şekilde planlanmalıdır.
More than 75% of patients undergoing surgery suffer from acute pain. Most of this pain transforms into chronic pain. Currently, treatment of postoperative pain is based mainly on opioids, but results are not quite satisfactory. Postoperative pain is defined as a condition of tissue injury together with muscle spasm after surgery. Recently, peripheral and central sensitization has been shown within the mechanisms of postoperative pain generation. Accordingly, anti-convulsive drugs have been used successfully for the treatment of postoperative pain. Therefore, the issue of whether postoperative pain is purely a nociceptive pain remains a topic of debate. Considering that every surgical intervention might result in a nerve injury, it is not surprising to find neuropathic pain features within the postoperative pain itself. In light of these findings, it would be more precise to define postoperative pain as a combination of inflammatory and neuropathic components instead of as pure pain. Thus, the appropriate postoperative treatment should be planned involving both of these components.

EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES
2.Effects of ketamine added to ropivacaine in pediatric caudal block
Ramazan Ödeş, Ömer Lütfi Erhan, Muhammed Demirci, Hülya Göksu
Pages 53 - 60
Amaç: İnguinal herni onarımı operasyonu geçiren çocuklarda kaudal anestezide ropivakainin ve ropivakaine eklenen ketaminin, hemodinamiye etkisi ve postoperatif ağrı tedavisindeki etkinliliğinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 1-4 yaşlarında inguinal herni onarımı planlanan 45 olgu alındı. Anestezi indüksiyonu O2/N2O karışımı içinde sevofluran ile yapıldı. Vekuronyum ile yeterli kas gevşekliği sağlanarak endotrakeal entübasyon uygulandı. Anestezi O2/N2O hava karışımı içinde sevofluran ile sürdürüldü. Hastalarımız rastgele üç gruba ayrıldı. Endotrakeal entübasyondan sonra, Grup R’ye 2 mg/kg %0.2’lik ropivakain, Grup K’ya 0.5 mg/kg ketamin, Grup R+K’ya 2 mg/kg %0.2’lik ropivakain+0.5 mg/kg ketamin kaudal olarak verildi. Hastaların ağrı düzeyleri modifiye CHEOPS, sedasyon durumu Wilson sedasyon skalası kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular: Modifiye CHEOPS skorunun, Grup R’de postoperatif 45. dakikada Grup K ve R+K’ya göre, 60. dakikada ise Grup R+K’ya göre anlamlı derecede artmış olduğu saptandı (p<0.05). Grup K (852±309 dakika) ve R+K’da (1032±270 dakika), Grup R’ye (435.6±273 dakika) göre analjezi süresinin daha uzun bulundu (p<0.05). İlk 24 sa içindeki analjezik gereksinimi olan olgu sayısının Grup R+K’da daha az olduğu belirlendi. Sedasyon skorları tüm gruplarda <2 seyretti. Yan etkiler bakımından gruplar arasında anlamlı farklılıklar yoktu.
Sonuç: Çalışmamızda kaudal ropivakain, ketamin ve ropivakain+ketamin ile etkin bir postoperatif analjezinin sağlandığı, ropivakaine eklenen ketaminin analjezi süresini uzattığı ve daha az analjezik gereksinimi doğurduğu saptandı.
Objectives: We aimed to determine the hemodynamic effects and postoperative pain control quality of ropivacaine and ketamine addition to ropivacaine in children undergoing inguinal hernia repair with caudal anesthesia.
Methods: A total of 45 patients (1-4 years) scheduled to undergo inguinal hernia repair were studied. Anesthesia was induced with sevoflurane in O2/N2O and vecuronium was administered to facilitate endotracheal intubation. Anesthesia was maintained with sevoflurane in O2/N2O. Patients were randomly divided into three groups. Following endotracheal intubation, we administered 2 mg/kg 0.2% ropivacaine to Group R; 0.5 mg/kg ketamine to Group K; and 2 mg/kg 0.2% ropivacaine plus 0.5 mg/kg ketamine to Group R+K caudally. Pain levels were evaluated via modified CHEOPS, and sedation levels were assessed by the Wilson Sedation Scale.
Results: At the postoperative 45th minute (min), the CHEOPS score was significantly higher in Group R compared to Group K and Group R+K (p<0.05). This score was significantly higher in Group R than in Group R+K at the postoperative 60th min (p<0.05). The effective analgesic period was significantly higher in Group K (852±309 min) and Group R+K (1032±270 min) than in Group R (435.5±273 min) (p<0.05). The analgesic requirement in the first 24 hours postoperatively was lower in Group R+K than the other groups. Sedation scores were below 2 in all groups. There were no significant differences between groups regarding adverse events.
Conclusion: The results of the present study indicate that caudal ropivacaine, ketamine and ropivacaine plus ketamine provided effective postoperative analgesia. Additionally, ketamine combined with ropivacaine lengthened the duration of analgesia while lowering analgesic requirements.

3.Comparison of emotional status and physical activity between women with chronic widespread pain and fibromyalgia
Gamze Ekici, Uğur Cavlak, Nesrin Yağcı, Ummuhan Baş Aslan, Tuba Can, Veli Çobankara
Pages 61 - 67
Amaç: Bu çalışma, kronik yaygın ağrısı (KYA) ve fibromiyaljisi (FM) olan kadınlarda emosyonel durum ve fiziksel aktivite seviyesini karşılaştırmak için yapıldı.
Gereç ve Yöntem: Üst ekstremitelerin dahil olduğu, belin üstünde ağrısı olan 33 KYA’lı kadın ve 68 FM’li kadın değerlendirildi. Fiziksel ve emosyonel durumu belirlemek için fibromiyalji etki anketi (FEA), fiziksel aktivite deneyimi enstrümanı, boş zaman fiziksel aktivite enstrümanı, evde ve işte fiziksel aktivite enstrümanı ve hastane anksiyete ve depresyon skalası (HADS) kullanıldı.
Bulgular: KYA grubunun FM grubuna göre, daha yüksek fiziksel özür puanı vardı (p<0.05). Buna rağmen, görüşme öncesindeki bir hafta boyunca FM’li kadınlar kendilerini diğer gruba göre, daha kötü hissettiklerini bildirdiler. Bunların ağrı, sabah yorgunluğu ve depresyon puanları da daha yüksekti (FEA-5, 7 ve 10). KYA hastalarına karşın FM hastalarında, emosyonel semptomlar anlamlı oranda yüksekti. Bunun aksine, gruplar arasında sağlık (FEA toplam) ve fiziksel aktiviteyle ilişkili durumlar açısından anlamlı farklılıklar bulunmadı (p>0.05). Bu sonuçlar, artmış ağrı şiddeti ve yaygın ağrının hem fiziksel fonksiyon hem de emosyonel durum üzerine negatif etkilerinin olduğunu göstermektedir.
Sonuç: FM’li kadınlar KYA’lılara göre daha fazla şiddette klinik semptomlar bildirmiştir. Bu nedenle kronik ağrılı kadınlarda fiziksel fonksiyon değil aynı zamanda emosyonel durum da değerlendirilmelidir.
Objectives: This study was conducted to compare the emotional status and physical activity level in women with chronic widespread pain (CWP) and fibromyalgia (FM).
Methods: Thirty-three women with CWP above the waist, including the upper extremities, and 68 women with FM were evaluated. To determine physical and emotional status, the Fibromyalgia Impact Questionnaire (FIQ), the Experience of Physical Activity Instrument, the Leisure Time Physical Activity Instrument, the Physical Activity at Home and Work Instrument, and the Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) were used.
Results: The CWP group had higher physical impairment scores than the FM group (p<0.05); however, the women with FM reported that they felt worse during the previous week than the other group before the interview. They also had higher scores for pain, morning tiredness and depression (FIQ 5, 7 and 10). Emotional symptoms were significantly elevated in FM patients versus the CWP patients. Conversely, no significant differences were found between the groups concerning the health status (FIQ-total) and physical activity (p>0.05). The results indicate that increased pain intensity and spread of pain have negative effects on both physical functioning and emotional status.
Conclusion: The women with FM reported much more severe clinical symptoms than those with CWP. Therefore, in addition to physical functioning, the emotional status of women with chronic pain should also be evaluated.

4.Content analysis of websites directed to low back pain
Nebahat Gülcü, Sefa Bulut
Pages 68 - 72
Amaç: Bu çalışmada online ulaşılabilen, bel ağrısı konusunda bilgi alınabilecek internet sitelerinin kapsam ve nitelik yönünden değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: İnternet siteleri Google arama motorunda Türkçe sayfalar modülü kullanılarak “bel ağrısı” teriminin taratılması yöntemi ile belirlendi. İlk 20 sayfada karşılaşılan 150 site değerlendirilerek, aranan kriterleri taşıyan 65 site detaylı olarak incelendi.
Bulgular: Belirlenen 65 siteden 20’si içeriğin yetersiz, başka bir siteden alıntı olması, kitap veya tıbbi ürün tanıtım amaçlı olması nedeni ile çalışma dışı bırakıldı. İncelenen 45 site çoğunlukla bir kurum veya kişi adına oluşturulmamış idi. Site yöneticisinin belirtildiği sitelerde en sık karşılaşılan uzmanlık dalları sırası ile fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanları (%13), beyin cerrahları (%8) ve anestezi uzmanları (%4) idi. Siteler arasında ağrı sadece 10 sitede (%22) uluslararası standartta tanıma yakın ifadelerle tanımlanmış iken, ağrı sınıflaması sitelerin önemli kısmında yapılmıştı (%84). Hiçbir sitede ağrı ölçümünde kullanılan metotlara yönelik bilgi bulunamadı. Tedavi modaliteleri arasında en sık bilgi verilenler sırası ile davranışsal, fiziksel ve farmakolojik tedaviler idi. Tamamlayıcı tıp yöntemleri arasında en çok konu edilenler ise akupunktur, yoga ve biyoenerji uygulamaları şeklinde belirlendi. On bir sitede metinler tıbbi içerikli resimlerle desteklenmiş olup, iki sitede video sunumu yapılmıştı. Hiçbir sitede yabancı dilde bilgilendirme seçeneği bulunamadı.
Sonuç: Bel ağrısı konusuna yönelik internet sitelerinin bilimsel içerik yönünden zenginleştirilmesi, böylece ağrı hakkında toplumsal eğitim seviyesinin yükselmesi sağlanmalıdır.
Objectives: In this study, we aimed to evaluate the websites directed at providing information about low back pain with respect to their content and quality.
Methods: The websites were detected by scanning the words ‘low back pain’ from the Turkish pages module of the Google search portal. One hundred and fifty websites introduced on the first 20 pages were evaluated; the 65 websites determined to fulfill the desired criteria were analyzed in detail.
Results: Twenty of the 65 websites were excluded due to low quality, extraction from another website, sales promotion-related books/products, or qualified as news. In the majority of websites, no site administrator was indicated. When an administrator was indicated, the common specialities were physical therapists (13%), neurosurgeons (8%) and anesthesiologists (4%). Ten of the websites (22%) provided a pain definition close to international standards, whereas pain classification was available on most of the websites (84%). There was no mention of methods of pain scoring on any of them. Treatment modalities for which information was given included mostly behavioral, physical and pharmacological therapies, respectively. Complementary techniques, in order, included acupuncture, yoga and bioenergy. On 10 websites, text was supported with medical photographs, and videos were available on two. None of the websites had a provision for selection of other languages.
Conclusion: Websites directed to low back pain should be enriched with respect to scientific content, thereby serving to increase the level of social education related to pain management.

5.The effects of the administration of subfacial levobupivacaine infusion with the ON-Q pain pump system on postoperative analgesia and tramadol consumption in cesarean operations
Sema Tuncer, Gökhan Aysolmaz, Ruhiye Reisli, Atilla Erol, Naime Yalçın, Alper Yosunkaya
Pages 73 - 78
Amaç: Bu çalışmada, sezaryen operasyonlarında ON-Q ağrı pompa sistemi ile uygulanan subfasiyal levobupivakainin, postoperatif ağrı kontrolü ve tramadol kullanımına etkileri araştırıldı.
Gereç ve Yöntem: Sezaryen operasyonu geçirecek ASA I-II grubu 50 hasta çalışmaya dahil edildi ve randomize olarak iki gruba ayrıldı. Bütün olgulara standart genel anestezi uygulandı. Grup I’e, ON-Q ağrı pompa sistemi uygulanmadı ve kontrol grubu olarak kabul edildi. Grup II’ye ON-Q ağrı pompa sistemi ile %0.25’lik levobupivakain infüzyonu 4 ml/sa hızda 24 saat uygulandı. Cerrahinin sonunda tüm olgulara hasta kontrollü analjezi cihazı ile i.v. tramadol uygulandı. Ağrı skorları 2., 6., 12. ve 24. saatlerde değerlendirildi. Çalışma sonunda tramadol tüketimi ve yan etkiler kaydedildi.
Bulgular: Ağrı skorları ve tramadol tüketimi levobupivakain grubunda, kontrol grubuna göre daha düşük bulundu (p<0.05). Grup II’de bulantı-kusma ve antiemetik kullanımı daha azdı (p<0.05). ON-Q ağrı pompa sistemi ile ilgili bir komplikasyon gözlenmedi.
Sonuç: Sezaryen operasyonlarında, ON-Q ağrı pompa sistemi ile uygulanan subfasiyal levobupivakain infüzyonu postoperatif ağrı ve tramadol kullanımını azaltmaktadır.
Objectives: In this study, the effects of administration of subfacial levobupivacaine infusion with the ON-Q pain pump system were investigated in elective cesarean operations for postoperative pain control and tramadol-sparing effect.
Methods: Fifty ASA I-II patients scheduled for cesarean operation were enrolled into this study. Patients were randomly divided into two groups: Group I served as a control group, without the ON-Q pain pump system, whereas Group II received the ON-Q pain pump system with subfacial 0.25% levobupivacaine infusion for 24 hours at 4 ml/hour. All patients received a standard anesthetic protocol. At the end of the surgery, all patients received tramadol i.v. via a PCA (Patient Controlled Analgesia) device. Pain scores were assessed at 2, 6, 12 and 24 hours postoperatively. Tramadol consumption and adverse effects were noted in the first 24 hours following surgery.
Results: The pain scores were significantly lower in the levobupivacaine group when compared with the control group (p<0.05). The cumulative tramadol consumption was lower in the levobupivacaine group than in the control group (p<0.05). Group II used less antiemetic and had less postoperative nausea and vomiting, and the difference was statistically significant (p<0.05).
Conclusion: No complication occurred as a result of the ON-Q pain pump system. Subfacial levobupivacaine infusion with the ON-Q pain pump system diminished postoperative pain and the need for tramadol use following cesarean operations.

6.Burnout in healthcare workers in the Anesthesiology and Algology Departments in the Middle Anatolian region of Turkey
Didem T. Akçalı, Hakan Dayanır, Mustafa N. İlhan, Avni Babacan
Pages 79 - 85
Amaç: Sağlık çalışanları içinde anesteziyoloji ve algoloji kliniklerinde çalışanlar çoğu zaman zor koşullarda görev yapmakta olup çalışma koşullarının iyileştirilmesi için mevcut fiziksel ve ruhsal durumlarının belirlenmesi gerekmektedir. Çalışmada, İç Anadolu Bölgesindeki anesteziyoloji ve algoloji kliniklerinde görev yapan sağlık çalışanlarının mesleki tükenmişlik düzeyinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Mart-Nisan 2008 tarihleri arasında e-posta yoluyla İç Anadolu bölgesinde algoloji kliniği bulunan hastanelerdeki anesteziyoloji ve algoloji çalışanlarına mevcut anket formu iletilerek doldurulan formlar e-posta ile geri alınmıştır. Ankette betimleyici özellikleri ve Türkçe geçerlilik güvenilirliği olan Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) ile tükenmişlik durumu araştırılmıştır. MTÖ, tükenmişliği, duygusal tükenme (DT), duyarsızlaşma (DY) ve kişisel başarı (KB) olmak üzere üç boyutta değerlendirmektedir. Anketler araştırıcılar tarafından SPSS 11.5 programına girilerek analiz edilmiştir.

Bulgular: Ankete katılan 113 kişiden %18.8’i (n=21) uzman doktor, %41.1’i (n=46) araştırma görevlisi doktor idi. Doktorlarda ortalama günlük çalışma süresi 10.3±2.3 saat ve haftalık çalışma süresi 61.3±19 saat idi. Doktorlardan %9.6’sı mesailerinin tamamını, %9.7’si mesailerinin %75’ini ve %61.5’i mesailerinin %25’ini algolojide geçiriyordu.
Çalışma ortamının değerlendirilmesinde, sağlık çalışanlarının %20.9’u fiziksel koşullardan, %19.3’ü çalışma süresinden ve %52.5’i aldıkları ücretten hiç memnun olmadıklarını ifade ettiler. Doktorlarda MTÖ’ye göre DT 14.7±5.5 DY 5.7±3.5, KB 21.6±4.2 puan olarak hesaplandı.
Sonuç: Bu çalışmada, Türkiye’de yapılan diğer çalışmalarla benzer şekilde anesteziyoloji ve algolojide sağlık çalışanlarının ciddi tükenmişlik yaşadığını gösteren en yüksek DT ve DY puanları saptanmıştır. Anesteziyoloji ve algoloji çalışanlarının, çalışma koşullarından memnuniyetinin az olması tükenmişliklerini etkileyebilir. Tükenmişlikte etkili etmenlere yönelik olarak yapısal düzenlemelerin yapılması, ruhsal destek sağlayacak birimlerin kurulması gibi yöntemler ile çalışanların sağlığına katkı yapılması önerilmektedir.
Objectives: Anesthesiology and Algology healthcare workers work under difficult conditions a majority of the time, and their physical and mental status must be determined in order to improve working conditions. In this study, the main goal was to evaluate the burnout level of Anesthesiology and Algology healthcare workers in the Middle Anatolian region of Turkey.
Methods: A questionnaire was sent to Anesthesiology and Algology healthcare workers of hospitals with an Algology clinic in the Middle Anatolian region and were returned by e-mail in March and April 2008. In the questionnaire, descriptive features and the Turkish validated Maslach burnout inventory (MBI) were evaluated. The MBI has 3 aspects: emotional exhaustion (EE), depersonalization (D) and personal accomplishment (PA). All questionnaires were evaluated by SPSS 11.5 program.
Results: 113 people were enrolled, of whom 18.8% (21) were specialist doctors and 41.1% (46) were residents. Among the doctors, the mean daily and weekly working periods were 10.3±2.3 and 61.3±19 hours, respectively. The period spent by doctors in Algology was 100% in 9.6%, 75% in 9.7% and 25% in 61.5%. Working conditions were evaluated, and 20.9% of healthcare workers were unsatisfied with the physical conditions, 19.3% with the working period and 52.5% with wages. MBIs in doctors were calculated as EE 14.7±5, D 5.7±3.5, and PA 21.6±4.2.
Conclusion: This study revealed similar high burnout scores among healthcare workers, which reflect a serious burnout in the Anesthesiology and Algology group in Turkey. Burnout may be affected by dissatisfaction with working conditions. Improvement in physical conditions and reorganization to achieve psychological support might be helpful towards improving the health of healthcare workers.

CASE REPORTS
7.Pasha-Cath® in the treatment of post-thoracotomy pain syndrome
Kamer Dere, Enis Biçerer, Sezai Özkan, Güner Dağlı
Pages 86 - 90
Posttorakotomi ağrı sendromu, torakotomi operasyonu geçiren hastaların %5-65’inde görülen bir kronik ağrı sendromudur. Genellikle interkostal sinir hasarına bağlı olan bir nöropatik ağrı olarak sınıflandırılır. Yirmi bir yaşındaki erkek hastanın, torakotomi operasyonundan sonra sağda sırtından koltuk altındaki kesi yeri boyunca yayılan ağrısının başladığı öğrenildi. Bu kesinin üzerindeki alanda allodini ve hiperaljezi saptandı. Vizüel Analog Skala (VAS) skoru 10 olarak değerlendirildi. Olguya medikal tedavide gabapentin ve amitriptilinin başlandı. Olgu 3 ay sonra değerlendirildiğinde ilaçları düzenli kullanamadığını ve ilaçlardan dolayı günlük hayatında işine konsantre olmakta güçlük çektiğinden yakınmaktaydı. Bunun üzerine medikal tedavisi tekrar planlandı. Olgunun şikayetlerinin devam etmesi üzerine Pasha-Cath ile epidural pulse radyo frekans tedavisi uygulanmasına karar verildi. VAS 3 hafta sonra 2 ve 3 ay sonra da 2 olarak devam etti. Olgu şu an işlem sorası 6. ayda olup VAS 2 olarak devam etmektedir. Sonuç olarak, posttorakotomi ağrı sendromunda medikal tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda Pasha-Cath ile epidural pulse radyo frekans uygulamasıyla da etkin bir tedavi sağlanabileceği kanısındayız.
Post-thoracotomy pain syndrome is a chronic pain syndrome and is seen in approximately 5-65% of patients after thoracotomy. Post-thoracotomy pain syndrome is generally considered to be neuropathic pain due to intercostal nerve injury. A 21- year-old male patient experienced pain radiating along the incision after the thoracotomy operation. Allodynia and hyperalgesia were determined in the upper part of the incision; visual analogue scale (VAS) score was 10. Gabapentin and amitriptyline were started as medical treatment. Three months later, the patient complained of concentration difficulty at work and in daily life. Medical therapy was planned again. In view of the persisting complaints, epidural pulse radio frequency with Pasha-Cath was scheduled. After 3 weeks and also at 3 months, the VAS was 2. After 6 months, VAS remained at 2. As a result, we concluded that epidural pulse radio frequency with Pasha-Cath is an alternative and effective choice of treatment in post-thoracotomy pain syndrome when the medical treatment alone is not sufficient.



   
Copyright © 2024 The Journal of The Turkish Society of Algology, All Rights Reserved.