ISSN : 1300-0012   E-ISSN 2458-9446 Anasayfa     |     İletişim      |     ENG
 
 
Cilt: 36  Sayı: 2  Yıl: 2024
 
Ağrı: 35 (2)
Cilt: 35  Sayı: 2 - 2023
Özetleri Gizle | << Geri
ÖN SAYFALAR
1.
Ön Sayfalar
Frontmatters

Sayfalar I - II

DENEYSEL VE KLINIK ÇALIŞMALAR
2.
Sözlü iletişim kurulamayan yoğun bakım hastalarında ağrının değerlendirilmesinde pupillometre, yoğun bakım ağrı gözlem ölçeği ve vital bulguların karşılaştırılması
Comparison of pupillometer, critical care pain observation scale, and vital findings in the evaluation of pain in intensive care patients without oral communication
Rabia Yaman Gülper, Ruhiye Reisli, Şule Arıcan, Alper Yosunkaya, Sema Tuncer Uzun
PMID: 37052165  doi: 10.14744/agri.2021.72246  Sayfalar 53 - 62
Amaç: Bu çalışmanın amacı, yoğun bakım ünitesinde yatan mekanik ventilatöre bağlı hastalarda, ağrılı işlemler esnasında, taşınabilir kızılötesi pupillometre, yoğun bakım ağrı gözlem ölçeği (CPOT) ve yaşamsal bulgulardaki değişiklikleri inceleyerek, bu yöntemlerin ağrı varlığını saptama konusundaki etkinliklerini karşılaştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Ünitesinde yatan, 18–75 yaş arası, mekanik ventilatöre bağlı, sözel ağrı bildirimi yapamayan 50 hastada ağrılı uyaran olarak tanımlanan endotrakeal aspirasyon ve pozisyon değişikliği uygulamaları esnasında vital bulgu değişimleri, CPOT değerlendirmeleri ve taşınabilir kızılötesi pupillometre cihazı ile ağrı değerlendirmesi yapıldı.
Bulgular: Çalışmada, ortalama yaşları 57,4±17,9 yıl ve %48’i erkek olan 50 hastaya ait veriler değerlendirildi. Hastaların sistolik, diyastolik ve ortalama arteriyel basınç ve kalp hızı değerlerinin; CPOT skorlarının ve pupillometrik ölçümlerin aspirasyon ve pozisyon değişikliği anında anlamlı yükselme gösterdiği ve daha sonraki ölçümlerde aspirasyon öncesi değerlere geri düştüğü tespit edildi (p<0,05). Pupillometrik ölçümlerden nörolojik pupil indeks skorlarının ise ağrılı uyaran anında anlamlı düşüş gösterdiği ve sonrasında normale döndüğü belirlendi (p<0,05).
Sonuç: Taşınabilir kızılötesi pupillometrik ölçüm cihazı kullanılarak değerlendirilen pupil çapı değişikliklerinin yoğun bakımda tedavi edilen, mekanik ventilasyon desteğindeki, sözel iletişim kurulamayan hastalarda ağrı değerlendirmesinde etkin ve güvenilir bir şekilde kullanılabileceği belirlendi.
Objectives: The aim of this study was to investigate the effects of portable infrared Pupillometer, Critical Care Pain Observation Scale (CPOT), and vital sign changes during painful procedures on patients with mechanical ventilators in the intensive care unit (ICU), and comparing the efficacy of these methods to detect the presence of pain.
Methods: In 50 patients who could not verbally state pain, admitted to Necmettin Erbakan University Meram Faculty of Medicine ICU, aged 18–75 years, and connected to a mechanical ventilator, vital sign changes, CPOT scale assessments, and pain evaluation with a portable infrared pupillometer were performed during endotracheal aspiration and position changes, which are defined as painful stimuli.
Results: Data were collected from 50 patients with a mean age of 57.4±17.9 years and 48% of males. The systolic, diastolic, and mean arterial pressure and heart rate values, CPOT scores, and pupillometric measurements of the patients increased significantly at the time of aspiration and change of position (p<0.05). Neurological pupil index scores showed a significant decrease at the time of painful stimulation (p<0.05).
Conclusion: It was found that pupil diameter changes evaluated using a portable infrared pupillometric measuring device can be used effectively and reliably in pain assessment in patients who are treated in the ICU, supported by mechanical ventilation and who cannot communicate verbally.

3.
Fibromiyalji ağrı nedeniyle fiziksel aktiviteyi etkiliyor mu?
Does fibromyalgia affect physical activity due to pain?
Muhammed Recai Akdoğan, Ekin Başak Doğancı, Zeynep Tüzün, Sümeyye Arslan, Meltem Alkan Melikoğlu
PMID: 37052160  doi: 10.14744/agri.2022.54533  Sayfalar 63 - 67
Amaç: Bu olgu kontrol çalışmasının amacı, fibromiyalji sendromu (FMS) tanılı hastaların fiziksel aktivite düzeylerini değerlendirmek ve FMS karakteristikleri ile fiziksel aktivite arasındaki olası ilişkileri belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya FMS tanılı 70 hasta ile yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş 50 sağlıklı kontrol dahil edildi. Ağrı, görsel analog skala ile değerlendirildi. FMS etkisinin ölçülmesi için Fibromiyalji Etki Anketi (FEA) skorlama sistemi uygulandı. Ayrıca katılımcıların fiziksel aktivite düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (UFAA) uygulandı. Grupların karşılaştırılması ve korelasyon analizleri için Mann-Whitney U testi ve Pearson korelasyon testi uygulandı. Bulgular: FMS tanılı olguların kontrollere oranla istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha az ulaşım ilişkili aktiviteler, boş zaman aktiviteleri ve total fiziksel aktivite düzeyleri sergiledikleri, yürüme ve yoğun fiziksel aktivitelerde daha az zaman geçirdikleri tespit edildi (p<0,05). Ayrıca hastaların ağrı skorları ile kendi rapor ettikleri orta ve yoğun fiziksel aktiviteleri arasında anlamlı bir negatif korelasyon saptandı (r=-0,41, p<0,01). Ancak FEA ve UFAA skorları arasında bir ilişki bulunamadı.
Sonuç: Çalışmada, FMS tanılı hastaların sağlıklı kontrollerden daha düşük fiziksel aktivite düzeyine sahip olduğu tespit edildi. Bu azalmış aktivitenin hastalığın impaktı ile değil, ağrı ile ilişkili olduğu gözlendi. FMS olgularının yönetiminde hastanın ağrı nedeniyle azalmış fiziksel aktivite davranışının dikkate alınması hastalığa bütüncül yaklaşıma katkıda bulunabilir.
Objectives: The aim of this case–control study was to evaluate the physical activity levels of patients with fibromyalgia syndrome (FMS) and to assess a possible relation between physical activity and FMS characteristics.
Methods: Seventy patients with FMS and 50 age-gender-matched controls were included. Pain was evaluated using the visual analog scale. The Fibromyalgia Impact Questionnaire (FIQ) scoring system was used for the evaluation of the impact of FMS. Furthermore, for assessing the physical activity in our participants, we used the International Physical Activity Questionnaire (IPAQ). The Mann-Whitney U and Pearson’s correlation tests were used for group comparisons and correlation analyses. Results: The patients presented significantly less transportation-related, recreational, and total physical activity levels, besides reporting significantly less time spent walking and less time spent in vigorous activities than controls (p<0.05). Furthermore, there was a negative correlation between pain and the scores of self-reported moderate or vigorous physical activity (r=-0.41, p<0.01) in patients. However, we could not find any correlation between FIQ and IPAQ scores.
Conclusion: Patients with FMS are physically less active than healthy individuals. This reduced activity seems to be associated with pain, but not with the impact of the disease. In the management of the patient with FMS, considering the patient’s physical activity behavior negatively affected by pain may contribute to holistic approach to the patients.

4.
Kronik radiküler semptomlu lumbosakral ağrılı, opere olmayan hastalarda partiküllü ve partikülsüz steroid uygulaması etkinliğinin karşılaştırılması
Comparison of efficacy of particulate and non-particulate steroids in patients with lumbosacral pain, non-operated patients with chronic radicular symptoms
Ayşegül Güven, Ümit Akkemik, Güngör Enver Özgencil
PMID: 37052156  doi: 10.14744/agri.2022.02779  Sayfalar 68 - 75
Amaç: Çalışmada, radiküler semptomlu opere olmayan kronik bel ağrısı nedeniyle transforaminal epidural steroid enjeksiyonu için partiküllü ve partikülsüz steroid uygulanan hastaların retrospektif olarak işlem öncesi ve sonrası birinci ay ve üçüncü aydaki ağrı değişimi ile fonksiyonel kapasitedeki değişiminin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, girişimsel işlem uygulanan 130 hastanın dosyası incelendi. Girişimsel işlem öncesi ve sonrası birinci ve üçüncü aylarda hastaların yaş, cinsiyet, ağrı lokalizasyonu, görsel analog skala, hasta global izlenim değişimi ve “Oswestry Disability Scale (ODI)” ile ilgili kayıtları hastane otomasyon sistemi ve hasta takip formları kullanılarak kayıt altına alındı.
Bulgular: Hastaların fonksiyonel kapasitesinin değerlendirildiği; işlem öncesi birinci ve üçüncü aylardaki ODI skoru karşılaştırılmasında birinci ve üçüncü ayda partiküllü steroid uygulanan grupta partikülsüz gruba göre istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi. Genelleştirilmiş doğrusal modeller kullanılarak bakıldığında ise her iki grupta da istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p=0,039), partiküllü steroid türü uygulanan hastalarda ODI skoru partikülsüz steroid uygulananlara göre ortalama her ölçüm zamanında yaklaşık 2,951 birim daha az bulundu.
Sonuç: Çalışma ile erken dönemde partiküllü steroidlerin partikülsüz steroidlere göre fonksiyonel kapasiteyi iyileştirmede daha üstün olduğu, uzun dönemde ise partikülsüz steroidlerin avantaj sağladığı ortaya konuldu.
Objectives: In our study, we aimed to retrospectively evaluate patients who were given particulate and non-particulate steroids for transforaminal epidural steroid injection due to non-operated chronic low back pain with radicular symptoms in terms of the change in pain and the change in functional capacity before the procedure.
Methods: This study was carried out by examining the files of 130 patients, underwent an interventional procedure. Records of patients pertaining to age, gender, location of pain, Visual Analog Scale, Patient Global Impression of Change, and Oswestry Disability Index Scale (ODI) before the interventional procedure and at the 1st and 3rd months after the procedure were recorded using the hospital automation system and patient follow-up forms.
Results: The functional capacity of the patients was evaluated, and in the comparison of the ODI score before the procedure, at the 1st month, and at the 3rd month, a statistically significant difference was found in the particulate steroid group compared to the non-particulate group at the 1st and 3rd months. When evaluated using the Generalized Linear Models, a statistically significant difference was found in both groups (p=0.039), and the ODI score was approximately 2,951 units lower in patients who were treated with particulate steroids than those who were treated with non-particulate steroids at each measurement time.
Conclusion: In our study, it has been demonstrated that particulate steroids are superior to non-particulate steroids in improving functional capacity in the early period, and non-particulate steroids are advantageous in the long term.

5.
Pediatrik inguinal herni onarımında ultrasonografi eşliğinde iliyoinguinal/iliyohipogastrik sinir bloku ile preinsizyonel yara yeri infiltrasyonunun karşılaştırılması: Prospektif randomize klinik çalışma
The comparison of ultrasound-guided ilioinguinal/iliohypogastric nerve block and pre-incision wound infiltration for pediatric inguinal hernia repair: A prospective randomized clinical study
Faruk Çiçekçi, Mehmet Sargın, Tamer Sekmenli, Mehmet Selçuk Uluer, İnci Kara, Jale Çelik
PMID: 37052163  doi: 10.14744/agri.2022.66587  Sayfalar 76 - 82
Amaç: İnguinal herni onarımı, pediatride en sık yapılan günlük ameliyatlardan biridir. Bu prospektif randomize klinik çalışma, pediatrik tek taraflı kasık fıtığı onarımında ultrasonografi eşliğinde iliyoinguinal/iliyohipogastrik (IL/IH) sinir bloku ve insizyon öncesi yara infiltrasyonunu (PWI) postoperatif analjezi açısından karşılaştırmayı amaçlamaktadır.
Gereç ve Yöntem: Tek taraflı inguinal herni onarımı yapılan 1–6 yaş arası 65 çocuğa ultrasonografi eşliğinde IL/IH sinir bloku (grup IL/IH, n=32) ve insizyon öncesi yara infiltrasyonu (grup PWI, n=33) uygulandı. Her iki grupta da blok ve infiltrasyon için hacim 0,5 mL/kg olarak hesaplanarak 0,5 mg/kg %0,25 bupivakain+%2 prilokain karışımı kullanıldı. Birincil sonuç, her iki grubun operasyon sonrası “Face Legs Activity Cry Consolability (FLACC)” skorlarını karşılaştırmaktı. İkincil sonuçlar, ilk analjezik isteğine kadar geçen süreyi ve toplam asetaminofen tüketimini içeriyordu.
Bulgular: Birinci, üçüncü, altıncı ve 12. saatlerde FLACC ağrı skorları grup IL/IH’de grup PWI’ya göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü (sırasıyla p=0,013, p<0,001, p<0,001 ve p=0,037) (p<0,001). Gruplar arasında 10. ve 30. dakika ile 24. saatte fark yoktu (sırasıyla p=0,472, p=0,586 ve p=0,419) (p>0,05).
Sonuç: İnguinal herni onarımı olan pediatrik hastalarda ultrasonografi eşliğinde IL/IH sinir bloku, daha düşük ağrı skorları, daha az ek analjezi gereksinimi ve daha uzun ilk analjezi gereksinimi açısından PWI’ya göre daha üstün bulundu.
Objectives: Inguinal hernia repair is one of the most common daily surgeries performed in pediatrics. This prospective randomized clinical trial aims to compare ultrasound (USG)-guided ilioinguinal/iliohypogastric (IL/IH) nerve block and pre-incisional wound infiltration (PWI) in terms of post-operative analgesia on pediatric unilateral inguinal hernia repair.
Methods: After receiving ethics committee approval, 65 children aged 1–6 years who had unilateral inguinal hernia repair were allocated to USG-guided IL/IH nerve block (group IL/IH, n=32) and (group PWI, n=33). In both groups, 0.5 mg/kg 0.25% bupivacaine+2% prilocaine mixture was used by calculating the volume as 0.5 mL/kg for the block and infiltration. The primary outcome was to compare both groups’ post-operative Face, Legs, Activity, Cry and Consolability (FLACC) scores. The secondary outcomes included the time to first analgesic request and the total acetaminophen consumption.
Results: The FLACC pain scores at the 1st, 3rd, 6th, and 12th h were statistically significantly lower in group IL/IH than in group PWI (p=0.013, p<0.001, p<0.001, and p=0.037, respectively) (p<0.001). There was no difference between the groups at the 10th and 30th min and at 24 h (p=0.472, p=0.586, and p=0.419, respectively) (p>0.05).
Conclusion: USG-guided IL/IH nerve block in pediatric patients with inguinal hernia repair was found to be superior to PWI in terms of lower pain scores, less additional analgesia requirement, and longer first analgesia requirement.

6.
Türkiye’de erişkin bireylerde ağrı prevalansı
Prevalence of pain in adult population in Türkiye
Fatma Eti Aslan, Fadime Çınar
PMID: 37052158  doi: 10.14744/agri.2022.26086  Sayfalar 83 - 95
Amaç: Ağrı, hem dünyada hem de ülkemizde oldukça yaygın ve giderek artan bir sağlık problemidir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki erişkinlerde ağrı görülme sıklığı ve özelliklerini belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipteki bu araştırma, Türkiye’nin yedi demografik bölgesine dağılan 28 ilde 1.391 katılımcıyla 1 Şubat 2021–31 Mart 2021 tarihleri arasında yapıldı. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan tanıtıcı ve ağrı değerlendirme bilgi formu ile çevrim içi Google formlar üzerinden toplandı. Veri analizi için SPSS 25,0 (Statistical Package for Social Sciences [Chicago, Illinois, USA]) istatistik programı kullanıldı. İstatistiksel testlerin anlamlılık düzeyi için p<0,05 değeri kabul edildi.
Bulgular: Elde edilen verilerin analizi sonucunda araştırmaya dahil edilen katılımcıların yaş ortalaması 40,83±7,78 yıl, eğitim durumunun en fazla %70,4 (n=979) ile lisans, cinsiyetin en fazla %80,9 (n=1.125) ile kadın olduğu bulundu. Katılımcıların %58,1’nin Marmara Bölgesi’nde ve %41,8’inin İstanbul ilinde yaşadığı, %41,2’sinin özel sektör çalışanı olduğu belirlendi. Türkiye’deki erişkinlerin ağrı prevalansının %80,84 olduğu ve %79,07’sinin son bir yıldır ağrı yaşadığı saptandı. Yaşanılan ağrı nedeniyle %10,28’inin işe gidemediği, en çok ağrı hissedilen bölgenin %37,88 ile baş ve boyun bölgesi olduğu belirlendi. Ağrının giderilmesi için %32,92’sinin ilaç tedavisi aldığı ve %44,32’sinin nonsteroid antienflamatuvar ilaç kullandığı, %33,97’sinin ilaç tedavisi dışında ağrının hafifletilmesi için masaj yöntemini kullandığı belirlendi.
Sonuç: Araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de erişkin ağrı prevalansı oldukça yüksektir. Yüksek ağrı prevalansına rağmen ağrıyı gidermek için ilaç tedavisini tercih etme oranı düşük, ilaç dışı tedavi yöntemlerinin tercih oranı yüksektir.
vObjectives: The aim of this study is to determine the incidence and characteristics of pain in adults in Türkiye.
Methods: This cross-sectional study was carried out with 1391 participants in 28 provinces spread across seven demographic regions of Türkiye, between February 1 and March 31, 2021. The data were collected through the introductory and pain assessment information form prepared by the researchers and the online Google forms. SPSS 25.0 statistical program was used for data analysis.
Results: As a result of the analysis of the data obtained, it was found that the average age of the participants included in the study was 40.83±7.78 years, education level was 70.4% at most, and 80.9% was female at most. It was determined that 58.1% lived in the Marmara region and 41.8% lived in Istanbul, and 41.2% were private sector employees. It was determined that the pain prevalence of adults in Türkiye was 80.84% and 79.07% of them had pain in the last year. It was determined that the region with the most pain was the head and neck region with 37.88%.
Conclusion: According to the results of the research, the prevalence of adult pain is quite high in Türkiye. Despite the high prevalence of pain, the rate of preference for drug therapy to relieve pain is low and the preference for non-drug treatment methods is high.

7.
Trigeminal nevralji hastalarında periferik sinirlere pulse radyofrekans uygulaması: Etkili bir yöntem mi?
Peripheral nerve pulsed radiofrequency for trigeminal neuralgia treatment: Is it an effective method?
Tuba Tanyel, Ayten Bilir, Mehmet Sacit Güleç
PMID: 37052166  doi: 10.14744/agri.2022.93609  Sayfalar 96 - 102
Amaç: Trigeminal nevralji; trigeminal sinir bölgesinde tek taraflı, paroksismal, şok benzeri bir ağrıdır. Trigeminal nevralji için medikal tedavi, girişimsel prosedürler ve cerrahi operasyonlar gibi çeşitli seçenekler tedavide kullanılmaktadır. Pulse radyofrekans (PRF), daha güvenli ve uygulaması daha kolay görünen minimal invaziv bir perkütan tekniktir. Bu retrospektif çalışmada, trigeminal sinirin periferik dallarında PRF işlemlerinin analjezik etkisinin, etkililik süresinin ve yan etkilerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, 2016–2018 yılları arasında hastanemiz algoloji kliniğinde takip edilen trigeminal nevraljili hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Medikal tedaviye yanıt vermeyen veya yan etkilerden dolayı ilaç kullanamayan, tedavi için trigeminal sinirin periferik dallarına PRF prosedürü uygulanan, 18–70 yaş aralığındaki hastaların verileri analiz edildi. Demografik profil, klinik prezentasyon, ağrı şiddeti, etkililik süresi ve komplikasyonlar değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya ultrasonografi eşliğinde PRF işlemi yapılan 21 hasta dahil edildi. Hastaların ortalama görsel analog skala değerinin ilk ay sonunda 9,25±0,63’ten 1,55±0,88’e düştüğü saptandı. Hastaların ağrısız döneminin 12 aya (9–21 ay) kadar sürdüğü ve herhangi bir komplikasyon oluşmadığı tespit edildi.
Sonuç: Trigeminal sinirin periferik dallarına lokal anestezik ile yapılan bloktan fayda gören hastalarda PRF işlemi etkili ve güvenli bir yöntem gibi görünmektedir.
Objectives: Trigeminal neuralgia is a paroxysmal and shock-like pain in the trigeminal nerve area. Various treatment options have been used for trigeminal neuralgia such as medical treatment, interventional procedures, and surgical operations. Pulsed radiofrequency (PRF) is a minimally invasive percutaneous technique which seems to be safer and easier to perform. This retrospective study aims to evaluate the analgesic effect, duration of efficacy, and side effects of PRF procedures in the peripheral branches of the trigeminal nerve.
Methods: The data of the patients with trigeminal neuralgia who were followed up in our hospital’s algology clinic from 2016 to 2018 were reviewed retrospectively. Patients aged between 18 and 70 who did not respond to medical treatment or could not use medication due to side effects were treated with PRF procedure for peripheral branches of trigeminal nerve that was selected for this study. Demographic profile, clinical presentation, pain intensity, duration of efficacy, and complications were evaluated from their files.
Results: Twenty-one patients who underwent ultrasonography guided PRF procedures were included the study. Mean visual analog scale value of the patients was found to have decreased from 9.25±0.63 to 1.55±0.88 at the end of the 1st month (p<0.001). The painless period for the patients lasted up to 12 (9–21) months and no complications occurred.
Conclusion: PRF procedure seems to be an effective and safe method in patients who respond to block of the peripheral branches of the trigeminal nerve.

OLGU SUNUMU
8.
İnaktif COVID-19 aşısı ile ilişkili herpes zoster ve postherpetik nevralji: 3 olgu raporu
Inactivated COVID-19 vaccine-related herpes zoster and post-herpetic neuralgia: Three case reports
Meltem Kanar
PMID: 37052164  doi: 10.14744/agri.2021.66642  Sayfalar 103 - 106
Aralık 2020 tarihinden bu yana tüm dünyada koronavirüs hastalığına (COVID-19) karşı aşı programları uygulanmaktadır. Aşıların yaygın yan etkilerinin yanı sıra herpes zoster aktivasyonu ile ilgili de artan olgu raporları bildirilmektedir. Bu olgu raporunda, inaktif COVID-19 aşısı olduktan sonra biri postherpetik nevralji gelişen üç herpes zoster olgusunu tanımlıyoruz. İlk iki hasta, aşılamadan sırasıyla sekiz ve on gün sonra herpes zoster gelişen hastaydı. Ağrı parasetamol ve nonsteroid antienflamatuvar ilaçlarla kontrol edilemeyince hastalara zayıf opioid olarak kodein verildi. Buna ek olarak, birinci hastaya gabapentin başlandı, ikinci hastaya ise erektör spina plan bloku uygulandı. Üçüncü hasta herpes zoster tanısından dört ay sonra başvuran hastaydı ve postherpetik nevralji olarak değerlendirildi. Tramadol ile ağrı palyasyonu sağlandı. Kesin neden henüz tam olarak belirlenememiş olsa da aşılamadan sonra artan herpes zoster raporları, aşılar ile herpes zoster gelişimi arasında bir bağlantı olduğunu düşündürmektedir. COVID-19 aşılanmasının devam edeceği düşünüldüğünde, herpes zoster ve postherpetik nevralji olguları da görülmeye devam edecektir. COVID-19 aşıları ile herpes zoster arasındaki ilişkiyi daha fazla değerlendirmek için daha fazla epidemiyolojik çalışmaya ihtiyaç vardır.
Vaccination programs against COVID-19 have been implemented all over the world since December 2020. Beside the common side effects of vaccines, there are also increasing reports of herpes zoster (HZ) activation. In this report, we describe three cases of HZ, one of them with post-herpetic neuralgia (PHN) after receiving inactivated COVID-19 vaccine. The first two patients developed HZ 8 and 10 days after vaccination, respectively. When pain could not be controlled with paracetamol and non-steroidal anti-inflammatories, the patients received weak opioid codeine. In addition, the first patient received gabapentin, and the second patient was applied erector spinae plane block. The third patient was admitted 4 months after the diagnosis of HZ and considered to have PHN and pain palliation was provided with tramadol. Although the exact cause has not yet been fully resolved, increased reports of HZ after vaccination suggests a link between vaccines and HZ. Considering that receiving COVID-19 vaccines will going on, HZ and PHN cases will continue to be seen. More epidemiological studies are needed to further evaluate the relationship between COVID-19 vaccines and HZ.

9.
İdiyopatik intrakraniyal hipertansiyon relaps tedavisi sırasında metabolik asidoz
Metabolic acidosis during the relapse treatment of idiopathic intracranial hypertension
Özlem Güngör Tunçer, Mecbure Nalbantoglu, Elvan Alper Sengul, Betül Baykan
PMID: 37052157  doi: 10.14744/agri.2021.05025  Sayfalar 107 - 110
Dört yıl önce idiyopatik intrakraniyal hipertansiyon (İİH) tanısı alan, 40 yaşında bir kadın hekim hasta, son yıllarda herhangi bir ilaç kullanmadan remisyonda takip edilmekteydi. Koronavirüs hastalığı (COVID-19) salgınının başlangıcından bu yana yüksek riskli alanda ve stres altında çalışan hasta, gün boyunca uzun süreler kişisel koruyucu ekipman (N95 maskesi, koruyucu giysi, gözlük ve koruyucu başlık) kullanıyordu. Bu süreçte hastanın baş ağrıları tekrar ortaya çıktı ve İİH nüksü nedeniyle asetazolamid, ardından topiramat ve diyet tedavisi başlandı. İİH tedavisi sırasında, tedavinin çok nadir bir yan etkisi olan ve hastanın ilk atağında daha yüksek dozlarda tedavi altında olmasına karşın görülmeyen semptomatik metabolik asidoz, nefes darlığı ve göğüs sıkışma hissi ile karakterize bulgu ve semptomlar ortaya çıktı. Burada, COVID-19 salgını sırasında İİH tanısı ve yönetiminde ortaya çıkan sorunlar tartışılacaktır.
We herein present a 40-year-old female physician who was diagnosed with idiopathic intracranial hypertension (IIH) 4 years ago. In the last years, the patient was in remission without any medications. Since the onset of COVID-19 pandemic, she has been stressfully working in the high-risk area, therefore using personal protective equipment (N95 mask, protective clothing, goggles, and protective cap) during the day for extended periods. Her headaches recurred and the patient was diagnosed with a relapse of IIH; acetazolamide and afterward topiramate were initiated, with diet treatment. Symptomatic metabolic acidosis, which is otherwise a rare side effect of the IIH treatment and not seen in her first attack even with higher doses, developed during the follow-up, presenting with shortness of breath and chest tightening. The emerging problems of IIH diagnosis and management during the COVID-19 pandemic will be discussed.

10.
Ultrasonografi rehberliğinde lomber erektör spina plan blok sonrası beklenmeyen motor blok
Unexpected motor block after ultrasound-guided lumbar erector Spinae plane block
Ömer Karaca
PMID: 37052161  doi: 10.14744/agri.2021.80947  Sayfalar 112 - 114
Lokal anesteziklerin yaygın olarak kullanılması ve dorsal ve ventral ramilerin bloke edilmesi nedeniyle birçok operasyonda postoperatif analjezi için erektör spina plan blokunun (ESPB) başarılı bir şekilde kullanıldığı bildirildi. Ayrıca ESPB’nin, lomber bölgeye yüksek hacimli lokal anestezik uygulaması yoluyla lomber disk herniasyonunun neden olduğu bel ağrısının hafifletilmesi için de kullanıldığı gösterildi. Yüksek hacimli lokal anestezik uygulaması blokun etkinliğini artırırken, kapsama alanı nedeniyle beklenmedik yan etkilere de neden olabilir. Literatürde, torasik ESPB uygulamasının ardından gelişen motor güçsüzlükle ilgili sadece bir olgu bildirildi. Bu olgu sunumunda, lomber disk herniasyonu nedeniyle bel ve bacak ağrısı olan 67 yaşındaki kadın hastada, lomber ESPB uygulamasını takiben bilateral motor blok gelişti. Bu olgu, literatürde bu şekilde bildirilen ikinci vakadır.
The successful use of the erector spinae plane block (ESPB) has been reported for post-operative analgesia in numerous operations due to the widespread use of local anesthetic (LA) and the blocking of the dorsal and ventral rami. ESPB has also been effective for easing lumbar back pain caused by lumbar disc herniation through a high-volume LA application to the lumbar area. While high-volume LA administration increases the effectiveness of the block, it can also cause unexpected side effects due to its coverage area. In the literature, only one study has reported on the development of motor weakness following ESPB application, in a case in which the block was performed at the thoracic level. In the present study, a 67-year-old female patient with lower back and leg pain resulting from lumbar disc herniation developed a bilateral motor block following lumbar ESPB. This is the second report of this type of case in the literature.

EDITÖRE MEKTUP
11.
Distal femur tümör cerrahisinde supra-inguinal fasya iliaka bloğu
Suprainguinal fascia iliaca block for distal femur tumor surgery
Yavuz Gürkan, Cemil Cihad Gedik, Kamil Darçın, Mete Manici
PMID: 37052159  doi: 10.14744/agri.2022.37029  Sayfalar 115 - 116
Editöre mektup.
Editöre mektup.

12.
Supraorbital/supratrochlear sinir bloğuna bağlı kozmetik komplikasyon
A cosmetic complication after supraorbital/supratrochlear nerve block
Coşkun Araz, Edvin Bihorac
PMID: 37052162  doi: 10.14744/agri.2021.60320  Sayfalar 117 - 118
Bu yazıda, düşük doz lokal anestezik ve deksametazon kombinasyonu ile bilateral supraorbital ve supratroklear sinir bloğuna sekonder bir kozmetik komplikasyon olgusu sunulmaktadır.
In this article, a cosmetic complication case secondary to bilateral supraorbital and supratrochlear nerve block with low dose local anesthetic and dexamethasone combination is presented.



   
Copyright © 2024 Ağrı Dergisi Tüm Hakları Saklıdır.