|
Volume: 36 Issue: 3 Year: 2024
|
|
Ağrı: 26 (1)Volume: 26 Issue: 1 - 2014 |
|
Hide Abstracts | << Back | EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES |
1. | Use of complementary and alternative medicine by a sample of Turkish primary headache patients Başak Karakurum Göksel, Ozlem Coskun, Serap Ucler, Mehmet Karatas, Aynur Ozge, Secil Ozkan PMID: 24481577 doi: 10.5505/agri.2014.04909 Pages 1 - 7
Tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemleri (TAT), primer baş ağrısı tedavisi için pek çok ülkede kullanılmaktadır. Türk popülasyonunda, primer baş ağrılarında TAT yöntemlerinin bilinirliği, kullanımı ve yararına yönelik epidemiyolojik veri bulunmamaktadır. Üç baş ağrısı merkezine başvuran 110 primer baş ağrılı olguya baş ağrısında kullanılan TAT yöntemlerinin bilinirliği, kullanımı ve yararlanılmasına ilişkin sorular içeren formlar verilerek yanıtlanması istendi. Hastaların yaş ortalaması 34,7 ± 9,6 (32,8-36,5) idi. Hastaların 2/3’si yüksek okul veya üniversite mezunu, 1/3’I ise ev hanımıydı. Olgularda en sık aurasız migren (%45,5), daha az sıklıkla auralı migren (%19,1) ve gerilim tipi baş ağrısı (%18,2) saptandı. Hastaların %43,6’sında baş ağrısı sıklığı 5-10/ay bulunmuştur. En sık bilinen modaliteler sırasıyla masaj (%74,5), akupunktur (%44,5), yoga (%31,8), egzersiz (%28,2), psikoterapi (%25,5) ve biberiye kullanımı (%23,6) idi. En sık kullanılan TAT yöntemi masaj (%51) ve egzersiz (%11) olarak saptandı. Bununla beraber olguların 1/3’ü masajdan fayda gördüğünü belirtti. Bizim verilerimiz primer baş ağrılı Türk hastaların, standart tedavilere ek olarak alternatif tedavi arayışları olduğunu ve bu tedavilerden en azından birkaçını kullandıklarını göstermiştir. Nörologların bu konuda bilgilerini arttırmaları yanında, bu konuda yapılacak büyük grupları içeren randomize çalışmalara ihtiyaç duymaktadır. Objective: Complementary and alternative medicine (CAM) is increasingly being used as adjunctive treatment in primary headache syndromes in many countries. In the Turkish population, no epidemiologic data have been reported about awareness and usage of these treatments in patients with headache. Methods: One hundred and ten primary headache patients attending three headache clinics completed a questionnaire regarding their headaches, the known modalities and the use and effect of CAM procedures for their headaches. Results: The mean age of the patients was 34.7±9.6 years (32.8-36.5). Almost two-thirds of patients had completed high school and university, and one-third of patients were housewives. Migraine without aura (45.5%) was the most frequently diagnosed type of headache followed by migraine with aura (19.1%) and tension-type headache (18.2%). In 43.6% of the patients, headache frequency was 5-10 per month. The most frequently known CAM modalities were massage (74.5%), acupuncture (44.5%), yoga (31.8%), exercise (28.2%), psychotherapy (25.5%), and rosemary (23.6%). The most frequently used CAM treatments were massage (51%) and exercise (11%). Only massage was reported to be beneficial in one-third of the primary headache patients; the other modalities were not. Conclusion: Our findings suggest that the subgroup of primary headache patients in Turkey seek and use alternative treatments, frequently in combination with standard treatments. Neurologists should become more knowledgeable regarding CAM therapies; further randomized and controlled clinical researches with large sample sizes are needed. |
|
2. | The effectiveness of subcutaneously implanted epidural ports for relief of severe pain in patients with advanced-stage gynecological cancer: a prospective study İbrahim Egemen Ertaş, Salim Sehirali, Serpil Ozsezgin Ocek, Muzaffer Sanci, Gulderen Arbak, Yusuf Yildirim PMID: 24481578 doi: 10.5505/agri.2014.14227 Pages 8 - 14
Amaç: Intravenöz tramadol infüzyonuna, transdermal fentanil ve oral morfin uygulamasına yanıt vermeyen ayrıca bu ilaçların kabul edilemeyen ve tedavi edilemeyen yan etkilerini tölere edemeyen; ileri evre jinekolojik kansere bağlı şiddetli kronik ağrısı olan hastaların yönetiminde subkutanöz yerleştirilen epidural portların etkinliğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Prospektif çalışma dizaynına göre, evre IV jinekolojik kanserli 21 hastada (over n = 6, endometrium n = 3, serviks n = 10, vajina n = 1 ve vulva n = 1) şiddetli kronik ağrının giderilmesi için morfin uygulanmasına imkan veren epidural portlar subkutanöz olarak yerleştirildi. Epidural port uygulamasından önce ve 5., 15. ve 30. günlerden sonra ağrının seviyesini tanımlamak üzere görsel analog skalası (GAS) ve hasta memnuniyeti skorlaması (HMS) kullanıldı. Bulgular: Epidural port uygulanan vakaların ortalama genel sağkalım süresi 80 gündü [dağılım: 31-560]. Ağrı parametreleri açısından, 5., 15. ve 30. günlerin sonundaki değerler (GAS2, GAS3 ve GAS4), epidural port yoluyla morfin uygulamasından önceki değerden (GAS1) anlamlı düşük idi, (p<0.01). Beşinci, 15. ve 30. günlerdeki HMS, port yerleştirilmeden önceki HMS’dan anlamlı yüksek idi, (p<0.05). Ağrı yönetimi 2 mg morfin ile başlatıldı ve en fazla 4 mg morfin epidural boşluğa günlük uygulandı. Takip sırasında, klinik olarak tespit edilen enfeksiyon durumu ve tedavi gerektirecek morfin ile ilişkili yan etki gelişmedi. Sonuç: Subkutanöz yerleştirilen epidural port yoluyla morfin verilmesi yan etki yaratmadan mükemmel ağrı kontrolü sağlamakta, hayat kalitesini artırmakta ve ayrıca hayatdan zevk alma yeteneğine katkı yapmaktadır. Objective: We aimed to evaluate the effectiveness of subcutaneously implanted epidural ports (SIEP) in the management of patients with advanced-stage gynecologic cancer-related severe chronic pain who do not respond to intravenous tramadol infusion, transdermal fentanyl, and oral morphine administration or who cannot tolerate the unacceptable and unmanageable side effects of these drugs. Methods: In this prospectively designed study, SIEP to permit the administration of morphine were implanted for relief of severe chronic pain in 21 cases with stage IV gynecological cancer (ovarian [n=6], endometrium [n=3], cervix [n=10], vaginal [n=1], and vulvar [n=1]). In order to define the level of pain, visual analogue scale (VAS) and patient satisfaction score (PSS) were used before and on the 5th, 15th, and 30th days after epidural port application. Results: The mean overall survival period of the cases undergoing epidural port application was 80 days (range: 31-560). In terms of pain parameters, values at the end of the 5th, 15th and 30th days (VAS2, VAS3 and VAS4) were significantly lower than the value before morphine application via SIEP (VAS1) (p<0.01). PSSs at the 5th, 15th and 30th days were significantly higher than the PSS before port implantation (p<0.05). Pain management was started with 2 mg morphine with a maximum of 4 mg morphine administered into the epidural space per day. No clinically detected infectious condition or morphine-related side effects that required treatment occurred during the follow-up. Conclusion: Morphine administration via SIEP provided excellent pain relief without creating side effects, increased patient quality of life, and contributed to the patient’s ability to enjoy life. |
|
3. | Efficacy of intravenous dexketoprofen trometamol compared to intravenous paracetamol for postoperative pain management after day-case operative hysteroscopy: randomized, double-blind, placebo-controlled study Aysu Koçum, Mesut Şener, Hatice İzmirli, Bülent Haydardedeoğlu, Anış Arıboğan PMID: 24481579 doi: 10.5505/agri.2014.85047 Pages 15 - 22
Amaç: Günübirlik operasyonlardan sonra yeterli ağrı kontrolü hastaların erken taburcu olmalarında önemlidir. Çalışmamızda, operatif histeroskopi geçiren hastaların postoperatif ağrı tedavisinde intravenöz parasetamol ile intravenöz deksketoprofen trometamol’ün analjezik etkinliklerini karşılaştırmayı planladık. Gereç ve Yöntem: Fakülte Etik Kurul izni (KA09/258) ve hasta onayı alındıktan sonra ayaktan, ASA I-II, genel anestezi altında operatif histeroskopi operasyonu geçirecek 114 hasta prospektif, randomize olarak çalışmaya alındı. Hastalar 3 gruba ayrıldı. Grup D’ye iv. 50mg deksketoprofen trometamol, Grup P’ye iv. 1000 mg parasetamol ve Grup C’ye intravenöz % 0.9 NaCl tek doz olarak uygulandı. Postoperatif 15 dk, 30 dk,1 s, 2 s ve 3. s’lerde Görsel Ağrı Skalası (VAS) ile ağrı şiddeti, ağrı hafiflemesi, sedasyon, bulantı-kusma skorları, diğer yan etkiler ve ek analjezik ihtiyaçları kaydedildi. VAS ≥ 40 mm olan hastalara ek doz analjezik olarak iv. meperidin 0.25 mg/kg uygulandı. Bulgular: VAS skorları Grup D’de 15 dk,30 dk 1 s ve 2. s izlemde Grup C’ye göre daha düşük; 15. dk ve 30. dk. Grup P ye göre daha düşük bulundu. Grup D’de Grup P ve Grup C’ye göre opioid ihtiyacı olan hasta oranı (sırasıyla % 34, % 60, % 63; p<0.05) ve ihtiyaç duyulan opioid miktarı (sırasıyla 0.10 ± 0.16 mg/kg, 027 ± 0.33 mg/kg, 0.28 ± 0.25 mg/kg; p < 0.05) anlamlı olarak daha düşük bulundu Ağrı hafiflemesi postoperatif 15. dk’da Grup D’de Grup C’ye göre anlamlı olarak daha düşük bulundu (p < 0.05). Sonuç: Günübirlik operatif histeroskopide iv. deksketoprofenin postoperatif analjezide parasetamol ve plaseboya göre daha etkin olduğunu düşünüyoruz. Objective: Adequate pain management following day-case surgery allows early ambulation of patients. In this study, we aimed to compare postoperative analgesic efficacy of intravenous (iv) dexketoprofen vs. iv paracetamol following day-case operative hysteroscopy. Methods: One hundred and fourteen American Society of Anesthesiologists (ASA) I-II patients scheduled for day-case operative hysteroscopy were recruited and randomized to three groups in the study. Group D received 50 mg iv dexketoprofen trometamol, Group P 1000 mg iv paracetamol and Group C normal saline solution. Visual Analogue Scale (VAS) pain intensity, pain relief, sedation, nausea-vomiting, other side effects, and additional opioid analgesic requirement were noted at postoperative 15 minutes (min), 30 min, 1 hour (h), 2 h, and 3 h. Patients with VAS ≥40 mm received meperidine 0.25 mg/kg as rescue analgesic medication. Results: VAS scores at 15 min, 30 min, 1 h, and 2 h were significantly lower in Group D compared to Group C. VAS scores at 15 min and 30 min were significantly lower in Group D compared to Group P. The percentages of patients who required opioid treatment were 34%, 60%, and 63% in Groups D, P and C, respectively (p<0.05). Total delivered opioid dose was 0.10±0.16 mg/kg, 027±0.33 mg/kg and 0.28±0.25 mg/kg in Groups D, P and C, respectively (p<0.05). Pain relief score was significantly better in Group D at postoperative 15 min when compared with Group C (p<0.05). Conclusion: Our study demonstrated that iv dexketoprofen has superior efficacy for postoperative pain management following day-case operative hysteroscopy when compared with paracetamol and placebo. |
|
4. | Perioperative dexketoprofen or lornoxicam administration for pain management after major orthopedic surgery: a randomized, controlled study Nükhet Sivrikoz, Kemalettin Koltka, Ece Güresti, Mehmet Büget, Mert Şentürk, Süleyman Özyalçın PMID: 24481580 doi: 10.5505/agri.2014.09821 Pages 23 - 28
Amaç: Non-steroidal anti-inflammatuar ilaçlar (NSAİİ) multimodal postoperatif ağrı tedavisinde kullanılması önerilen ilaçlardır. Bu çalışmanın amacı major ortopedik cerrahi sonrasında kullanılan deksketoprofen ve lornoksikamın postoperatif analjezik etkinliğini ve morfin tüketiminde yaptığı azalmayı incelemektir. Yöntem: Etik kurul izni ve hasta onamı alındıktan sonra genel anestezi altında elektif kalça veya diz total protezi uygulanacak 120 hasta iki doz 50 mg deksketoprofen (GD), iki doz 8 mg lornoksikam (GL) veya plasebo (GP) alacak şekilde randomize edildi. Postoperatif dönemde, 0.01 mg.kg-1 bolus doz ve kilitli kalma 10 dak olacak şekilde morfin içeren HKA bazal infüzyon olmadan başlandı. Ağrı değerlendirmesi postoperatif 1, 2, 4, 6, 8, 12 ve 24. saatlerde istirahat ve hareket halinde VAS ile yapıldı. Bulgular: Gruplar arasında yaş, cinsiyet, ASA değeri, kalça ve diz protezi yapılan hasta sayısı, ağırlık, boy ve operasyon süresi açısından fark yoktu. GD ve GL hastalarının istirahat ve aktif hareket halindeki VAS değerleri GP’deki hastalardan anlamlı olarak daha düşüktü. GD’nin istirahat ve aktif hareket halindeki VAS değerleri GL’den daha düşük olarak bulundu. GD ve GL’deki hastaların postoperatif morfin tüketimi GP’dekilerden anlamlı olarak daha düşüktü. GD’deki hastaların toplam morfin tüketimi GL’den daha düşük bulundu. Sonuç: 50 mg deksketoprofenin ve 8 mg lornoksikamın intravenöz yoldan günde iki doz uygulanmasının major ortopedik cerrahi sonrası plaseboya göre daha iyi analjezi sağladığı ve morfin tüketimini azalttığı bulundu. Iki aktif ilaç karşılaştırıldığında ise analjezik etkinlik ve morfin tüketimi açısından deksketoprofen lornoksikamdan daha üstün bulundu. Objective: Non-steroidal anti-inflammatory drugs (NSAIDs) are recommended for multimodal postoperative pain management. The purpose of this study was to evaluate the postoperative pain relief and opioid-sparing effects of dexketoprofen and lornoxicam after major orthopedic surgery. Methods: After obtaining ethical committee approval and informed consent, 120 patients undergoing elective hip or knee replacement under general anesthesia were randomized to receive two intravenous injections of 50 mg dexketoprofen (GD), 8 mg lornoxicam (GL) or saline as placebo (GP) intravenously. Postoperatively, patient-controlled analgesia (PCA) morphine was started as a 0.01 mg.kg-1 bolus dose, with lockout time of 10 minutes without continuous infusion. Pain assessment was made using the Visual Analogue Scale (VAS) at rest or during movement at postoperative 1, 2, 4, 6, 8, 12, and 24 hours. Results: The three groups were similar in terms of age, gender, American Society of Anesthesiologists (ASA) class, number of patients who underwent hip or knee surgery, weight, height, and operation duration. Patients in GD and GL demonstrated significantly reduced pain scores at rest and active motion compared to GP, with lower scores in the dexketoprofen group. Patients in GD and GL used significantly less morphine in the postoperative period compared to GP. The total morphine consumption of patients in GD was lower than in GL. Conclusion: Intravenous application of 50 mg dexketoprofen twice a day and 8 mg lornoxicam twice a day improved analgesia and decreased morphine consumption following major orthopedic surgery. When the two active drugs were compared, it was found that dexketoprofen was superior to lornoxicam in terms of analgesic efficacy and opioid consumption. |
|
5. | Preemptive analgesic efficacy of dexketoprofen trometamol on impacted third molar surgery Esra Çağıran, Can Eyigör, Bahar Sezer, Meltem Uyar PMID: 24481581 doi: 10.5505/agri.2014.55265 Pages 29 - 33
Giriş: Bu çalışmada, intravenöz (IV) deksketoprofen trometamol’ün (DT) gömük üçüncü molar diş cerrahisindeki preemptif analjezik etkinliğinin plasebo grubuyla karşılaştırılması amaçlandı. Materyal-metot: Bilateral gömük diş çekimi yapılacak 18 yaş üzerinde 20 hasta prospektif, randomize, plasebo kontrollu çalışmaya dahil edildi. Bir diş çekiminde 50 mg DT alan hastaya diğer diş çekiminde plasebo uygulandı.Toplam 40 gözlem yapıldı. Ağrı skorları cerrahi sonrası Sözel Ağrı Skalası (VRS) ile değerlendirildi. Ayrıca ilk analjezik alma zamanı, ek analjezik ihtiyacı olan hastalar, hasta ve hekim memnuniyeti, yan etkiler kaydedildi. Bulgular: İlk 12 saat içinde VRS skoru DT grubunda plasebo grubuna göre anlamlı olarak daha düşüktü. (p<0.05). İlk analjezik ihtiyacı plasebo grubunda DT grubuna oranla istatistiksel olarak anlamlı daha erken oldu (p<0.05). Plasebo grubundaki hastaların ek analjezik ihtiyacı DT alan hastalara oranla istatistiksel olarak anlamlı daha fazlaydı (p<0.05). DT grubunda hasta ve hekim memnuniyeti istatistiksel olarak daha fazlaydı (p<0.05). Sonuç: Üçüncü molar diş cerrahisinde preemptif IV DT kullanımının plaseboya oranla çok daha etkin postoperatif analjezi sağladığını saptadık. Objective: The aim of this study was to compare the pre-emptive analgesic efficacy of intravenous (IV) dexketoprofen trometamol (DT) and placebo, following impacted mandibular third molar surgery. Methods: Twenty patients over 18 year old who needed bilateral lower third molar extractions were included in this prospective, randomized and placebo-controlled clinical trial. Patients whom had taken DT 50 mg of before their one extraction, took placebo before their other extraction which had been performed on the opposite side. A total of 40 observations were made. Pain scores were evaluated with a Verbal Rating Scale (VRS) after surgery. Moreover; the time to first analgesic requirement use, additional analgesic need of patients, patient and doctor satisfaction, side effects were also determined. Results: During the first 12 hours, the VRS values in DT group were significantly lower than those of placebo group patients (p<0.05). In placebo group, the time to first analgesic requirement use was significantly earlier than that of patients in DT group (p<0.05). Additional analgesic need of placebo group were significantly greater, when compared with the analgesic need of DT group patients (p<0.05). Among the DT group patients, patient and physician satisfaction was greater, which was statistically significant (p<0.05). Conclusion: Preemptive use of IV DT is more effective than placebo for using as preemptive analgesia for acute postoperative pain control in patients underwent removal of an impacted mandibular third molar surgery. |
|
CASE REPORTS |
6. | Ultrasound-guided psoas compartment block and general anesthesia for arthroscopic knee surgery: a case report Emine Aysu Şalvız, Yavuz Gürkan, Murat Tekin, Levent Buluç PMID: 24481582 doi: 10.5505/agri.2014.30633 Pages 34 - 38
Psoas kompartman bloğu, lumbar pleksusun kökler hizasında bloke edilmesi sebebiyle periferik yaklaşımlara göre daha tam bir bloktur. Genellikle yüzeyel anatomik işaret noktaları kullanılarak blok lokalizasyonu belirlenir ve lokal anestezik enjeksiyonu periferik sinir stimülatörü ile kuadriseps kasının kontraksiyonu görülerek uygulanır. Ultrason sinir bloklarında tek başına veya sinir stimülatörü yardımı ile rehberlik sağlayabilir. Biz, bu yazıda spinal anestezi girişimini reddeden, genel anestezi ve ultrason rehberliğinde psoas kompartman bloğu altında diz artroskopi cerrahisi geçiren, 48 yaşında, ASA II, erkek hasta ile ilgili deneyimimizi sunduk. Hastaya standart monitorizasyon uygulandi ve lateral dekübit pozisyon verilmesi sonrasında vertebra, psoas, erektor spina and kuadratus lumborum kasları L4-5 seviyesinde konveks prob ile gözlendi. İğne ultrason rehberliğinde ilerletildi ve iğne ucunun lokalizasyonu kuadriseps kas kontraksiyonu ile doğrulandı. Otuz mL lokal anestezik karışımının (10 mL % 2 lidokain and 20 mL % 5 levobupivakain) lumbar pleksus etrafına enjekte edilmesinin ardından hastaya genel anestezi uygulandı. Anestezi ve cerrahi işlem ek anestezik/analjezik ihtiyacı veya komplikasyon olmaksızın başarıyla tamamlandı. Hastanın postoperatif dönemde istirahatte ya da mobilizasyonda ilk 24 saatte ağrı şikayeti olmadı. Bu olgu sunumu, ultrason rehberliğinde psoas kompartman bloğunun diz artroskopi cerrahisinde peri- ve post-operatif analjezi için uygun ve etkin bir yöntem olduğunu göstermektedir. Anesthetizing the lumbar plexus at its origin facilitates a more “complete” psoas compartment block compared to peripheral approaches. It is usually performed using surface anatomical landmarks, and the site for local anesthetic injection is confirmed by observing quadriceps muscle contraction to peripheral nerve stimulation. Ultrasound may provide guidance alone or together with the aid of nerve stimulation during nerve blocks. We present a 48-year-old male patient, American Society of Anesthesiologists (ASA) physical status II, who refused spinal anesthesia, and underwent knee arthroscopy with ultrasound-guided psoas compartment block and general anesthesia. Following the standard monitoring and lateral decubitus positioning, the vertebral body, psoas, erector spinae, and quadratus lumborum muscles and hyperechoic nerve roots of the patient were visualized at the level of L4-5 with curvilinear ultrasound probe. The needle was inserted with ultrasound guidance, and correct tip position was confirmed with quadriceps contraction. Then, the mixture of 30 mL local anesthetic (10 mL 2% lidocaine and 20 ml 5% levobupivacaine) was injected at the estimated position of the lumbar plexus (junction of the posterior third and anterior two-thirds of the psoas muscle). He also received general anesthesia for the surgery. Anesthesia and surgical procedures were completed successfully without any additional anesthetic/analgesic requirement or complication. The postoperative period was pain-free both at rest and during mobilization for 24 hours. This case report shows that ultrasound-guided psoas compartment block is feasible and efficient for peri- and postoperative analgesia during knee arthroscopy. |
|
7. | A case of combined thoracic epidural anesthesia-interscalene block application in high-risk mastectomy patients: a case report Abdulkadir Yektaş, Güneş Ülkü Ülger, Mevlüt Çömlekçi, Hacer Yeter, Funda Gümüş, Kerem Erkalp, Ayşin Alagöl PMID: 24481583 doi: 10.5505/agri.2014.66588 Pages 39 - 42
Cerrahi ve anestezi tekniklerindeki gelişmeler, yüksek riskli hastaların anestezi alma ve ameliyat olabilme ihtimalini de beraberinde getirmektedir. Meme kanseri cerrahisinde genel anestezi tercih edilen başlıca yöntem olmasına rağmen, alternatif olarak rejyonel anestezi teknikleri de uygulanabilmektedir. Rejyonel anestezi uygulamasının peroperatif stres yanıt ile postoperatif mortalite ve morbiditeyi azalttığı, ilave olarak beslenmenin ve mobilizasyonun erken başlamasında etkili olduğu bilinmektedir. Rejyonel anestezi tekniklerinden yüksek torasik epidural anestezi, servikal epidural anestezi ve paravertebral blok ile mastektomi ameliyatlarının başarı ile yapıldığı daha önceki çalışmalarda bildirilmiştir. Torasik epidural anestezi ile kombine yapılan interskalen blok tekniğide servikal epidural anestezi veya genel anesteziye iyi bir alternatif olabilir. Bizde pulmoner problemleri olan, torasik epidural anestezi ile kombine interskalen blok altında, mastektomi ve aksiller disseksiyon planlanan hastayı sunmayı amaçladık. Recent advances in surgical and anesthetic techniques have facilitated general anesthesia and surgical possibilities in the higher-risk patient group. Although general anesthesia is the only preferred approach for breast surgery, there have been many clinical trials about breast surgery that has been achieved with regional anesthesia techniques. It is known that regional anesthesia application decreases the preoperative stress, postoperative morbidity and mortality. Additionally, this application positively affects the early start of feeding and mobilization. Regional anesthesia techniques like high thoracic epidural anesthesia, cervical epidural anesthesia and paravertebral block have been applied successfully in mastectomy operations. Combined thoracic epidural anesthesia-interscalene block technique may also be a good alternative to general or cervical, high thoracic epidural anesthesia. We aimed herein to present a case who underwent successful mastectomy and axillary dissection under combined thoracic epidural anesthesia-interscalene block. |
|
8. | Systemic toxicity to local anesthesia in an infant undergoing circumcision Ayşe Belin Özer, Ömer Lütfi Erhan PMID: 24481584 doi: 10.5505/agri.2014.54771 Pages 43 - 46
Dört aylık infanta lokal anestezi altında sünnet planlandı. lokal anestezi uygulandıktan sonra hastanın ağlaması durdu, jeneralize tonik klonik konvulzyonlar ve yaygın eritematöz döküntü oluştu. Hemen % 100 O2 ile maske ventilasyonu sağlandı, monitorize edildi ve intramüsküler olarak 1 mg midazolam uygulandı. Damar yolu açıldıktan sonra 50 mg sodyum tiyopental intravenöz yoldan uygulandı ve konvulzyonlar kontrol altına alındı ve endotrakeal entübasyon gerçekleştirildi. Entübasyondan 30 dakika sonra hasta ekstübe edildi. Fakat gürültülü solunumu olması üzerine hasta tekrar entübe edildi ve endotrakeal entübasyon esnasında larenksin hafif ödematöz olduğu gözlendiğinden 10 mg prednizolon intravenöz yoldan uygulandı. İkinci entübasyondan yaklaşık iki saat sonra spontan olarak soluyan ve gözlerini açan hasta ekstübe edilerek yoğun bakım ünitesine alındı. Hasta 2 gün sonra taburcu edildi. Bu hastada lokal anestezik sistemik toksisitesi düşünüldü. Pediatrik hastada lokal anestezi uygulanırken endikasyonunun doğru olması, preoperatif dönemde hastanın monitorize edilmesi, damaryolunun açılması, lokal anestezik toksisitesi gelişme ihtimaline karşı CPR uygulaması dahil tüm önlemlerin alınmış olması gerekir. Uygulama sırasında ise lokal anesteziğin maksimum uygulama dozları dikkate alınmalı ve dilüe edilerek kullanılmalıdır. A circumcision was planned for a four-month-old infant under local anesthesia. After the application of lidocaine, the infant stopped crying, and then generalized tonic-clonic convulsions and a diffuse erythematous rash developed. The patient was immediately monitored, ventilation was provided, and 1 mg midazolam was given intramuscularly. After insertion of a cannula, sodium thiopental 50 mg was given intravenously, the patient’s convulsions were controlled, and endotracheal intubation was performed. The patient was extubated 30 minutes later. However, the patient was re-intubated due to his noisy breathing, and 10 mg prednisolone was given intravenously due to mild edema seen in the larynx during endotracheal intubation. Two hours after the second intubation, the patient started to breath spontaneously and opened his eyes; he was extubated and transferred to the intensive care unit. Two days later the patient was discharged. Systemic toxicity to the local anesthesia was considered in this patient. All precautions need to be considered during the application of local anesthesia in pediatric patients, including proper indication, monitoring of the patient in the preoperative period, establishment of venous access, and readiness to apply cardiopulmonary resuscitation in the event of local anesthetic toxicity. The maximum dose of local anesthesia should be considered and it should be diluted during application. |
|
|
|
|