ISSN : 1300-0012   E-ISSN 2458-9446 Home      |      Contact      |      TR
 
 
Volume: 36  Issue: 2   Year: 2024
  Ağrı: 27 (2)
Volume: 27  Issue: 2 - 2015
Hide Abstracts | << Back
REVIEW
1.An update on the pathophysiology of idiopathic intracranial hypertension alias pseudotumor cerebri
Betül Baykan, Esme Ekizoğlu, Güneş Altıokka Uzun
PMID: 25944131  doi: 10.5505/agri.2015.22599  Pages 63 - 72
İdiyopatik intrakraniyal hipertansiyon (İİH) şiddetli başağrısı, papilödem ve görme bozukluklarına yol açan, nedeni bilinmeyen intrakraniyal basınç artışı ile karakterize bir sendromdur. Eskiden kullanılan psödotümör serebri tanımı son yıllarda yeniden gündeme gelmiştir. İdiyopatik intrakraniyal hipertansiyon için en tutarlı ve en güçlü risk faktörleri obezite ve kadın cinsiyettir. Nadiren İİH’de papilödem görülmeyip, başağrısı migrenöz özellikler taşıyan kronik günlük başağrısı profili gösterebilir. Farklı klinik durumlarla birlikteliği görülen bu durumun etiyolojisini açıklamaya yönelik çeşitli mekanizmalar öne sürülmüştür. Son yıllarda, enflamatuvar etmenler, natriüretik peptitler ve akuaporinlerin pathogeneze katkı olasılıkları üzerinde durulmaktadır. Öte yandan bazı araştırıcılar, İİH hastalarının çoğunda iki yanlı transvers sinüs darlığı görüldüğünü bildirmiş, bu nedenle de bazı hastalarda dural sinüslere stent yerleştirilmiştir. Görüldüğü gibi tek bir kuram bu sendromla ilgili soruları açıklamaya yetmemektedir ve İİH’nin kesin nedeni üzerinde görüş birliği sağlanamamıştır. Bu derlemenin amacı, İİH’nin gizemli patogenezi üzerine yeni gelişen görüşleri tartışmaktır.
Idiopathic intracranial hypertension (IIH) is a syndrome characterized by increased intracranial pressure of unknown cause, leading to severe headache, papilledema and visual disturbances. Its former name, pseudotumor cerebri, has gained popularity recently. The strongest and most consistent risk factors of IIH are obesity and female gender. Infrequently, IIH may present in the absence of papilledema showing a headache profile similar to chronic daily headache with migrainous features. There have been several proposed mechanisms to explain the etiology of this disorder associated with various clinical conditions. In recent years, some inflammatory factors, natriuretic peptides and aquaporins have been proposed as possible contributors of the pathogenesis. On the other hand, some investigators have reported that bilateral transverse sinus stenosis is seen in the majority of IIH patients; therefore, dural sinus stent placement is used in some patients. No single theory has been able to provide a comprehensive answer, and there is no consensus about the exact cause of IIH. The aim of this review was to discuss the new insights on the mysterious pathogenesis of IIH.

EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES
2.Relationship between restless leg syndrome and quality of life in uremic patients
Demet Tekdöş Demircioğlu, Gülis Kavadar, Özgül Esen Öre, Tuluhan Yunus Emre, Umut Yaka
PMID: 25944132  doi: 10.5505/agri.2015.19327  Pages 73 - 78
Amaç: Huzursuz bacak sendromu (HBS) ağrı, dinlendirici olmayan uyku, gündüz uyku hali ve konsantrasyon bozuklukları yaratan bir hastalıktır. Düzenli hemodiyalize giren son dönem böbrek yetersizliği olan hastalarda huzursuz bacak sendromunun sıklığının artmış olabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmada düzenli hemodiyalize giren hastalarda huzursuz bacak sendromu ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Türk Böbrek Vakfı Diyaliz Ünitesi’ne ayaktan başvuran 118 kronik hemodiyaliz hastası değerlendirildi. Uluslararası Huzursuz Bacak Sendromu Çalışma Grubu’nun (IRLSSG) belirlediği tanı kriterlerne uyan 49 hasta çalışmaya dahil edildi. Huzursuz bacak sendromu sempromlarının şiddeti Uluslararası Huzursuz Bacak Sendromu Sınıflama Skalası (IRLS) kullanılarak değerlendirildi. Yaşam kalitesini değerlendirmek amacıyla KısaForm-36 (KF-36) ölçeği kullanıldı. Hastaların demografik özellikleri, komorbid hastalıkları ve laboratuvar verileri kaydedildi. İstatistiksel analizde SPSS paket program kullanıldı.
Bulgular: Uluslararası Huzursuz Bacak Sendromu Çalışma Grubu tanı ölçütlerini karşılayan 26 kadın 23 erkek toplam 49 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 61.35±13.17 yıldı. IRLS skoru ile KF-36 Fiziksel, Zihinsel ve Toplam skorlar arasında istatistiksel açısından anlamlı negatif korelasyon saptandı (p=0.018 r=-0.351, p=0.01 r=-0.380, p=0.00 r=-0.499). IRLS skoru ile diyaliz süresi, yaş, serum ferritin, PTH ve komormid hastalıklar ile anlamlı ilişki bulunmadı p>0.05).
Sonuç: Huzursuz bacak sendromu diyalize giren son dönem hastalarda sık rastlanan bir sorun olduğu düşünülmektedir. Huzursuz bacak sendromuna bağlı ağrı ve diğer semptomların son dönem böbrek yetersizlikli hastaların yaşam kalitesini kötü yönde etkileyebileceği düşünülerek bu yakınmalara yönelik tanı ve tedavi yaklaşımları bu hastaların yaşam kalitelerinin artırılmasına katkıda bulunacaktır.
Objectives: Patients with RLS suffer nonrestorative sleep, daytime sleepiness, fatigue, and concentration problems. In addition, dialysis itself effects the psychological and social life of the patient negatively. The aim of this study was to determine the prevalence of RLS in patients on regular hemodialysis, and its relationship with patients’ quality of life, socio-demographic and laboratory data.
Methods: One hundred and eighteen stable chronic hemodialysis (HD) patients referring to the hemodialysis unit of Turkish Kidney Foundation and 49 patients that met IRLSSG diagnostic criteria were included into the study. IRLSSG Diagnostic Criteria and International Restless Leg Syndrome rating scale were used as a guideline to diagnose and evaluate the severity of RLS. Short form-36 health survey was used to evaluate the quality of life. For statistical analysis, the “SPSS for Windows” package program was used.
Results: A total of forty-nine patients, of whom 26 were female and 23 were male, that met IRLSSG diagnostic criteria were included into the study. Mean age of the patients was 61.35±13.17 years. There was a negative correlation between the IRLSS score and SF36 Physical Score, Mental Score and Total Score, respectively (p=0.018 r=-0.351, p=0.01 r=-0.380, p=0.00 r=-0.499). There was no significant correlation between the IRLSS score and dialysis duration, blood ferritin and parathyroid hormone and other comorbid diseases.
Conclusion: RLS is a common distressing problem in patients with ESRD, which negatively impacts functional health status. Clinicians should be aware of the symptoms of RLS to decrease morbidities related with quality of life.

3.Pain levels of examined muscles and gender differences in pain during electromyography
Pınar Yalınay Dikmen, Elif Ilgaz Aydınlar, Geysu Karlıkaya
PMID: 25944133  doi: 10.5505/agri.2015.32154  Pages 79 - 82
Amaç: Bu çalışmanın amacı EMG incelemesi sırasında kaslardaki ağrı düzeylerinini değerlendirmek ve ayrıca cinsiyet ile ağrı düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: İki yüz yirmi yedi olgu (166 kadın, 111 erkek) çalışmaya katıldı. Numerik analog skala (NAS)’sı her kas için iğne EMG’si sonrasında öğrenildi.
Bulgular: Toplamda 1242 kas incelendi. İncelenen kaslar arasında en yüksek NAS düzeyleri Abduktor Pollisis Brevis (APB) (5.8±2.6), 1. Dorsal Interosseöz (4.2±2.6) ve Vastus Lateralis (4.0±2.6) kaslarında bulundu. Kadın hastaların NAS düzeyleri (4.3±2.7) erkek hastaların NAS düzeylerinden (2.8±2.3) belirgin olarak yüksekti (p<0.01).
Sonuç: Hastalar için 1. Dorsal Interosseöz kası APB kasından daha az ağrılı bulundu. Çalışmamız kadınların iğne EMG’de erkekelere kıyasla daha yüksek ağrı düzeyleri bildirdiğini, ancak her iki cinsde de incelenen kaslarda ağrı düzeylerinin ortadan daha yüksek olmadığını ortaya koymuştur.
Objectives: The aim of this study was to evaluate the pain level of each muscle during an EMG study and also search for any association between the pain levels and gender.
Methods: Two hundred and twenty-seven subjects (166 females and 111 males) participated in the present study. Numeric analogue scale (NAS) was obtained from the patients after needle EMG for each muscle.
Results: In total, 1242 muscles were examined. The highest pain levels among examined muscles were found on Abductor Pollicis Brevis (APB) (5.8±2.6), First Dorsal Interosseous (4.2±2.6) and Vastus Lateralis (4.0±2.6). NAS levels of the female patients (4.3±2.7) were apparently higher than those of the male patients (2.8±2.3) (p<0.01).
Conclusion: First Dorsal Interosseous muscle was found less painful than APB muscle for the patients. Our study displayed greater pain sensitivity among females compared with males during the needle EMG; however, the pain levels of examined muscles were not higher than moderate for both genders.

4.Effect of transforaminal anterior epidural steroid injection on neuropathic pain, quality of sleep and life
Sinem Sarı, Osman Nuri Aydın, Gülsüm Güleser, İmran Kurt, Alparslan Turan
PMID: 25944134  doi: 10.5505/agri.2015.91489  Pages 83 - 88
Amaç: Bu çalışmada bel ağrısı dolayısı ile transforaminal anterior epidural steroid injeksiyonu (TAESİ) uygulanan hastalarda yapılan girişimin, yaşam, uyku kalitesi ve nöropatik ağrı üzerine üzerine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurul izni ve hasta onamı alındıktan sonra Ekim 2011- Ekim 2012 tarihleri arasında Algoloji Bilim Dalı Polikliniği’ne bel ağrısı şikayeti ile başvuran ve transforaminal anterior epidural steroid enjeksiyonu yapılmış hastalar dahil edildi. İşlem öncesi ve sonrası hastalara Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği (PSQI), Kısa form 12 (SF 12) ve DN4 testi uygulandı ve Visual Analog Skala (VAS) Skoru bakıldı.
Bulgular: Çalışmaya 102 (Kadın/Erkek: 52/50) hasta dâhil edildi. Hastaların yaş ortalaması 53.29±1.39 idi. Seksen yedi hasta lomber disk hernisi, yedi hasta spinalstenoz, sekiz hastanın başarısız bel cerrahisi tanısı mevcuttu. Hastaların VAS, DN4 ve PSQI toplam değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı düzelme görüldü (p=0.0001). Uyku kalitesi ölçeğinin uyku süresi (p=0.0001) ve alışılmış uyku etkinliği (p=0.0001) alt komponentlerinde çok anlamlı olmak üzere, subjektif uyku kalitesi (p=0.003), uykuya dalma süresi (p=0.014), uyku bozuklukları (p<0.001), uyku ilacı kullanımı (p=0.003) ve gündüz işlevsellik kaybı (p=0.015) alt komponentlerinde anlamlı düzelme görüldü. Yaşam kalitesinde anlamlı farklılık tespit edilmedi.
Sonuç: Çalışmamızda bel ağrısı dolayısı ile yapılan transforaminal anterior epidural steroid uygulamasının, hastaların ağrı, nöropatik ağrı ve uyku kalitesinde anlamlı ölçüde iyileşme sağladığını fakat yaşam kalitesi üzerine etkili olmadığını tespit ettik.
Objectives: Transforaminal anterior steroid injections are frequently used for low back pain. In the current study, It was aimed to investigate the effects of transforaminal anterior epidural steroid injection (TAESI) in patients with low back pain in regards to quality of life and sleep, and neuropathic pain.
Methods: Ethics committee approval and patient consent were obtained. Patients with low back pain scheduled to receive transforaminal epidural steroid injections between October 2011 and October 2012 were included into the study. Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI), Short form 12 (SF 12), DN4 tests and Visual Analog Scale Score (VAS) were measured prior to procedure and three months later. All the tests were compared with baseline evaluations prior to injections.
Results: One hundred and two (female/male: 52/50) patients with a mean age of 53.3±1.4 were included. Primary diagnoses were lumbar disc herniation in eighty-seven patients, spinal stenosis in seven and failed back surgery syndrome in eight patients. Statistically significant improvement was seen in the total VAS, DN4 and PSQI scores (p=0.0001) of the patients at the third month follow-up. Sleep duration (p=0.0001), habitual sleep efficiency (p=0.0001), subjective sleep quality (p=0.003), sleep latency (p=0.014), sleep disturbances (p<0.001), sleep medication use (p=0.003), and day time dysfunction (p=0.015) showed a significant decrease in sub-components. There was no significant difference in SF 12 quality of life.
Conclusion: It was determined in the study that transforaminal epidural steroid injection provided a substantial improvement in patients’ pain and neuropathic pain and quality of sleep, but had no effect on the quality of life.

5.The relation between pain perceived by the patients hospitalized in the algology clinic and their sleep and quality of life
Gülay Yıldırım, Şükran Ertekin Pınar, Cevdet Düger, Saliha Altıparmak, Sinan Gürsoy, Caner Mimaroğlu
PMID: 25944135  doi: 10.5505/agri.2015.53315  Pages 89 - 96
Amaç: Ağrı kliniğinde yatan hastaların algıladığı ağrının uyku ve yaşam kalitesi üzerine etkisini belirlemek.
Gereç ve Yöntem: Sivas’ta bir üniversite hastanesinin ağrı kliniğinde yatarak tedavi gören, çalışmaya katılmayı kabul eden 122 hasta örneklemi oluşturmuştur. Veriler Kişisel Bilgi Formu, Visüel Analog Skala (VAS), Pittsburg Uyku Kalitesi Ölçeği (PUKÖ) ve Kısa Form 36 (SF-36) ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde bağımsız gruplarda t-testi, Mann-Whitney U testi, Kruskal-Wallis testi ve pearson korelasyon analizi kullanılmıştır. Anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak alınmıştır.
Bulgular: VAS ile yaşam kalitesi alanları olan fiziksel işlevsellik, fiziksel rol güçlüğü ve emosyonel rol güçlüğü arasında orta derecede ters yönde bir ilişki belirlendi. VAS ile vitalite ve ruhsal sağlık arasında zayıf derecede ters yönde bir ilişki belirlendi. VAS ve toplam uyku skoru arasında orta derecede doğrusal bir korelasyon var iken VAS ve yaşam kalitesi ağrı alan puanı arasında iyi bir korelasyon saptandı. Uyku kalitesi ile yaşam kalitesi alt alanları olan genel sağlık ve sosyal fonksiyon alanlarında ise istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki belirlenemedi.
Sonuç: Ağrı, uyku kalitesi ve yaşam kalitesi arasında ilişki vardır. Ağrı düzeyi arttıkça uyku ve yaşam kalitesinin olumsuz olarak etkilendiği, uyku kalitesi azaldığında da yaşam kalitesinin olumsuz yönde etkilendiği saptanmıştır. Araştırma bulgularına göre hastaların uyku kalitesinin kötü olduğu belirlenmiştir. Bunun için de ağrıyı gidermeye yönelik uygulamalar, uyku ve yaşam kalitesi üzerinde olumlu bir etkiye sahip olacaktır.
Objectives: The aim of the present study was to determine the effects of perceived pain on quality of sleep and life in patients hospitalized in a pain clinic.
Methods: Population of the present descriptive study composed of patients (>18 years old) treated as inpatients in the algology clinic of a university located at the city center of Sivas, who consented to participate in the study (122 patients). Data were collected through Personal Information Form, Visual Analog Scale (VAS), Pittsburg Sleep Quality Index (PSQI) and Short Form 36. Data were analyzed using independent t-test, Mann Whitney U test, Kruskal Wallis test and Pearson correlation test. Statistical significance level was set at p<0.05.
Results: A moderate negative correlation was found between VAS and three dimensions of SF-36, namely Physical Functioning, Role-Physical and Role-Emotional. VAS was weakly and negatively correlated to Vitality and Mental Health. There was a good linear correlation between VAS and quality of life (QoL), pain score while there was a moderate linear correlation between VAS and the total sleep score. It was found that quality of life was not statistically significantly correlated to General Health and Social Functioning.
Conclusion: There is a relationship between pain, sleep quality and quality of life. Quality of sleep and life was found to decrease as the level of pain increased, and quality of life was affected negatively when the quality of sleep was poor. Applications towards resolving pain would have a positive effect on the quality of sleep and life.

6.Incidence of chronic pain after ingunial hernia repair
Yücel Karaman, Hüseyin Özkarakaş, Semra Karaman, Murat Turan, Mustafa Gönüllü, Meltem Uyar, Zeki Tekgül
PMID: 25944136  doi: 10.5505/agri.2015.55706  Pages 97 - 103
Amaç: İnguinal herni onarımı sonrası erişkinlerde %5-35 oranında kronik ağrı gelişmektedir. Bu ağrının; uygulanan cerrahi tekniğe, ameliyat öncesi ve sonrası ağrıya, hastanın psikososyal ve fizyolojik yapısına veya diğer nedenlere bağlı oluşabileceği belirtilmekle birlikte kesin bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bu çalışmada; inguinal herni onarımı sonrası gelişen kronik ağrının görülme sıklığı ve risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: 2011 yılı Ocak ayı ile 2012 yılı Aralık ayı arasında inguinal herni onarımı yapılan 204 hasta çalışmaya dahil edildi. İlk 24 saat içindeki akut ağrıları VAS ile ölçülen hastaların operasyon sonrası üçüncü ve altıncı ay içerisindeki bulguları telefon görüşmesi ile kaydedildi. Ağrı veya başka bir rahatsızlığın varlığı, ağrı kesici ilaç kullanımı, VAS değerleri ve ağrının karakterine ilişkin bulgular araştırıldı. Operasyondan üç ay sonrasında VAS ≥3 olan hastalardaki ağrı, kronik ağrı olarak değerlendirildi.
Bulgular: Operasyondan üç ay sonrasında devam eden ameliyat sonrası ağrı insidansı %18, altı ay sonra sonrasında ise %11.2 olarak bulundu. Hastaların %78.3’ünde ameliyat öncesi ağrı olduğu ve %21.8’inde kronik ağrı geliştiği saptandı. Ameliyat sonrası ilk 24 saatteki VAS değerlerinin ortalaması kronik ağrı gelişenlerde 3.13±1.12 ve kronik ağrı gelişmeyenlerde ise 1.71±1.27 olarak bulundu. Herni onarımı reoperasyonu olan hastaların (%5.2) hepsinde kronik ağrı geliştiği görüldü. Hastaların %48’inde kronik ağrı nöropatik özellikler taşıyordu ve şiddeti orta düzeyde idi.
Sonuç: İnguinal herni onarımı sonrası %18 olarak bulduğumuz ameliyat sonrası kronik ağrı oranı yapılan benzer çalışmalar ile uyumludur. Diğer risk faktörleri ile karşılaştırıldığında; ameliyat öncesi dönemde ağrının varlığı, ameliyat sonrası akut ağrının şiddeti ve reoperasyonlar ameliyat sonrası kronik ağrının gelişiminde en önemli risk faktörleri olarak değerlendirildi.
Objectives: The percentage of chronic pain in adults having inguinal hernia repair is 5-35%. Although this pain is thought to be related to some reasons, there is not an exact conclusion about this. In this study, the aim was to point out the incidence of chronic pain after inguinal hernia repair and determination of the risk factors.
Methods: Two hundred and four patients having inguinal hernia surgery between January 2011 and December 2012 were included into this study. The patients’ pain was measured with VAS within 24 hours and at the third and the sixth month after surgery. The patients whose VAS was>3 three months after surgery were evaluated to have chronic pain.
Results: The incidence of pain continuing 3 months after surgery was 18.6% and 11.2% six months after surgery. 78.3% of the patients had already had pain before surgery, and in 28% of them, chronic pain had evolved. The measure of VAS within 24 hours postoperatively was found higher in patients who developed chronic pain (3.13±1.12/1.71±1.27). 5.2% of the patients had re-operation for reparation and chronic pain developed in all. Chronic pain was neuropathic in 48% of the patients, and its severity was moderate.
Conclusion: The incidence of chronic pain after inguinal hernia repair was found %18, compatible with similar studies. Compared with other risk factors, preoperative pain, postoperative severe acute pain and reoperations were thought to be the most important risk factors for the development of chronic pain.

7.Symptoms seen in inpatient palliative care and impact of palliative care unit on symptom control
Neşe Uysal, Gülçin Şenel, Şerife Karaca, Nihal Kadıoğulları, Nesteren Koçak, Gonca Oğuz
PMID: 25944137  doi: 10.5505/agri.2015.26214  Pages 104 - 110
Amaç: Bu araştırmanın amacı, palyatif destek verilecek kanser hastalarında palyatif bakıma kabul sırasında görülen semptomları belirlemek, şiddetini ölçmek, hastaneye yatıştan sonra ilk bir haftadaki değişiklikleri kaydederek palyatif bakımın hasta semptomları üzerindeki etkisini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Araştırmanın örneklemi, ön uygulama verileri kullanılarak yapılan kitle ortalaması önemlilik testi sonuçlarına göre 108 olarak belirlendi. Hastaneye kabulde, yatışın üçüncü ve yedinci günlerinde Edmonton Semptom Tanılama Ölçeği’ni tamamlayabilen hastalar değerlendirmeye alındı. Verilerin toplanmasında Tanıtıcı Özellikler Anket Formu, Edmonton Semptom Tanılama Ölçeği ve Palyatif Performans Skalası kullanıldı.
Bulgular: Hastaların %50’si yatış sırasında ağrı şiddetini 5 ve üzeri olarak tanımlarken yedinci günde bu oranın %6.5 olduğu saptandı. Hastaların ağrı, uykusuzluk, iştahsızlık, kendini iyi hissetme durumu semptomları ortalama değerlerinin hastaneye kabule göre, üçüncü günde ve yedinci günde anlamlı derecede azaldığı belirlendi. Bununla beraber bulantı, endişe, nefes darlığı ve konstipasyon semptomları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı.
Sonuç: Bu araştırmada kanser hastalarının yaşam kalitesini bozan ağrı, yorgunluk, uykusuzluk, iştahsızlık ve kendini iyi hissetme durumu gibi semptomların şiddetinde palyatif bakım desteği ile hızlı bir düzelme sağlandığı saptandı.
Objectives: The purpose of this study was to determine the symptoms observed during admission to palliative care in patients that would be provided palliative support, to measure their intensity, and to evaluate the effect of palliative care on patient symptoms by recording changes during the first week after admission to hospital.
Methods: The sample of the study was determined as 108 according to the population mean significance test conducted by using preliminary application data. Patients who were able to complete the Edmonton Symptom Assessment Scale during admission to hospital, on the 3rd and 7th days of hospitalization were included into the evaluation. The Introductory Characteristics Questionnaire, Edmonton Symptom Assessment Scale and Palliative Performance Scale were used for the collection of the data.
Results: While 50% of the patients defined pain intensity as 5 and over during admission, this rate was determined to be 6.5% on the 7th day. Mean values of the symptoms of pain, insomnia, loss of appetite, and status of well-being decreased significantly on the 3rd and 7th days after admission compared to the time of admission to the hospital. Besides, no statistically significant difference was found among the symptoms of nausea, anxiety, shortness of breath, and constipation.
Conclusion: In this study, it was determined that the intensity of symptoms deteriorating the life quality of cancer patients such as pain, fatigue, insomnia, loss of appetite, and status of well-being improved rapidly with palliative care support.

CASE REPORTS
8.Sporadic hemiplegic migraine
Emrah Aytaç, Faruk Pirinççioğlu, Levent Ertuğrul İnan
PMID: 25944138  doi: 10.5505/agri.2015.38233  Pages 111 - 113
Hemiplejik migren hemiparezinin eşlik ettiği auralı migrenin özel bir şeklidir ve etiyolojisi net olmayan nadir bir durumdur. Bu olguda nadir görülen sporadik hemiplejik migrenli (SHM) 39 yaşında kadın hastayı sunduk. Tekrarlayan baş ağrıları, hemiparezi ve fokal nörolojik defisit öyküsü olan hastaya anamnez, muayene bulguları ve ileri görüntüleme yöntemleri ile SHM tanısı konularak ayırıcı tanıları gözden geçirildi.
Hemiplegic migraine, whose etiology is unclear, is a specific form of migraine with aura including hemiparesis. In this study, it was aimed to present the case of a 39-year-old women, suffering from sporadic hemiplegic migraine. The patient suffered recurrent severe headaches, and existing focal neurological symptoms, including alternant hemiparesis. On the basis of the history, thorough clinical observation and numerous accessory investigations, a diagnosis of sporadic hemiplegic migraine was established. Differential diagnoses of SHM were highlighted.

9.Post-stroke complicated pain
Abdulkadir Yektaş, Ayşin Alagöl
PMID: 25944139  doi: 10.5505/agri.2015.08860  Pages 114 - 118
Yetmiş yedi yaşında, erkek hasta. İki yıl önce inme geçirmiş. İnme sonrasında, sol diz ile kalça arasında, sürekli, oyucu tarzda, çok şiddetli, dizden kalçaya doğru yayılan, ayakta durma ve yürüyüşle artan ağrısı var. Ağrının nedenine yönelik yaptığımız tanı ve uygulanan tedavi yöntemleriyle, bu esnada hastanın ağrısının niteliğindeki değişimleri inceledik. İnme sonrası, sol bacakta santral nöropatik ağrısı ve dejeneratif disk hastalığına bağlı periferik nöropatik ağrısı, dejeneratif disk hastalığına bağlı radiküler nosiseptif ağrısı ve gonartroza bağlı nosiseptif ağrısı olan hastadaki tedavi yaklaşımlarımızı sunmayı amaçladık.
A seventy-seven year-old male patient had a stroke two years ago. Following the stroke, the patient had continuous, excruciating, severe pain between the left knee, which increased when standing and walking. We looked into the change in the character of the patient’s pain after treatment. This study aimed to present our treatment approaches to the patients who develop central neuropathic pain, degenerative disk disease-related peripheral neuropathic pain and radicular nociceptive pain, and gonarthrosis-related nociceptive pain in the left leg following stroke.

LETTER TO THE EDITOR
10.Secondary cluster headache due to cavernous sinus meningioma
Şükriye Feryal Menkü, Gülçin Benbir, Sabahattin Saip
PMID: 25944140  doi: 10.5505/agri.2015.83446  Pages 119 - 120
Küme baş ağrısı, tekrarlayıcı, oldukça şiddetli, 15-180 dakika süren, yüz, burun ve gözlerde otonomik semptomların eşlik ettiği, tek taraflı temporal ve periorbital baş ağrıları ile şekillenen bir sendromdur.[1,2] Ağrı, haftalar ya da aylar sürebilen küme dönemleri boyunca, genellikle günün aynı zamanlarında ortaya çıkar. Ortalama 20-40 yaşları arasında başlar, erkeklerde daha sıktır. Bu baş ağrısı çoğunlukla primer olarak görülür,[2] ancak nadir de olsa tümör, diseksiyon veya enfeksiyonlar gibi sekonder nedenlerle de ortaya çıkabilir.[3,4] Burada, uluslar arası tanı kriterlerini karşılayan tipik küme tipi baş ağrısı şikayetleri ile başvuran ancak kavernöz sinüs menenjiomu saptanan bir hasta sunulmaktadır.
Cluster headache is a neurological disorder characterized by recurrent, sudden, short-lasting, very severe, unilateral temporal-periorbital pain. It is a rare subtype of primary headache; and very rarely secondary forms have been reported in the literature. Here is reported a patient with secondary cluster headache due to cavernous sinus meningioma, who have presented with typical features of primary cluster headache fulfilling the criteria defined by the international headache committee.

11.Folliculitis following greater occipital nerve block
Semih Değerli, Handan Güleç, Filiz Koç
PMID: 25944141  doi: 10.5505/agri.2015.47124  Pages 121 - 122
Sayın yetkili editore mektup olarak gönderilmiştir.
Sayın yetkili editore mektup olarak gönderilmiştir.



   
Copyright © 2024 The Journal of The Turkish Society of Algology, All Rights Reserved.