DERLEME | |
1. | Opiyoit kullanımının değerini maksimize etmek: Hızlı salımlı oksikodon ağrı tedavisinde iyi bir seçenek midir? Maximizing Value in Opioid Utilization: Is Oxycodone Immediate Release a Good Option for Pain Management? Joseph V Pergolizzi, Gül Köknel Talu, Gianpetrio Zmponga, Serdar Erdine, Robert Taylor, Burak Ayan, Robert B RaffaPMID: 25867868 doi: 10.5505/agri.2015.79663 Sayfalar 1 - 11 The modern approach to the management of pain involves optimizing all aspects of the process. This includes utilization of pharmacologic and non-pharmacologic modalities, consideration of patient characteristics, proper matching of the physiology of the pain with the analgesic’s mechanism of action (pharmacodynamics, PD), and the onset and duration of action (pharmacokinetics, PK). No single agent or formulation satisfies all of the requirements for all patients. Aspirin and other non-steroidal anti-inflammatory drugs (NDAIDs) are effective options for inflammatory pain and, as is acetaminophen, for mild pain. Specialized agents are helpful for particular pains, such as for migraine headache. Opioids remain the standard option for severe pain. Although they are generally a safe and effective option, opioids can produce dose-limiting adverse effects and have abuse potential. The goal of pain therapy is thus to achieve the maximum pain relief with the least amount of opioid exposure. Against this background of measured approach to the use of analgesics, an immediate release (IR) oral formulation of the established opioid oxycodone has been developed to provide rapid onset of action and rate of titration, both of which could maximize temporal matching of dose with pain level and reduce total exposure to drug. This article considers the option of an immediate release (IR) oral formulation for the management of pain. |
DENEYSEL VE KLINIK ÇALIŞMALAR | |
2. | Son Dönem Kanser Hastalarında Semptom Kümelerinin İncelenmesi The Evaluation of the Symptom Clusters in Patients with the Diagnosis of Terminal Stage Cancer Mustafa Süren, Serkan Doğru, Yalçın Önder, Nagihan Yıldız Çeltek, İsmail Okan, Rıza Çıtıl, Serkan Karaman, Nurşah BaşolPMID: 25867869 doi: 10.5505/agri.2015.07752 Sayfalar 12 - 17 AMAÇ: Palyatif bakım dünyada hızla gelişmektedir. Palyatif bakım hastalarının büyük çoğunluğunu ileri evre kanser hastaları oluşturmaktadır. Son dönem kanser hastalarında bir semptomdan ziyade semptom kümesi adı verilen birden fazla semptom bulunmaktadır. Çalışmamızda, son dönem kanser hastalarının semptomlarını irdelemeyi ve bu hastalardaki semptom kümelerini sunmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma, etik kurul onayı alındıktan sonra, 01.01.2011 ile 01.02.2012 yılları arasında, Üniversitemiz, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği kapsamında, muayene edilmiş toplam 113 (74 kadın, 39 erkek) son dönem kanser hastaları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların rutin hikaye ve fizik muayene bulguları, tedavi öyküsü, şikayetleri, kiminle beraber yaşadığı, primer tümörü, tümörün metastazları ve Edmonton Semptom Değerlendirme Sistem skalasına göre halsizlik, ağrı, bulantı, kusma, iştahsızlık, uyku bozukluğu, kabızlık, öksürük, dispne semptomlarının skoru doldurulmuş muayene kartlarından elde edilmiştir (0: Hiç yok, 10: En şiddetli). Hasta verilerinin değerlendirilmesinin yanında hiyerarşik semptom kümesi analizi kullanılarak semptom kümeleri oluşturuldu. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 113 hastanın (74 kadın ve 39 erkek) yaş ortalaması: 64.51±11.38 idi. Hastalar en çok genel cerrahi kliniği olmak üzere sırasıyla acil tıp, üroloji, onkoloji, kulak-burun-boğaz, göğüs cerrahisi, iç hastalıkları ve beyin cerrahi klinikleri tarafından polikliniğimize yönlendirilmişti. Halsizlik en sık görülen semptomdu (%98.3). İlk semptom kümesini, bulantı-kusma-iştah kaybı-kabızlık; ikinci semptom kümesini, nefes darlığı-öksürük; üçüncü semptom kümesini ise, halsizlik-ağrı-uyku bozukluğu oluşturduğu görüldü. SONUÇ: Kanser hastaları en çok ağrı şikayeti nedeniyle hekime başvursalar da, ağrıya eşlik eden birçok semptom olduğu bir gerçektir. İleri evre kanser hastalarının tedavisi planlanırken, bir semptoma odaklanmak yerine hastada bulunan semptomlar kümesine odaklanılmalıdır. |
3. | Mİigrenli Hastalarda Obsesif-Kompulsif Belirtilerin Araştırılması Investigation of Obsessive- Compulsive Symptoms in Patients with Migraine Selcen Yetkin Özden, Prof.dr. Betül Baykan, Uz. Dr. Erhan ErtekinPMID: 25867870 doi: 10.5505/agri.2015.15238 Sayfalar 18 - 25 Migren; sadece bir baş ağrısı olmayıp çeşitli sistemlerde değişikliklerin bir arada olmasıyla karakterizedir ve atak dışı dönemde de birçok psikiyatrik bozuklukla özelikle majör depresyon ve anksiyete bozuklukları ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) ise, migrenlilerde görece az araştırılmıştır. Bu çalışmada migren tanısı almış ardışık hastalarda görülen obsesif-kompulsif belirtiler araştırılarak sağlıklı kişilerden oluşan kontrol grubu ile karşılaştırılmış ve bu belirtilerin migrenin tanımlanan klinik özellikleriyle ilişkisi incelenmiştir. Çalışmaya İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Baş Ağrısı Polikliniğine, Aralık 2010- Mart 2012 tarihleri arasında baş ağrısı şikayeti ile başvuran hastalar arasından, Nöroloji uzmanı tarafından, Uluslararası Baş Ağrısı Topluluğu ölçütlerine göre tanı konmuş 74 migren hastası ve 36 sağlıklı kontrol alınmıştır. Katılımcıların tamamına Yale Brown Obsesyon ve Kompulsiyon Derecelendirme Ölçeği (Y-BOCS)’nin tarama formu uygulanmış ve ölçeğin toplam puanı hesaplanmıştır. Migren ve kontrol grupları Y-BOCS toplam puanları açısından karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmuştur (z(109)= -3.100, p<0.05). Ayrıca iki grup Y-BOCS obsesyon ve kompulsiyon alt test puanları açısından da anlamlı farklılık göstermekteydi. Migren süresi, tarafı ve atak sıklığı ile bulgular arasında anlamlı bir bağlantı gösterilemedi. Bu çalışma migren hastalarının daha yüksek oranda OKB eğilimi olduğunu göstermektedir. Bu bulguların genetik kökenli değişikliklere ve/veya beyindeki fonksiyonel farklılıklara bağlı olduğu düşünülebilir. |
4. | Ağrılı Kanser Hastalarının Tedavisinde Analjezik Basamak Tedavisinin Yeri Analgesic Step Ladder Treatment in Cancer Patients With Pain Yücel Zülfi Kurşun, Fuat Yıldız, Ömer Kaymaz, Selami Ateş ÖnalPMID: 25867871 doi: 10.5505/agri.2015.08216 Sayfalar 26 - 34 Amaç: Bu çalışmada, kliniğimize başvuran 1736 hasta, özellikleri, analjezik basamak tedavileri ve tedavi yöntemleri retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Ocak 1997 – Aralık 2010 tarihleri arasında Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Algoloji Bilim Dalı’na maligniteye bağlı ağrı nedeniyle başvuran 1736 hastanın 269’u çalışma dışı bırakılarak toplam 1467 hasta değerlendirilmeye alındı. Çalışmamızda hastaların %85.5’i analjezik basamak tedavisine göre tedavi edilmiştir. Basamak tedavisiyle yeterli ağrı kontrolü sağlanamayan %14.5 oranındaki olguya minimal invaziv analjezik girişim yöntemleri uygulanmıştır. Adjuvan ilaç olarak antidepresan, kortikosteroid, antikonvülzan, nöroleptik, benzodiazepin, lokal anestezik, bifosfanat ve kalsitonin kullanım oranları sırasıyla; %61.0, %7.1, %4.0, %4.0, %1.6, %12.3, %1.2 ve %2.8 olarak bulunmuştur. Sonuç: Sonuç olarak ağrılı kanser hastalarının ağrısının şiddetli olması; hastada ağrı tedavisini zorlaştırmaktadır. Analjezik basamak tedavisiyle tedavi edilemeyen hastalar, minimal invaziv analjezik girişim yöntemleriyle tedavi edilmektedir. Ağrı tedavisinde başarıya ulaşmak, olguların multidisipliner tıbbi uzman kadrosu ile değerlendirilmeleri ve bu ekibin hazırlayacağı tedavi planlaması ile olasıdır. Böylece hiçbir kanser hastasının kontrol altına alınamayan ağrı ile yaşamayacağı kanısındayız. Ağrı tedavisinde başarıya ulaşmak için adjuvan ilaçlara erişmek kolay olmalıdır. Adjuvan ilaçların, ağrı tedavisi yapan Algoloji hekimleri tarafından rahatça reçete edilmesi gerektiği kanısındayız. |
5. | Huzurevinde yaşayan geriatriklerin kronik ağrı, depresyon semptomları ve günlük yaşamdaki bağımsızlık seviyesi Chronic pain, depression symptoms and daily living independency level among geriatrics in nursing home Ela Tarakcı, Yonca Zenginler, Ebru Kaya MutluPMID: 25867872 doi: 10.5505/agri.2015.14238 Sayfalar 35 - 41 Amaç: Bu çalışmadaki amacımız huzurevinde yaşayan geriatriklerin ağrı, depresyon günlük yaşam aktivitelerindeki bağımsızlığını araştırmak ve bunun yanı sıra bu parametreler arasındaki ilişkiyi incelemekti. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 65-90 yaş arası, huzurevinde yaşayan 186 gönüllü dahil edildi. Geriatriklerin sosyo-demografik özellikleri, depresyon seviyeleri, ağrı düzeyleri ve günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlıkları sırasıyla sosyo-demografik değerlendirme formu, Geriatrik Depresyon Ölçeği (GDS), Görsel Analog Skala (VAS) ve Nottingham Extended Activities of Daily Living Index (NEADL), kullanılarak değerlendirildi. İstatistiksel analizler için, katılımcılar ağrısı olanlar ve olamayanlar olarak ayrıldı. Bulgular: Bu çalışmanın ana bulgusu, katılımcıların% 55,9 'unun kronik ağrı bildirmesiydi ve bu hastaların anlamlı olarak daha yüksek GDS (p = 0.001) ve kronik ağrısı olmayanlara göre anlamlı düzeyde düşük NEADL puanları (p = 0.01) vardı. Biz VAS ve GDS (r = 0.47, p = 0.001), VAS ve NEADL (r = -0.30, p = 0.001), GDS ve NEADL puanları arasında (r = -0.50, p = 0.001) önemli derecede korelasyon bulduk. Çok değişkenli modelde kadın cinsiyet (p = 0.001), çocuk sayısı (p = 0.005), kronik hastalık sayısı (p = 0.009), ve GDS skorunun (p = 0.001) kronik ağrıyı etkilediği bulundu. Sonuç: Geriatrik populasyonda ağrı, depresyon varlığı ve günlük yaşam aktivitelerindeki bağımsızlık düzeylerinin incelenmesi, sağlığın geliştirilmesinde ve yaşlı nüfusun refahı için alınacak önlemlerin belirlenmesinde önemlidir. |
6. | Radyofrekans ablasyon ile gövde kompansatuvar hiperhidrozun tedavisi Treatment of compensatory hyperhidrosis of the trunk with radiofrequency ablation Süleyman Deniz, Kuthan Kavaklı, Hasan Çaylak, Tarık Purtuloğlu, Ersin Sapmaz, Gökhan İnangil, Abdulkadir Atim, Sedat Gürkök, Ercan KurtPMID: 25867873 doi: 10.5505/agri.2015.37167 Sayfalar 42 - 46 Amaç: Endoskopik torasik sempatektomi palmar hiperhidrozu olan hastalar için yaygın kabul gören bir tedavi yöntemi olmasına rağmen, gövde kompansatuvar hiperhidrozu bu prosedürün çözümsüz bir yan etkisi olarak görülebilmektedir. Bu problem için tatmin edici bir tedavi yöntemi bugüne kadar tanımlanmamıştır. Bu çalışmada, gövde kompansatuvar hiperhidrozu tedavisinde yeni minimal invaziv bir tedavi yöntemi tanımlamasının yapılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Palmar hiperhidroz nedeniyle endoskopik torasik sempatektomi uygulanan ve gövde kompansatuvar hiperhidrozu gelişen 10 hastaya (2 kadın, 8 erkek) ileriye yönelik olarak Kasım 2010 ve Ocak 2012 tarihleri arasında sempatik radyofrekans termokoagülasyon tekniği ile T6 seviyesinden ablasyon uygulandı. Tedavinin sonuçları telefon görüşmeleri ile değerlendirildi. Bulgular: Yaş ortalaması 29.2 yıl idi ve semptom ortalama süresi 10.5 ay idi. Ortalama takip süresi 14 ay idi. Altı hasta (%60) başarılı bir şekilde tedavi edildi. Tanımlanan yönteme bağlı yeni bir komplikasyon görülmedi. Sonuç: Gövde kompansatuvar hiperhidroz hastalarında T6 seviyesinden uygulanan radyofrekans ablasyon tedavisi ile ümit verici bu sonuca ulaşılmıştır. Bu amaçla daha fazla çalışma yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. |
7. | Peroperatif opioid infüzyonu postoperatif opioid gereksinimini artırır mı? Does perioperative opioid infusion increase postoperative opioid requirement? Sevim Şenol Karataş, Zeynep Eti, Kemal Tolga Saraçoğlu, Fevzi Yılmaz GöğüşPMID: 25867874 doi: 10.5505/agri.2015.71676 Sayfalar 47 - 53 Amaç: Opioidler, akut ameliyat sonrası ağrı tedavisinin temel komponentini oluşturmaktadırlar. Etkin ameliyat sonrası analjezi sağlamak için gereken opioid gereksiniminin artmasıyla, peroperatif opioid infüzyonu, akut opioid toleransı gelişimiyle suçlanmıştır. Akut opioid tolerans gelişiminin yanısıra opioid ajanlar arasında tolerans gelişimi konusunda farklılık olup olmadığı da halen tartışmalıdır. Bu çalışmanın amacı peroperatif dönemde intravenöz infüzyon şeklinde uygulanan morfin, remifentanil ve alfentanilin etkilerinin karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Elektif majör abdominal cerrahi geçirecek, 60 hasta randomize olarak dört gruba ayrıldı. Grup C’ye (kontrol) indüksiyonda iv 5 cc, idamede 10 cc/s salin infüzyonu, Grup R’ye (remifentanil) indüksiyonda iv 1µg/kg bolus, idamede 0.25 μg/kg/dk remifentanil infüzyonu, Grup A’ya (alfentanil) indüksiyonda iv 10 µg/kg bolus, idamede 0.50 µg/kg/dk alfentanil infüzyonu, Grup M’ye (morfin) indüksiyonda iv 0.1 mg/kg bolus, idamede 0.02 mg/kg/s morfin infüzyonu uygulandı. Ameliyat sonrası analjezi için iv meperidinli hasta kontrollü analjezi (HKA) uygulandı ve toplam meperidin tüketimleri kaydedildi. Ameliyat sonrası 48 saat boyunca VAS skorları ve yan etkiler kaydedildi. Bulgular: Grup M’ye ait VAS skorları ameliyat sonrası birinci saatte Grup C’den anlamlı olarak daha düşük bulundu. Grup R ve Grup M’nin 24 saatlik toplam meperidin tüketimi Grup C’den anlamlı olarak daha düşüktü. Bulantı kusma insidansı bakımından gruplar arasında anlamlı bir fark yoktu. Sonuç: Sonuç olarak; majör abdominal cerrahi geçiren hastalarda peroperatif dönemde üç saat süre ile uygulanan morfin, alfentanil ve remifentanil infüzyonunun ameliyat sonrası akut toleransa yol açmadığı, aksine morfin ve remifentanil infüzyonunun ameliyat sonrası opioid gereksinimini azalttığı kanısına varılmıştır. |
OLGU SUNUMU | |
8. | İnterskalen blok sırasında ani gelişen konvülsiyon: Propofol anestezisi plazma bupivakain düzeyini azaltır mı? Sudden developing convulsion during interscalene block: Does propofol anesthesia diminish plasma bupivacaine level ? İrfan Güngör, Burcu Akbaş, Kadir Kaya, Hülya Çelebi, Uğur TamerPMID: 25867875 doi: 10.5505/agri.2015.82160 Sayfalar 54 - 57 Altmış yedi yaşında omuz rotator kaf yırtığı nedeniyle artroskopik omuz cerrahisi planlanan hastada interskalen blok uygulaması sırasında gelişen konvülziyon nedeniyle lokal anestezik sistemik toksisitesi (LAST) derlenmiştir. |
9. | Epidural Levobupivakain İnfüzyonuna Bağlı Geçici Spinal Myoklonus Transient spinal myoclonus due to epidural levobupivacaine infusion, Kazım Akelçi, Şebnem AtıcıPMID: 25867876 doi: 10.5505/agri.2015.45077 Sayfalar 58 - 60 Bölgesel anestezi sonrasında spinal miyoklonus son derece nadirdir. Bu olgu ile epidural levobupivakain infüzyonuna bağlı gelişen spinal miyoklonusu sunmayı amaçladık. |
EDITÖRE MEKTUP | |
10. | Epidural Kateter Yer Değiştirmesi Displacement to Epidural Catheter Mukadder Şanlı, Mahmut DurmuşPMID: 25867877 doi: 10.5505/agri.2014.82787 Sayfalar 61 - 62 Santral bloklardan olan epidural kateter uygulamalarının morbid obezlerde başarısızlık oranı yüksektir. Son yıllarda ultrasonografinin kullanım pratiğine dahil olması ile kateter uygulamalarında başarı oranı yükselmiştir. Kateterin başarılı yerleştirilmesiyle birlikte korunması da blok kalitesi için gereklidir. Morbid obezlerde cilt altı yumuşak doku kitlesinin artması kateterin yer değiştirmesine neden olmaktadır. Morbid obezlerin çok hızlı kilo vermesi sonrasında, ideal kiloda olsalar dahi cilt altı dokuların aşırı mobil olmasına bağlı olarak kateterin yer değiştirmesi sorununun hala devam ettiğini bu olgu sunumu ile vurgulamak istedik. |