ISSN : 1300-0012   E-ISSN 2458-9446 Home      |      Contact      |      TR
 
 
Volume: 36  Issue: 1   Year: 2023
  Ağrı: 32 (3)
Volume: 32  Issue: 3 - 2020
Hide Abstracts | << Back
EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES
1.Patient-controlled analgesia and morphine consumption in sickle cell anemia painful crises: A new protocol
Mesut Bakır, Şebnem Rumeli Atıcı, Hüseyin Utku Yıldırım, Eyup Naci Tiftik, Selma Ünal
PMID: 32789826  doi: 10.14744/agri.2020.46354  Pages 115 - 119
Amaç: Orak hücreli aneminin ağrılı krizlerinde ağrının ani gelişen ve hızla yükselen şiddeti, sıklıkla güçlü opioid kullanımı gerektirmektedir. Bununla birlikte hastalar saatler içerisinde sürekli farklı doz (arttırma/azaltma) uygulamalarına ihtiyaç duymaktadırlar. Bu çalışma ile retrospektif olarak, ağrılı krizlerde, standardizasyonu görsel ağrı skalası (VAS) ve hasta kontrollü analjezi yöntemindeki (HKA) hasta istek sayısına göre yapılandırılmış bir protokolün, morfin tüketimi üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: 2004–2018 yılları arasında, analjezisi için protokole uygun olarak, HKA yöntemi ile morfin uygulanan, 93 hastanın 177 ağrılı krizi incelendi. Hastaların demografik verileri, hemoglobin kromotografileri ve genotipleri, ağrılı dönem takip süresi, tedavi öncesi ve sonrası VAS değerleri, günlük morfin tüketimleri kaydedildi. Yaş grupları ve cinslere göre ağrılı kriz dönemi morfin tüketimleri karşılaştırıldı.
Bulgular: Hastaların %57’sinin homozigot tip olan Hb SS olduğu görüldü. HKA yöntemi ile ortalama morfin tüketimi 56.9±35.4 mg (en düşük-en yüksek/10 mg–232 mg), ortalama takip süresi 3.4±2.1 gün (en düşük-en yüksek/1–11) idi. Hastaların VAS değerleri, tedavi öncesine göre tedavi sonrasında istatistiksel olarak düşük bulundu (sırasıyla, 6.8±2.3, 0.8±0.6) (p<0.05).
Sonuç: Bu çalışmamız, VAS ve HKA istek verilerine göre yapılandırılmış ilk protokoldür. Hastaların hızla değişen ağrı düzeylerine göre programlanan HKA protokolümüz ile daha düşük düzeylerde morfin kullanılarak etkin analjezinin sağlanabildiği kanısındayız. Limitasyonların azaltılabileceği prospektif çalışmalarla protokolün etkinliğinin daha net ortaya konabileceğini düşünmekteyiz.
Objectives: The sudden and rapidly increasing severity of pain in sickle cell anemia painful crises frequently requires the use of strong opioids. Patients require continuous administrations of various doses (increased/decreased) within the following hours. This study aims to retrospectively evaluate the effects of a structured protocol based on standardized Visual Analogue Scale (VAS) and Patient-controlled analgesia (PCA) patient demand count on morphine consumption in painful crises.
Methods: A total of 177 painful crises of 93 patients who were administered morphine using the PCA method according to appropriate analgesia protocol between 2004–2018 were evaluated in this study. The demographic data, hemoglobin chromatography and genotypes, painful episode follow-up time, VAS scores before and after treatment, and daily morphine consumption of the patients were recorded. Morphine consumption during the crisis according to age groups and sex were compared.
Results: Of the patients, 57% were homozygous hemoglobin type SS (HbSS). Mean morphine consumption with PCA method was 56.9±35.4 mg (min-max: 10–232 mg) and mean follow-up time was 3.4±2.1 days (min.–max.: 1–11). VAS scores were significantly lower after treatment (6.8±2.3 pre-treatment; 0.8±0.6 post-treatment) (p<0.05).
Conclusion: To our knowledge, our study is the first structured protocol based on VAS and PCA demand data. We believe lower morphine dosage using PCA protocol according to the rapidly changing pain levels of the patients will provide effective analgesia. Prospective studies with fewer limitations will more effectively demonstrate the effectiveness of this protocol.

2.Effects of working years in cold environment on the musculoskeletal system and carpal tunnel symptoms
Yasin Devran Altuntaş, Tamer Çankaya
PMID: 32789824  doi: 10.14744/agri.2020.35651  Pages 120 - 127
Amaç: İşle ilgili sağlık sorunları arasında en yaygın olanı kas-iskelet sistemi hastalıklarıdır. Soğuk bir ortamda çalışmak kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları riskini arttırmaktadır. Bu çalışmanın amacı, soğuk ortamda çalışma yıllarının vücut üzerindeki etkilerini araştırmaktı.
Gereç ve Yöntem: Çalışma yıllarının Türkiye’deki bir fabrikada 9 derece ve altında kanatlı hayvanlarda kesme, parçalama, paketleme, torbalama ve taşıma işlemleri yapan ve düşük ortam sıcaklıklarında çalışan bireylerin kas-iskelet sistemi ve karpal tünel sendromu semptomları üzerindeki etkisini inceledik. Bireylerin kas iskelet sistemi semptomlarını değerlendirmek için İskandinav Kas İskelet Sistemi Sorgusu kullanıldı. Karpal tünel semptomlarını araştırmak için Boston Karpal Tünel Sendromu Anketi kullanıldı. Bireyler toplam çalışma yıllarına göre gruplandırılmışlardır. Gruplar iki yıldan az, iki ila beş yıl, altı ila dokuz yıl ve on yıl veya daha fazla olarak kuruldu.
Bulgular: Bu çalışma soğuk bir fabrika ortamında çalışma yıllarındaki artışın, vücudun çeşitli bölgelerinde ağrı ve rahatsızlık hissinde artışa yol açabileceğini, hissedilen ağrı nedeniyle sıradan işlerin etkilenebileceğini göstermiştir (p<0,05). Ayrıca bu çalışma, karpal tünel sendromu nedeniyle hissedilen semptomların ciddiyetinin, özellikle on yıldan fazla bir süre soğukta çalışıldığında kötüleştiğini göstermiştir.
Sonuç: Uzun süre soğukta çalışmak, insan vücudunda sağlık problemlerine neden olmaktadır.
Objectives: Musculoskeletal disorders are the most common work-related health problems. The risk of musculoskeletal disorders is increased by working in a cold environment. The present study aims to investigate the effects of working years on the body.
Methods: We examined the effects of the working years on the musculoskeletal system and carpal tunnel syndrome symptoms of the individuals who were engaged in cutting, shredding, packaging, bagging and transportation operations at 9 degrees and lower ambient temperatures in a poultry factory in Turkey. Nordic Musculoskeletal Questionnaire (NMQ) was used to evaluate musculoskeletal symptoms of the individuals. Boston Carpal Tunnel Syndrome Questionnaire (BCTQ) was used to investigate the carpal tunnel symptoms. Individuals grouped according to their total working years in a cold factory setting. Groups were formed as less than two years, between two and five years, between six and nine years, and ten years or more.
Results: This study showed that the increase in working years in a cold factory setting might lead to a feeling of pain and discomfort in various regions of the body, disrupt ordinary works due to the pain felt (p<0.05). This study also showed that the severity of the symptoms felt because carpal tunnel syndrome worsened, especially when an individual has been working for more than ten years in cold.
Conclusion: Working in the cold for a long time may result in long-term health effects on the human body.

3.Can conscious guilt feelings incite nocebo pain?
Kutlu Kağan Türkarslan, Deniz Canel Çınarbaş
PMID: 32789834  doi: 10.14744/agri.2020.99710  Pages 128 - 139
Amaç: Organik sebepleri tespit edilemeyen kronik ağrı problemleri psikodinamik literatürde, kişinin fiziksel ağrıyı kullanarak hissettiği suçluluk duyguları sebebiyle kendisini cezalandırması orası olarak kavramsallaştırılmıştır. Bu çalışmanın amaçları bilinçli suçluluk duygularının nocebo ağrılarının oluşumu üzerindeki etkilerinin ve ortaya çıkan nocebo ağrılarının bilinçli suçluluk duyguları üzerindeki etkisinin incelemektir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada deney 100 katılımcı ile yürütülmüştür. Çalışmanın suçluluk uyandırılması ve nocebo manipülasyonu olmak üzere iki bağımsız değişkeni vardır. Nocebo manipülasyonu katılımcılara başlarında taktıkları bir EEG şapkasından kendilerine elektrik verileceğinin söylenmesi ve ağrı çekiyormuş gibi taklit yapan bir katılımcının bu prosedürü gerçekleştirirken ki videosunun izletilmesiyle yapılmıştır. Çalışmanın bağımlı değişkenleri suçluluk duyguları ve nocebo manipülasyonu sonrası deneyimlenen ağrıdır. Suçluluk duygularını Pozitif ve Negatif Duygu Ölçeği kullanılarak ilk olarak suçluluk uyandırılması sonrası, daha sonra nocebo manipülasyonu sonrası iki kere ölçülmüştür. Suçluluk duyguları katılımcılara ne kadar ağrı hissettiklerini 0 ile 10 arasında göstermelerini isteyen basit görsel bir ölçekle ölçülmüştür.
Bulgular: Yapılan analizler sonucu sadece nocebo değişkeninin ana etkisi anlamlı bulunmuştur.
Sonuç: Katılımcılar herhangi bir fiziksel uyarıma maruz kalmadan hafif baş ağrısı deneyimlediklerini rapor etmişlerdir. Bu etki standart bir laboratuvar ortamında gözlemlenmiştir. Bilinçli suçluluk duygularının hissedilen nocebo ağrısını üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı bulunmuştur. Ayrıca ortaya çıkan nocebo ağrısı bir cezalandırma işlevi gördüğünü hipotezi de desteklenememiştir. Çalışmanın kısıtlılıkları ve implikasyonları tartışılmıştır.
Objectives: Psychodynamically, chronic pain problems with no organic cause have been conceptualized as a punishment through physical pain for guilt feelings. This study aimed to investigate the effects of conscious guilt feelings on nocebo pain responses and whether the resultant nocebo pain would affect conscious guilt feelings in the form of expiation through the pain.
Methods: An experiment was conducted with 100 participants. There were two independent variables, which were guilt induction (guilt-no guilt) and nocebo manipulation (nocebo-no nocebo). Nocebo manipulation was done by telling the participants that they would receive electricity from an EEG cap. In addition, they watched a video in which a confederate imitates having pain during the procedure. There were two dependent variables, guilt feelings, and experienced pain. Guilt feelings were measured using Positive and Negative Affect Scale twice, once after guilt induction and once after nocebo pain manipulation. Subjective pain scores were measured by using a basic 0 to 10 visual pain scale, on which the participants reported how much pain they experienced.
Results: The findings revealed that only the main effect of nocebo was significant.
Conclusion: The participants reported mild headaches in the absence of any physical stimulation after nocebo manipulations. The effect was observed in a standard laboratory environment. Non-physical nocebo pain induction could create pain, but conscious guilt induction did not increase the amount of reported nocebo pain, and resultant pain did not function as a punishment. Limitations and implications of the study were discussed.

4.A comparison of the ultrasound-guided modified-thoracolumbar interfascial plane block and wound infiltration for postoperative pain management in lumbar spinal surgery patients
Mürsel Ekinci, Bahadır Çiftçi, Erkan Cem Çelik, Ahmet Murat Yayık, Alican Tahta, Yunus Oktay Atalay
PMID: 32789833  doi: 10.14744/agri.2019.97759  Pages 140 - 146
Amaç: Lomber spinal cerrahi sonrası analjezi yönetimi önemli bir konudur. Yara yeri infiltrasyonu, lokal anesteziğin cerrahi alan etrafındaki dokulara infiltre edildiği bir tekniktir. Daha önceki klinik çalışmalar, lomber spinal cerrahi sonrası ultrason (US) eşliğinde yapılan modifiye torakolomber interfasiyal plan (mTLIP) bloğunun etkili analjezi sağladığını göstermektedir. Çalışmamızda lomber disk cerrahisi sonrası US eşliğinde mTLIP bloğun ve yara infiltrasyonunun analjezik etkinliğini karşılaştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya, 18-65 yaş arası, ASA I -II sınıfında olan ve genel anestezi altında lomber disk cerrahisi planlanan 60 hasta dahil edildi. Anestezi indüksiyonu yapılıp pron pozisyona alındıktan sonra T grubuna (n=30) lateral yaklaşımla US eşliğinde mTLIP blok, W grubunda ise (n=30) yara yeri infiltrasyonu yapıldı. Opioid tüketimi, postoperatif ağrı skorları ve yan etkiler (allerjik reaksiyon, bulantı, kusma) kaydedildi.
Bulgular: Postoperatif tüm zaman aralıklarında (1, 2, 4, 8, 16 ve 24 saat) opioid tüketimi ve kurtarıcı analjezi kullanımı grup T’de anlamlı olarak düşüktü (p<0.05). İstirahat ve aktivite sırasındaki VAS skorları postoperatif ilk 8 saatte Grup T’de grup W ya göre anlamlı derecede düşüktü (p<0.05). Grup W da bulantı, kusma ve kaşıntı insidansı grup T’den daha yüksekti.
Sonuç: mTLIP blok, lomber disk ameliyatı yapılan hastalarda postoperatif ilk 24 saat boyunca etkili bir analjezi sağlamaktadır ve analjezi yönetimi için yara yeri infiltrasyonuna alternatif olarak uygulanabilir.
Objectives: Pain management is an important issue following lumbar spinal surgery. Wound infiltration is a technique that a local anesthetic solution is infiltrated into the tissues around the surgical area. Previous studies reported that US-guided modified thoracolumbar interfacial plane (mTLIP) block after lumbar spinal surgery provided effective analgesia. In this study, we aimed to compare the analgesic efficacy of the US-guided mTLIP block and wound infiltration following lumbar disc surgery.
Methods: 60 patients aged 18–65 years, ASA classification I–II, and scheduled for lumbar disc surgery under general anesthesia were included in the study. US-guided mTLIP block was performed via the lateral approach in group T (n=30), and wound infiltration was performed in group W (n=30). Opioid consumption, postoperative pain scores and adverse effects of opioids, such as allergic reactions, nausea, and vomiting, were recorded.
Results: Opioid consumption and the use of rescue analgesia were significantly lower in group T in all the postoperative periods (1, 2, 4, 8, 16, and 24 h) (p<0.05). The VAS scores for pain during mobility and while at rest were significantly lower in group T than those in group W 8 h after the surgery (p<0.05). The incidences of nausea, vomiting, and itching in group W were higher than the incidences in group T.
Conclusion: The mTLIP block provides effective analgesia for the first 24 h following lumbar disc surgery, and it may be an alternative to wound infiltration for pain management.

5.Telephone versus self administration of outcome measures in low back pain patients
Savaş Şencan, Alp Eren Çelenlioğlu, Serdar Kokar, Fırat Ulutatar, Naime Evrim Karadağ Saygı
PMID: 32789831  doi: 10.14744/agri.2019.79847  Pages 147 - 151
Amaç: Kendi kendine uygulama ile telefonla uygulama yöntemlerinin değerlendirme ölçütlerinin sonuçlarına etkisi.
Gereç ve Yöntem: : Kesitsel olarak düzenlenen çalışmaya Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniklerine bel ağrısı şikayeti ile başvurmuş yaşları 18-40 arasında değişen 100 hasta dahil edilmiştir. Değerlendirme ölçütleri [Oswestry Dizabilite İndeksi (ODİ), Roland Morris Dizabilite Skalası (RMDS), Numerik Ağrı Skalası (NAS), İstanbul Bel Ağrısı Skalası (İBAS)] hastalara iki farklı yöntem ile uygulandı ve uygulama süreleri kayıt altına alındı. Kendi kendine uygulama methodunda hastalar değerlendirme ölçütlerini hastanede kendileri doldururken aynı hasta grubuna aynı değerlendirme ölçütleri 24 saat sonar telefon ile değerlendirme metot ile uygulandı.
Bulgular: IBAS dışındaki değerlendirme ölçütlerinin sonuçlarında iki yöntem arasında anlamlı fark saptanmadı. Değerlendirme ölçütü skorları her iki yöntem ve farklı uygulama sırasında birbirleri ile güçlü korelasyon gösterdi. Telefon ile uygulama süresi kendi kendine uygulamaya göre anlamlı ölçüde kısa gözlendi (p<0,001).
Sonuç: Farklı uygulama yöntemlerinin değerlendirme ölçütü skorlarına genellikle etkisi bulunmamaktadır. Ancak IBAS gibi bazı değerlendirme ölçütlerinde yöntem seçimi sonuçları etkileyebilmektedir. Bu sebeple takip sürecinde seçilecek uygylama yönteminin başlangıçta seçilen değerlendirme yöntemi ile aynı olması sonuçların güvenilirliği açısından önem taşımaktadır.
Objectives: Comparison of self-rating method and telephone interview method on outcome measures’ results.
Methods: This cross-sectional study included 100 patients aged 18–40 years who applied to Physical Medicine and Rehabilitation outpatient clinics with mechanical low back pain. Outcome measures [Oswestry Disability Index (ODI), Roland Morris Disability Questionnaire (RMDI), Numeric Pain Rating Scale (NPRS), Istanbul Low Back Pain Disability Index (ILBPD] were administered, and the duration of administration was recorded by two different methods. The self-assessment method and scales were administered by patients in the outpatient clinic and the telephone interview method; scales were administered by the researcher via telephone-calls 24 hours after the out-patient visit.
Results: There were no significant differences observed in the results of outcome measures by the method of administration except the Istanbul Low-Back-Pain Disability Index (p=0.030). Outcome measures’ results were highly correlated with one another when administered by different methods and orders of administration. Duration of administration was significantly shorter when outcome measures were administered by telephone interview (p<0.001).
Conclusion: Different methods of administration usually do not have an impact on outcome measure results. However, in some scales like ILBPDI, it may emerge as a factor affecting outcome measures’ results. Therefore, adherence to an initially preferred administration method throughout the follow-up period is important regarding the reliability of the results.

6.Ultrasound detection of sciatic nerve movements with ankle dorsiflexion/plantar flexion: Prospective comparative study of a novel method to locate the sciatic nerve
Onur Balaban, Merve Yaman, Tayfun Aydın, Ahmet Musmul
PMID: 32789828  doi: 10.14744/agri.2019.65390  Pages 152 - 158
Amaç: Sinirlerin in vivo hareketlerini gerçek zamanlı ultrason kullanarak gözlemlemek mümkündür. Siyatik siniri etrafındaki dokudan ayırt etmek ve tanımlamak için bir kılavuz olarak hareketlerini göstermeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Bu araştırma prospektif çapraz karşılaştırmalı çalışma olarak planlandı. Bu çalışmaya, 25 gönüllü dahil ettik. Siyatik sinirin hareketleri ultrasonografi kullanılarak popliteal ve orta uyluk seviyelerinde enine kesitlerde görüntülendi. Cilt-sinir mesafesi ölçülerek sinirin ön-arka hareketi değerlendirildi. Mesafeler, maksimum ayak bileği dorsifleksiyonu, maksimum plantar fleksiyon ve nötr pozisyonda ölçüldü ve birbirleriyle karşılaştırıldı. Ayrıca, siyatik sinirin dinamik (gerçek zamanlı) rotasyon/lateral hareketleri subjektif bir gözlemci puanı verilerek değerlendirildi.
Bulgular: Siyatik sinirin hareketi popliteal bölgede aktif ve pasif ayak bileği dorsifleksiyonunda, sırasıyla 0,32 cm ve 0,23 cm olarak ölçüldü ve anlamlı bulundu (p=0,003). Siyatik sinirin hareketi orta uylukta, aktif ve pasif ayak bileği plantar fleksiyonu ile sırasıyla 0,11 cm ve 0,01 cm olarak ölçüldü (p<0,001). Popliteal bölgede iyi derecede rotasyon/lateral hareket, orta uylukta orta seviyede rotasyon/lateral hareket gözlendi.
Sonuç: Gerçek zamanlı ultrason görüntüleme ile popliteal ve orta uyluk seviyelerinde enine kesitlerde ayak bileği dorsifleksiyonu ve plantar fleksiyonu ile siyatik sinir hareketi gözlenmiştir. Siyatik sinirin hareketlerini gözlemlemek, siyatik sinirin lokalizasyonunu kolaylaştırmak için siyatik sinir bloklarında potansiyel olarak faydalı olabilir.
Objectives: It is possible to observe the in-vivo movements of nerves using real-time ultrasound. In this study, we aimed to visualize the movements of the sciatic nerve as a guide to identify the sciatic nerve to distinguish from surrounding tissue.
Methods: This trial was a prospective, cross-over comparative study. We included 25 healthy volunteers in this study. The movements of the sciatic nerve were visualized in the transverse view at popliteal and midthigh levels using ultrasonography. Anterior-posterior movements were assessed by measuring skin-to-nerve distance. The distances were measured during maximum ankle dorsiflexion, maximum plantar flexion and neutral position and compared with each other. We also evaluated the quality of dynamic (real-time) rotation/lateral movements of the sciatic nerve by assigning a subjective observer score.
Results: The movement of sciatic nerve was significant at popliteal region with active and passive ankle dorsiflexion which was 0.32 cm and 0.23 cm respectively (p=0.003). The movement of sciatic nerve was significant at midthigh region with active and passive ankle plantar flexion which was 0.11 cm and 0.01 cm respectively (p<0.001). Excellent rotation/lateral movement was observed in subjects at popliteal region and good rotation/lateral movement was observed at midthigh level.
Conclusion: Sciatic nerve movement can be observed with ankle dorsiflexion and plantar flexion in the transverse plane at popliteal and midthigh locations under real time ultrasound. This preliminary study suggest that observing the movements of sciatic nerve is potentially valuable in clinical sciatic nerve blocks for facilitating the localization of the sciatic nerve.

CASE REPORTS
7.Frontal recess osteoma causing severe headache
Ceyhun Aksakal
PMID: 32789830  doi: 10.5505/agri.2018.68552  Pages 159 - 161
Frontal reses osteomları benign, iyi sınırlı, çevre dokulara baskı yaptığında farklı semptomlara neden olan olan kitlelerdir. Paranazal sinüs osteomları tomografide yüksek opasifiye, iyi sınırlı kitle olarak görülürler. Biz 53 yaşında sol frontal resesi dolduran osteomu olan ve şiddetli baş ağrısı olan hastayı literatür eşliğinde sunduk.
Frontal sinus osteomas are benign and well-defined masses that may cause various symptoms when they press on the surrounding tissues. Paranasal sinus osteoma is seen as a well-defined mass showing high opacity in Computed tomography. In this case study, we presented here a 53-year-old frontal recess osteoma with severe headache filling the left frontal recess in the context of the literature

8.Surgical anesthesia using ultrasound-guided penile nerve block for adult hemophilia patient
Sevim Cesur, Yavuz Gürkan, Neşe Türkyılmaz, Alparslan Kuş, Can Aksu
PMID: 32789823  doi: 10.5505/agri.2018.27676  Pages 162 - 163
22 yaşında, hemofili A hastalığı olan ASA II erkek hastaya sünnet cerrahisi için cerrahi anestezi sağlamak amaçlı Ultrason rehberliğinde Dorsal Penil Sinir Bloğu (DPNB) uygulandı. DPNB için 20 ml %0,25 bupivakain kullanıldı. Cerrahi, blok ile sorunsuz olarak tamamlandı. Hastanın ilk 24 saat içinde ağrısı olmadı.
Ultrasound-Guided Dorsal Penile Nerve (DPNB) Block was performed to provide surgical anesthesia for a 22 years old ASA II patient who had hemophilia A and was undergoing circumcision surgery. 20 ml of 0.25% bupivacaine was used for the DPNB. Surgery was completed under block without complication. Twenty-four hours of the analgesia was provided following surgery.

9.Fluoroscopically guided transforaminal epidural catheterization of the ankylosing spondylitis
Sema Şanal Baş, Sacit Mehmet Güleç
PMID: 32789825  doi: 10.5505/agri.2018.37980  Pages 164 - 167
Ankilozan spondilit (AS), enflamatuvar bel ağrısı ve sakroileit ile karakterize kronik, progresif ve otoimmün bir kollajen doku hastalığıdır. Bu hasta grubunda, zor hava yolunun yanında solunum, kardiyovasküler organ tutulumları nedeniyle genel anestezi uygulaması yüksek riskli olabilir. Vertabra tutulumu olduğunda ise nöroaksiyel blok zor ya da imkansız hale gelebilir. Total kalça protezi yapılan, AS nedeniyle entübasyon güçlüğü olan ve interlaminar nöroaksiyel blok imkansız gibi görünen bir olguda floroskopi eşliğinde transforaminal yoldan epidural kateter yerleştirilerek yapılan başarılı bir epidural anestezi uygulamasını tartıştık.
Ankylosing spondylitis (AS) is a chronic, progressive, autoimmune collagen tissue disease characterized by inflammation and lower back pain. General anesthesia may pose a high risk in the AS due to intubation difficulty, as well as affected respiratory and cardiovascular organs. In cases of involvement of the vertebrae, neuraxial anesthesia may be difficult or even impossible. In this article, we discuss a case of AS that received a successful an epidural catheter was placed using a transforaminal route under C-arm fluoroscopy guidance for total hip replacement surgery, which was difficult due to intubation and an interlaminar neuraxial anesthesia.

10.Rare reflex in regional anesthesia which have a high-risk in case of forgotten: Bezold-Jarisch reflex
Fethi Akyol, Orhan Binici, Özgür Özmen, Evren Büyükfırat, Mehmet Kenan Erol, Mahmut Alp Karahan
PMID: 32789827  doi: 10.5505/agri.2018.62687  Pages 168 - 170
Bezold-Jarisch refleksi rejyonal anestezi, üst ekstremite sinir blokları ve bazen de genel anestezi sırasında kimyasal veya mekanik reseptörlerle uyarı sonucu hipotansiyon, bradikardi, apne veya kardiyak arrest ile ortaya çıkabilir. Üst ekstremite sinir blokları sırasında daha çok oturur pozisyonda ortaya çıkan bu refleks diğer komplikasyonlar arasında genellikle unutulabilmektedir. Önlemler alındığı ve yeterli kardiyak monitörizasyon yapıldığı takdirde bu refleks neticesinde oluşabilecek komplikasyonların üstesinden gelinebilmektedir. Bu çalışmada sunacağımız vakalarda unutulduğu zaman ciddi komplikasyonlara yol açabilecek bir refleks olan Bezold-Jarisch refleksini hatırlatmak istedik.
Bezold-Jarisch reflex is a reflex that may occur during regional anesthesia, upper-extremity blocks and sometimes in general anesthesia, resulting in hypotension, bradycardia, apnea or cardiac arrest elicited by chemical or mechanical receptor stimulations. This reflex mostly occurs in the sitting position during upper-extremity nerve blocks can be forgotten in other complications. The complications that occurred after this reflex can be overcome by taking necessary precautions and providing sufficient cardiac monitorization. In our cases to be presented, we want to remind you of Bezold-Jarisch reflex, which may cause severe complications when forgotten.

11.Tolosa-Hunt Syndrome; clinical and brain MRI features and treatment
Asuman Ali, Ramazan Yalçın
PMID: 32789829  doi: 10.5505/agri.2018.65477  Pages 171 - 174
Tolosa-Hunt Sendromu (THS), periorbital ve hemikranyal ağrı ile ortaya çıkan, ipsilateral okülomotor ve altıncı kranyal sinir tutulumunun görüldüğü, steroidlere iyi cevap veren, orbitanın tepe kısmında veya kavernöz sinüste granülomatöz inflamasyonun gözlendiği idyopatik bir durumdur. 25 yaşında erkek hasta, sol göz çevresinde şiddetli, yanıcı, yakıcı ağrı, çift görme yakınmaları ile başvurdu. Sol gözünde semipitoz, dışa bakış kısıtlılığı, aşağı dışa bakmakta güçlük mevcuttu. Travma ve ilaç kullanma öyküsü yoktu. Kranyal Manyetik Rezonans(MR) görüntülemesinde solda kavernöz sinüs duvarında kalınlaşma ve kontrastlı MR kesitlerinde inflamasyona bağlı yoğun boyanma tespit edildi. Serebral arteryel ve venöz anjiogramları normaldi. 1mg/kg hesabıyla metil prednisolon tedavisi parenteral olarak başlandı. Tedavisinin üçüncü gününde ağrısı geçti. Üçüncü haftada oftalmoplejisi düzelmeye başladı. Tedavisi tamamlandıktan üç ay sonra kliniği tamamen düzeldi. Kortikoterapi başlandıktan sonra ağrısı tekrarlamadı. Kliniğinin birinci ve üçüncü aylarında kranyal MR’ları karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. İnflamasyonun düzeldiği görüntülendi. Ağrılı oftalmopleji olgularında THS her zaman akılda tutulmalıdır. Orbitanın verteksinde etkilenme yoksa, özellikle kavernöz sinüse yönelik kranyal MR incelemesi yeterli olmakta ve tanı koydurucu özellik taşımaktadır.
Tolosa-Hunt Syndrome (THS) is an idiopathic condition characterized by periorbital and hemicranial pain, ipsilateral oculomotor and sixth cranial nerve involvement, good response to steroids, granulomatous inflammation of the cavernous sinus or the top of the orbita. A 25 year- old- male patient presented with severe burning burn pain near the left eye with double vision. The left eye exhibited semiptosis, limited outward gaze, and difficulty in the downward outward gaze. No history of trauma or drug use was reported. Cranial Magnetic Resonance Imaging (MRI) showed thickening cavernous sinus walls to the left, while contrasted MRI sections suggested inflammation as indicated by intense staining. Cerebral arterial and venous angiography were normal. Parenteral treatment with 1mg/kg methylprednisolon commenced. The pain passed on the third day of treatment. Ophthalmoplegia began improving in the third week. The clinical symptoms were completely over after the third month of the clinic. The pain did not recur after corticotheraphy started. The cranial MRI of the patient was reviewed in a comparative perspective in the first and third months of the clinic. Inflammation was observed to get better. THS should always be considered in painful ophthalmoplegia cases. Cranial MRI towards the cavernous sinus, in particular, would suffice for diagnosis, provided that the vertex of orbita is not affected.

LETTER TO THE EDITOR
12.A new treatment modality in piriformis syndrome: Ultrasound guided dry needling treatment
Fatih Bağcıer, Fatih Hakan Tufanoğlu
PMID: 32789832  doi: 10.14744/agri.2019.92170  Pages 175 - 176
Piriformis sendromu, siyatik sinirin yapısal veya edinsel nedenlerle piriformis kası altında basıya uğramasıyla oluşan ağrılı bir tuzak nöropatidir. En sık nedeni miyofasyal ağrı sendromudur. Tedavisinde fizik tedavi modaliteleri, germe egzersizleri, enjeksiyon tedavileri ve medikal tedavi yaklaşımları vardır. Bu vakada ultrason rehberliğinde yaptığımız kuru iğneleme tedavisi ile piriformis sendromu tedavisine farklı bir bakış açısı ortaya koymayı planladık.
Piriformis syndrome is a painful entrapment neuropathy caused by compression of the sciatic nerve under piriformis muscle for structural or acquired reasons. Myofascial pain syndrome is the most common cause. There are physical therapy modalities, stretching exercises, injection therapies and medical treatment approaches.In this case, we planned to demonstrate a different perspective to the treatment of piriformis syndrome with the ultrasound-guided dry needling treatment.



   
Copyright © 2024 The Journal of The Turkish Society of Algology, All Rights Reserved.