ISSN : 1300-0012   E-ISSN 2458-9446 Home      |      Contact      |      TR
 
 
Volume: 36  Issue: 2   Year: 2024
  Ağrı: 22 (1)
Volume: 22  Issue: 1 - 2010
Hide Abstracts | << Back
REVIEW
1.Low back pain in policemen
Esra Arıkan Beyaz, Ayşegül Çakmak
Pages 1 - 6
Bel ağrısı epidemiyolojik olarak uzun zamandır irdelenmekte olup, insidans çeşitli meslek gruplarında da araştırılmaktadır. Bel ağrısına klinik yaklaşım ve tedavi gayet iyi tanımlanmış olmasına rağmen, mesleki bel ağrıları için klinik ana hatlar o kadar net değildir. Mesleki fiziksel gereksinimler ve psikososyal özellikleri bakımından polisler, mesleki bel ağrısı açısından riskli bir gruptur. Bu derlemede, polislerde mesleki bel ağrısı incelenmiş ve tedavi yaklaşımları gözden geçirilmiştir.
Low back pain has been investigated epidemiologically for many years, and its incidence in different occupations has been studied. There are well-established clinical guidelines for the management of low back pain, but these provide limited guidance on occupational aspects. In view of the risky physical demands and psychosocial features of police work, policemen are at risk for low back pain. In this review, occupational low back pain and therapeutic approaches in policemen were investigated.

EXPERIMENTAL AND CLINICAL STUDIES
2.The effects of intravenous paracetamol on postoperative analgesia and tramadol consumption in cesarean operations
Alper Kılıçaslan, Sema Tuncer, Ali Yüceaktaş, Mehmet Uyar, Ruhiye Reisli
Pages 7 - 12
Amaç: Bu çalışmada, sezaryen operasyonlarında hasta kontrollü analjezide (HKA) intravenöz (iv) tramadol ile kombine edilen iv parasetamolün postoperatif ağrı kontrolü ve tramadol kullanımı ve yan etkileri araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Sezaryen operasyonu geçirecek ASA I-II grubu 50 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar randomize olarak iki gruba ayrıldı ve bütün olgulara standart genel anestezi uygulandı. Grup I’e operasyon sonlanmadan 15 dk önce ve operasyon sonrası 6 saat ara ile 100 cc serum fizyolojik, grup II’ye ise aynı zaman aralıklarında 1gr iv parasetamol ilk 24 saat verildi. Cerrahinin sonunda olgulara iv HKA cihazı ile tramadol uygulandı. Ağrı ve sedasyon skorları 1., 3., 6., 12. ve 24. saatlerde değerlendirildi. Bulgular: Çalışma sonunda tramadol tüketimi ve yan etkiler kaydedildi. Ağrı skorları ve tramadol tüketimi parasetamol grubunda, kontrol grubuna göre daha düşük bulundu (p<0.05). Sedasyon skorları ve bulantı-kusma gruplar arasında benzer bulundu (p>0.05). Sonuç: Sonuç olarak sezaryen operasyonları sonrası tramadol ile birlikte kullanılan parasetamol güvenilir ve etkin bir analjezi sağlamakta, tramadol tüketimini azaltmaktadır.
Objectives: In this study, the effects and side effects of intravenous paracetamol application, combined with patient-controlled intravenous tramadol analgesia, were investigated in elective cesarean operations for postoperative pain control and its tramadol-sparing effect. Methods: Fifty ASA I-II patients scheduled for cesarean operation were enrolled in this study. Patients were randomly divided into two groups: group I served as a control group, with saline administration (100 ml) 15 min before the end surgery and every 6 h for 24 h, whereas group II received paracetamol (1 g/100 ml) at the stated time points. All patients received a standard anesthetic protocol. At the end of surgery, all patients received tramadol i.v. via a PCA (patient-controlled analgesia) device. Pain and sedation scores were assessed at 1, 3, 6, 12 and 24 h postoperatively.
Results: Tramadol consumption and adverse effects were noted in the first 24 hours following surgery. The pain scores were significantly lower in the paracetamol group when compared with the control group (p<0.05). The cumulative tramadol consumption was lower in the paracetamol group than the control group (p<0.05). No significant difference was observed in sedation scores and nausea-vomiting scores between the groups (p>0.05). Conclusion: We conclude that paracetamol is a safe and effective treatment option in post-cesarean pain for combination with tramadol, as it produces effective analgesia and reduces tramadol consumption.

3.Determining headache characteristics among Health Sciences Faculty students and evaluating the cultural beliefs affecting their treatment selection(s)
Fadime Üstüner Top, Tayibe Usta, Sonay Gücesan
Pages 13 - 20
Amaç: Sağlık bilimleri fakültesi öğrencilerinin baş ağrısının karakteristik özelliklerinin belirlenmesi ve baş ağrısını geçirmek için uyguladıkları kültürel inanışların değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu tanımlayıcı çalışmada evren olarak fakültenin tamamı alındı, ulaşılan 243 kişi örneklemi oluşturdu. Veriler yüz yüze görüşme yöntemi ile 54 sorudan oluşan anket formu kullanılarak elde edildi. Elde edilen veriler SPSS 16 paket programı ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrenciler, yaşamı boyunca en az bir kez baş ağrısı yaşadığını bildirdi. Baş ağrısı yerleşim yeri (%51.0) iki taraflı, (%50.9) ağırlık hissi, sıkıcı, oyucu karakterde, (%50.6) akşam saatlerinde başlayan ve (%54.3) geçtikten sonra kendini yorgun/bitkin hissettiren özellikteydi. Baş ağrısı ile birlikte %71.2’si sese duyarlılık, %49.8’si aktivite ile artış olduğunu bildirdi. Baş ağrısı olan 179 öğrenci hiç doktora gitmediğini, bunların 74’ünün de kendi kendine ağrı kesici ilaç aldığı belirlendi. İlaç tedavisi dışında %81.1’i uyumanın, %50.6’si ise baş ve boyuna masaj yapmanın ağrıyı geçirdiğini veya hafiflettiğini belirtti.
Sonuç: Baş ağrısı nedeni ile hekime başvurular yetersiz, kendi kendine ilaç kullanımı fazla ve ilaç dışı yöntemlerin ağrıyı geçirme veya hafifletme durumu yetersizdir.
Objectives: We aimed to evaluate the headache characteristics among students of the Faculty of Health Sciences and the cultural beliefs affecting their treatment selection(s).
Methods: This research was faculty-centered and 243 students formed the sample. Data was derived from face-to-face interview, using a 54-item questionnaire. Results: The students involved in the research admitted that they had experienced a headache at least once in their lives. 51.0% stated the headache was localized on both sides, 50.9% reported a sense of heaviness, baring, carving in character, 50.6% stated that the headaches started in the evening and were voice, and 54.3% reported feeling tired afterwards. 71.2% of the students expressed sensitivity to voice in conjunction with the headache and 49.8% of them reported an increase in headache with activity. 179 students suffering from headache had never applied to a doctor, and 74 of them self-administered medication. Aside from the treatment with medicine, 81.1% stated that head and neck massages ameliorated/resolved their headache symptoms. Conclusion: Reports of seeing a doctor, taking painkillers or using other techniques for treating the headache were deficient.

4.Approaches taken by nurses in treating postoperative pain
Fatma Ay, Şule Ecevit Alpar
Pages 21 - 29
Amaç: Cerrahi girişimlerin önemli bir ağrı nedeni olduğu bilinmektedir. Ağrı algısı yaş, gelişim dönemleri, önceki ağrı deneyimleri ve diğer çevresel faktörlerle ilişkilidir. Postoperatif ağrı düzeyi farklı farmakolojik ve nonfarmakolojik tekniklerle azaltılabilir. Bu araştırma, ağrı probleminde uygulanan hemşirelik uygulamalarını belirlemek amacı ile yapıldı. Gereç ve Yöntem: Araştırmaya, cerrahi kliniklerinde çalışan 189 hemşire katıldı. Araştırmacılar tarafından hazırlanmış olan soru formu ile hemşirelerin demografik özellikleri ve ağrı probleminde uyguladıkları aktiviteler belirlendi. Bulgular: Sonuçlar, 146 hemşirenin (%77.2) ağrıyı azaltmak için en sık analjezik uyguladıklarını göstermiştir.
Sonuç: Ağrı yönetiminde kullanılan diğer hemşirelik uygulamaları; hasta kontrollü analjezi (HKA), masaj, görsel kıyaslama ölçeği (GKÖ), gevşeme tekniklerini öğretme, harekete yardım etme ve yaşam bulgularını değerlendirmedir.
Objectives: Surgery is recognized as an important cause of pain. Expression of pain differs according to age, developmental stage, previous pain experiences, and other modifying environmental factors. The degree of postoperative pain should be reduced using different techniques, both pharmacological and non-pharmacological. This study aimed to determine the effects of various actions taken by nurses for the purpose of pain management. Methods: One hundred eighty-nine nurses working in the surgical ward were included in this study. A questionnaire was used to investigate demographic data and the actions taken by the nurses in the study group to alleviate pain. Results: The results showed that 146 of 189 nurses (77.2%) administered analgesic medication more often than employing other techniques for pain management. Conclusion: The other applications in pain management included patient-controlled analgesia (PCA), massage, visual analog scale (VAS), and teaching relaxation techniques, helping with mobilization, and assessing vital signs.

5.The relation between health-related quality of life and pain, depression, anxiety, and functional independence in persons with chronic physical disability
Tülay Tarsuslu, Eylem Tütün Yümin, Asuman Öztürk, Murat Yümin
Pages 30 - 36
Amaç: Bu çalışma, kronik fiziksel özürlü bireylerde ağrı, depresyon, anksiyete ve fonksiyonel bağımsızlık ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya yaş ortalaması 38.18±11.06 yıl olan 82 sağlıklı birey ve 37.72±16.40 yıl olan 89 kronik fiziksel özürlü birey olmak üzere toplam 171 birey dahil edildi. Olguların yaş, boy, kilo, cinsiyet, eğitim düzeyi, meslek, medeni durum gibi fiziksel ve sosyal özellikleri kaydedildi. Ağrıyı değerlendirmek için Vizüel Analog Skalası, depresyon için Beck Depresyon Envanteri, anksiyete için Beck Anksiyete Envanteri, yaşam kalitesi için Nottingham Sağlık Profili, fonksiyonel durum için Fonksiyonel Bağımsızlık Ölçümü kullanıldı. Bulgular: Sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında kronik fiziksel özürlü bireylerde ağrı, depresyon, anksiyete değerlerinin daha yüksek, yaşam kalitesi değerinin ise daha düşük olduğu ve gruplar arası karşılaştırmada ağrı, anksiyete, depresyon, fonksiyonel bağımsızlık ve yaşam kalitesi arasında anlamlı bir farklılık olduğu bulundu (p<0.05). Aynı şekilde, hem sağlıklı hem de özürlü bireylerde ağrı, depresyon, anksiyete ve yaşam kalitesi arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki bulundu (p<0.05). Sonuç: Kronik fiziksel özrü olan bireylerde ağrı, önemli ruhsal sorunlara yol açabilmekte ve kişinin yaşam kalitesini negatif yönde etkileyebilmektedir. Bu çalışma, kronik fiziksel özürlü bireylerde ağrı ile depresyon, anksiyete ve yaşam kalitesi arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu ortaya koydu. Kronik fiziksel özürlü bireylerde değerlendirme ve rehabilitasyon programları planlanırken bu sonuçlar dikkate alınmalıdır.
Objectives: This study was designed to investigate the relation between health- related quality of life and pain, depression, anxiety, and functional independence. Methods: The study included 82 healthy subjects aged 38.18±11.06 and 89 physically disabled subjects aged 37.72±16.40. Physical and social characteristics of the subjects such as age, height, length, weight, gender, occupational and marital status, and level of education were recorded. Visual Analogue Scale, Beck Depression Inventory, Beck Anxiety Inventory, Nottingham Health Profile, and Functional Independence Measure were used to evaluate pain, depression, anxiety, quality of life, and functional independence, respectively. Results: Compared to healthy individuals, chronically disabled subjects had higher pain, depression and anxiety and lower quality of life scores. Between-group comparison showed that there was a significant difference in pain, depression, anxiety levels and health-related quality of life (p<0.05). Similarly, both healthy and disabled individuals indicated a negative correlation between pain, depression, anxiety and quality of life (p<0.05). Conclusion: In individuals with chronic disabilities, pain may induce serious psychological problems, negatively affecting quality of life. This study showed that in chronically disabled individuals, there is a strong correlation between pain, depression, anxiety, and quality of life. These results should be considered carefully when planning assessment and rehabilitation programs for individuals with chronic disabilities.

CASE REPORTS
6.Episodic paroxysmal hemicrania with seasonal waxing and waning pattern
Hamit Macit Selekler, Özden Temel, Ayşe Kutlu
Pages 37 - 40
Paroksismal hemikrania’nın önce kronik formu tanımlanmıştır. Önceleri episodik formun kaçınılmaz olarak kronikleştiği düşünülse de, yıllar içinde, konik safhaya geçmeyen episodik tiplerinin de bulunduğunun farkına varılmıştır. Görülme sıklığının 1/50.000 olduğu tahmin edilen paroksismal hemikrania’nın, episodik formu, kronik formuna göre ¼ oranındadır. Literatürde üç olgu ile sınırlı olan, küme başağrısı gibi, mevsimsel olarak ortaya çıkan tipleri de bildirilmiştir. Bu yazıda, 40 yıl gibi uzun süredir episodik kalan ve mevsimlere göre sıklığı değişen ataklarla kendini gösteren bir olgu sunuldu.
The chronic form of paroxysmal hemicrania was defined first. Although the episodic form was thought to be inevitably chronic, in time, episodic forms that never reach the chronic phase were identified. The supposed incidence of paroxysmal hemicrania is 1/50.000, and the ratio of the episodic to chronic form is 1: 4. A seasonal type of episodic form, which is limited to three cases in the literature, has also been reported. In this article, a case who remained episodic for 40 years with seasonal waxing and waning attack variations is reported.

7.Ultrasound-guided bilateral infraclavicular block: case report
Murat Tekin, Yavuz Gürkan, Duygu Baykal Ceylan, Mine Solak, Kamil Toker
Pages 41 - 43
Sistemik lokal anestezik toksistesi riski nedeniyle bilateral brakiyal pleksus bloğu nadiren uygulanır. Bu nedenle, bilateral ekstremite operasyonlarında çoğunlukla genel anestezi tercih edilir. Bununla birlikte, ultrason kullanımı damar ve sinir yapılarının rahatlıkla görüntülenebilmesine olanak verir. Biz bu yazımızda, bilateral el yaralanması nedeniyle ameliyat edilecek olan, fakat genel anestezi istemeyen 28 yaşında bir erkek hastada, ultrason yardımıyla bilateral infraklavikuler blok uygulamasını sunmayı amaçladık. Lineer ultrason probu ile aksiller arter ve brakiyal pleksusun kordları görüntülendikten sonra her bir ekstremite için 20’şer ml lokal anestezik karışımı (10 ml %2 lidokain (5 μg. ml-1 adrenalin içerecek şekilde) + 10 ml %7.5 levobupivakain) üçlü enjeksiyon yöntemi ile enjekte edildi. Blok sırasında herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Sonuç olarak, infraklavikuler bloğun, ultrason yardımı ile lokal anestezik dozu azaltılarak güvenle bilateral uygulanabileceğini düşünmekteyiz.
Bilateral brachial plexus block is rarely performed due to the risk of systemic toxicity of local anesthetics. Therefore, general anesthesia is generally preferred in bilateral extremity operations. However, usage of ultrasound allows easy visualization of the structures of the vessels and the nerves. In this case report, we present a 28-year-old man who was scheduled for bilateral hand surgery with ultrasound-guided bilateral infraclavicular block after he refused general anesthesia. After visualization of the axillary artery and the cords of the brachial plexus with linear ultrasound probe, the mixture of local anesthetics, which was prepared as 20 ml for each extremity (10 ml 2% lidocaine (with 5 μg. ml-1 adrenaline) + 10 ml 7.5% levobupivacaine), was injected using triple injection method. During block performance, no complication developed. In conclusion, we think that infraclavicular block can be safely performed bilaterally with ultrasound guidance, which allows a reduction in the dose of local anesthetic.



   
Copyright © 2024 The Journal of The Turkish Society of Algology, All Rights Reserved.